Acemaşirana İnanmak (SAE)

Saatleri Ayarlama Enstitüsü ilk okuduğumdan beri en sevdiğim kitap. Geleneğin bilgeliği Muvakkit Nuri Efendi’de hayat bulmuştur. Geleneğin batıl yanı ise Seyit Lütfullah olsa gerektir. Kitaptaki her karakter üzerine uzun uzun konuşulacak karakterlerdir.

Acemaşiran bir simgedir. Eski ulu inançların simgesidir o. Modası da geçmiştir. Bir şeyin daha iyi olması için yeni olmasının yeterli olduğuna inanır Halit Ayarcı. Yeninin olduğu yerde başka meziyete lüzum yoktur. Lakin Dücane Hoca’nın dediği gibi “Sahipleneni az diye hakikate hürmet etmekten vaz mı geçeceğiz?” Don Kişot hürmet ettiğim tek adamdır der Cemil Meriç. O çoktan kaybedilmiş bir davanın fedakar bir kahramanıdır.

Öyle görmek ve kendini inandırmak ihtiyacında. Dünya Şanso Pansolarla dolu. Dünyadaki insanlar ikiye ayrılır: Don Quichotte’lar ve Şanso Pansolar. Şansolar namussuzdur. Don Ouichotte’uh tavizi olmaz. Burjuva başından alay etmesini öğretir çocuğa. Güzelin ve iyinin modasının geçmiş olması neyi değiştirir? Neyin iyi, neyin kötü olduğu belli değil. TV, kitabı, ilk raundda öldürdü.

Sosyoloji Notları / Cemil Meriç

Ahmet Hamdi Tanpınar geleneğin bilgeliğini Muvakkit Nuri Efendi üzerinden anlatır bize kitapta. Nuri Efendi yüksek tahsilli değildir. Onu saatler (çalışmak) adam etmiştir. Saat sesi onlar için büyük ve ebedî inançların sesiydi. Hele bir zamanına sahip ol. Allah kerimdir.

“İnsan saatin arkasını bırakmamalıdır. Nasıl ki, Allah insanı bırakırsa her şey mahvolur!” Saat hakkındaki düşünceleri bazen daha derinleşirdi: “Saatin kendisi mekân, yürüyüşü zaman, ayarı insandır… Bu da gösterir ki, zaman ve mekân, insanla mevcuttur!” Bu cins benzerlikler üzerinde ısrar eden bir yığın sözü daha vardı: “Maden, kendiliğinden ayar kabul etmez. İnsan da böyledir. Salâh, iyilik, Hakk’ın bize lutufla bakışı sayesinde olur. Saat de böyledir.”

Şurada burada tesadüf ettiği yaymacılardan bu cins bozuk saatleri satın alıp ötesini berisini değiştirerek tamir ettikten sonra fakir dostlarına hediye ederdi: “Al bakayım şunu! Hele bir zamanına sahip ol… Ondan sonrasına Allah kerimdir!..” sözü kendisine dert yananların -fakir olmak şartıyla- çoğuna cevabı idi. Böylece Nuri Efendinin sayesinde zamanına tekrar sahip olan insan sanki darıldığı karısı ile daha kolay barışabilir, çocuğu daha çabuk iyileşirmiş, yahut hemen o gün borçlarından kurtulacakmış gibi sevinirdi. Bunu yaparken iki türlü sevap işlediğine inandığı muhakkaktı. Çünkü bir yandan yarı ölü bir saati diriltmiş oluyor, öbür yandan da bir insana yaşadığının şuurunu, zamanını hediye ediyordu.

Muvakkit Nuri Efendi ve temsil ettiği geleneğin bilge yanı zamana teslim olur. Muvakkithanelerin yerini saatleri ayarlama enstitüsü alır. Nuri Efendi’nin yanında yetişen Hayri İrdal’da değişmeye başlar. İnandığı şeylerin değişimini görür. Muvakkit Nuri Efendi ve Halit Ayarcı’nın toplamı olduğunu söyler ne de olsa. Eskinin, kadim olanın sesi kısılmıştır. Yeni bir dünya vardır artık ve ona inanmak gerekmektedir.

Halit Ayarcı, Hayri İrdal’ın aklı bir karış havada ve müzik cahili baldızını gözünün önünde büyük bir sanatçı yapar. İtiraz ettiğinde, baldızının hiçbir şeyi bilmediği söylediğinde ona şu cevabı verir:

Zavallı Hayri Bey, siz garip bir adamsınız. Sizin bahsettiğiniz ölçüler geçmiş zamanda kaldı. Onlar, hani şu demin söylediğiniz, ustadan ustaya mektuplardı. Şimdi artık o klasik devirde değiliz. İsfahanla Acemaşiranı birbirinden ayırmak kimsenin aklından geçmez.

Hayri İrdal’ın baldızı sahnede başarılı olunca da ona şunları söyler:

Hayata inanmak lâzım Hayri Bey. Siz hayata değil. Acemaşirana inanıyordunuz… Gördünüz mü nasıl beğenildi? Bu canlı insanın insanla karşılaşmasıdır. Sizin klasik makamlarınız böyle bir muvaffakiyeti dünyada elde edemezdi.

Acemaşirana değil hayata inanmak lazımdır artık. Hayat nimet doludur. Acemaşirana, eskiye, hakikate inanmanın tek getireceği belli belirsiz bir huzur duygusudur sadece. Halit Ayarcı sorar: “Acemaşiran’dan bıkmadınız mı? İçinizde hiç başka şeylerin dâüssılası yok mu?

Acemaşirana ya da hayata inanmak

Çoktan kaybedilmiş bir dava gibi görünüyor bu. Hayat kendine inanmayanı cezalandırmakla, mutsuz olmakla korkutuyor. Tasarlanmış bir dünya bu. Kültürü bile şirketler fonluyor. Sadeliğe yer yok. Moda ve gündem ve akımlar var. Bilgiler çoğu zaman tek kaynaktan. Politika sadece meşgul ediyor. Altyapı üstyapıyı belirliyor. Joe Biden “Bana değerlerini anlatma. Bana bütçeni göster, ben sana değerlerini söyleyeyim.” diyor.

Nuri Efendi çalışkan ve mütevazıydı. Onun dışında kalanların çoğu “sıradan” bir hayata sahip olmayı kabullenmek istemiyorlardı. Herkes mucizevi bir çıkış yolu arıyordu. Bir işe tevazu ile bağlanıp çalışmak yerine kısa yoldan, çabalamadan şans veya mucize ile hayatlarını değiştirmek istiyorlardı.

Muvakkit Nuri Efendi tahsilsizdi. İşine sıkıca bağlanmak onu bir derviş, bir filozof yapmıştı. Doktor Ramiz ise aldığı yurt dışı eğitimine, okuduğu derin literatüre ve bildiği dillere rağmen insanları anlamıyordu. Çünkü anlamak başka bir şeydir. Sanıyorum anlamak için acemaşirana inanmak gerekir.

Bir Cevap Yazın

Diğer 1.069 aboneye katılın