Alemdar Mustafa Paşa hakkındaki bu yazıda Ord. Prof. İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın “Meşhur Rumeli Ayanlarından Tirsinikli İsmail, Yılıkoğlu Süleyman Ağalar ve Alemdar Mustafa Paşa” adlı eserlerinden faydalanılmıştır. Bazı makale ve kitaplarda İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın kaynakları ve konuyu ele alış tarzındaki objektifliği pek bulunmaktadır. Bu kitapta her ne kadar Alemdar Mustafa Paşa konu edinse de o zamanın ruhunu tanımlayan pek çok hadise de öz bir şekilde anlatılmıştır. Bu yazıda genel anlamda Alemdar Mustafa Paşa, ayanlık ve Sened-i İttifak konularına odaklanılacaktır.
Ayanlık Hakkında
Ayan, herhangi bir vilayet ve kazada, o mahallin idaresiyle alakadar olarak halk ile hükümet arasındaki muamelatta her iki tarafa ait işleri idare eden ve halk tarafından seçilen vazife sahibi kişilerdir. Ayanlar o bölgenin nüfuzlu aileleri olan ve “eşraf-ı belde” denilen zümre arasından intihap olunurlardı. Ayan intihabına ise hükümet karışamazdı.
Görevlerine bakıldığında ise
Memleket idari işleriyle meşgul olup buna karşı kaza halkına tevzi edilen vergiden hisse alırlardı. Kendi mıntıkalarındaki asayişi, asker tertip ve sevki, erzak ve levazım tedariki gibi hizmetlerle meşgul olduklarından görevleri önemliydi. Daha önceleri bu işlerden kaza kadıları sorumluydu. Kaza ayanlığı bugünkü tabirle yerli halktan intihap edilmiş kaza kaymakamı demekti.
Ayanların güçlenmesi
Ayanların içinde, Ayan vazifesiyle beraber herhangi bir kazanın voyvodalığını da elde edenler vardır. Voyvodalar, XV. ve XVI. asırlarda padişah, hazine, vezir ve ümeraya mahsus hasların senelik gelirini toplayan ve has sahipleri tarafından gönderilmiş memurlara denirdi. İşte bu voyvodalık görevi, kendi kudretlerinden ve kazançlarından dolayı halk üzerindeki nüfuzlarını artırmıştı. Özellikle 1768 ve 1787 seferlerinde harpler dolayısıyla ekser ve para ihtiyacını ayanlardan sağlayan devlet, artık ayanlara mecbur kalmıştır. Ayanların birbiriyle olan güç çarpışmaları halka yansımış ve halk zulüm gördüğü için göç etmek zorunda kalmıştır. Ayanların güçlerinin doruk noktasına ulaştığını da kendi bölgelerine valileri koymadıklarından anlaşılmaktadır.
Ayanlar güçlendikçe kendi mıntıkalarını genişletmek istemişler, bu istekleriyle ayanlar arasında büyük çekişmeler yaşanmış, bu durum ise devletin düzenini bozacak seviyeye gelmiştir. Kitapta bu çekişmelerin en meşhurlarından biri olan Tirsiniklioğlu İsmail Ağa ile Yılıkoğlu Süleyman Ağa çekişmesi ayrıntılı olarak ele alınmıştır.
Ayanların güçlenmesiyle ilgili verilecek örnekler bu durumun vahametini gösterecektir. Ayanlar normal şartlarda sadrazam ile direkt iletişime geçemezlerdi; fakat güç elde etmeleriyle birlikte sadrazamlarla direkt olarak haberleşmeye başlamışlardır. Hatta sadrazamların ayanlara yazdığı mektuplarda yalvaran bir üslup takılmaları durumu daha iyi açıklamaktadır.
Alemdar Mustafa Paşa işte bu ayanlardan Tirsinikli’nin Tırnova’da vekili bulunan hassa silahşorudur. Tirsiniklioğlu’nun kayırmalarıyla Şummı ayanı olan Alemdar, zeki ve güvenilir kişiliğiyle yükselmiş ve Tirsiniklioğlu’nun güvendiği en önemli adam konumuna gelmiştir.
Kısaca Nizam-ı Cedit ve Kabakçı Mustafa İsyanı
III. Selim tahta çıkınca pek çok yenilik faaliyetlerine girişmiş; askeri, idari, adli ve ilmi pek çok yenilik yapmıştır. Avrupa usulü talimli asker ile mühendishane ve topçu bölümlerine Avrupa’dan zabit ve teknisyenler getirilmiştir. Askerlere talim yaptıracak fen adamları ise Prusya, İngiltere ve İsveç’ten getirilmiştir. Nizam-ı Cedit askerlerinin Rumeli’ye geçişi sonlarını getirecek hadiselere neden olmuştur.
Şehzade Mustafa taraftarları askerlerin Rumeli’ye geçişinin sebebini ayanlığın kaldırılacağı olarak yaymışlardır. Halkın da desteğiyle bir isyan başlamıştır. Yeniçerilerin fitne çıkarabileceği düşünüldüğünden Edirne’ye Nizam-ı Cedit askerleri gönderilmiştir. Bu geri çekilişten muhalif ayanlar daha da cesaretlenmiş ve Nizam-ı Cedit ordusuna Edirne Vak’ası olarak adlandırılan bir darbe vurulmuştur. Böylece bu teşebbüs akamete uğramıştır. Bu olay sonrasında IV. Mustafa’nın hükümdar olduğu haberi orduya gelir gelmez ordudaki Nizam-ı Cedit taraftarları azledilmiştir.
Rusçuk Yaranı ve Faaliyetleri
İstanbul’da tertip edilen Kabakçı Mustafa isyanında Nizam-ı Cedit’in ileri gelenleri öldürülmüştür. İkinci derecedeki Nizam-ı Ceditçiler ise hayatlarının tehlikeye girmesinden dolayı Alemdar’a sığınmışlardır. Asıl amaçları ise Sultan Selim’i başa getirmek olan bir cemiyet kurmaktır. Bu oluşum gizliden çalışmalar yapmıştır. Tarihte bunlara verilen isim ise Rusçuk Yaranı’dır.
Bu gizli oluşum Rusçuklu Alemdar Mustafa Paşa, Mustafa Refik, Mehmed Said Galip, Abdullah Ramiz, Mehmed Tahsin ve Mehmed Emin Behiç Efendilerdir. Bu Yaran içinde Alemdar’a en çok tesir eden ve Alemdar’ın daima yanında olan kişi Ramiz Efendidir. Ramiz Efendi, Sultan Selim’in meziyetlerini ve yaptığı hizmetleri anlattıkça galeyana gelen Alemdar, “hemen gidip Sultan Selim’i padişah yapalım” diye heyecana geldiği kitaptan anlaşılmaktadır.
Rusçuk Yaranı’nın rotaları şu şekildedir:
• Sultan Selim’i başa getirip Nizam-ı Cedid’i tekrar ihya etmek.
• Sadrazam ile Alemdar’ı barıştırmak.
• İstanbul’daki tüm hadiselere hâkim olmak.
• Devlet içerisindeki önemli kademelere gelip zamanı geldiğinde Alemdar’a destek vermek. (Örnek vermek gerekirse Refik Efendi Reisülküttaplığa yükselmiş, Behiç Efendi ise Defterdarlığa getirilmiştir. Rusçuk Yaranı’nın bu faaliyetlerini İsmail Hakkı Uzunçarşılı kitabında ayrıntılı olarak anlatmıştır. Burada o ayrıntılara yer verilmemiştir. )
Alemdar Mustafa Paşa’nın İstanbul’a Gelişi
Rusçuk Yaranı üyelerinden dördünün (Refik, Galip, Tahsin ve Behiç Efendiler) bizzat orduda vazife alması, Serdar-ı Ekrem’in itimadını kazanması ve sadrazamı istedikleri gibi yönlendirmesi neticesinde Alemdar İstanbul’a gelmiştir. Alemdar kuvvetlerinin İstanbul sokaklarında acayip kıyafetlerle gezmesi ve Alemdar’ın sertliği ortalığı sindirmiştir. Kaldırım kabadayılarının sesi çıkmaz olmuş, Kabakçı Mustafa’nın idamından dolayı homurdanan ocakçılar bunu da unutmuştur.
Sadrazamın adamlarından birinin bu tertibattan haberi olması ve sadrazama anlatmasıyla birlikte sadrazam telaşa kapılmış ve saraya haber etmiştir. Saray ise bu habere pek önem vermemiştir. Bu haberi duyan Rusçuk Yaranı’na mensup devlet adamları hareketin zamanını öne çekmek zorunda kalmıştır.
Saray Baskını ve Sultan Selim’in Şahadeti
Saraya yürüyen Alemdar ve ordusunu haber alan Sultan Mustafa, saray kapılarını kapattırdıktan sonra derhal etrafına devlet adamlarını toplamış, yapılması gerekenleri mukayese etmişlerdir. Nihayetinde kendisinden başka saltanata geçecek kimsenin kalmaması için amcası Selim ile kardeşi Mahmud’un idamına karar vermiştir.
Darussueda ağası Mercan, Alemdar’dan aldığı emir üzerine Sultan Selim’e haber vermesi gerekirken Mercan Ağa kendi odasına çekilmiş ve boşboğazlık ederek saray erkânını olaydan haberdar etmiştir. Bu durum Sultan Selim’in şahadetine neden olmuştur. (Sultan Selim’in şişlerle şehit edilmesi tahayyüllere uymaması olayın boyutu ve korkusu hakkında bilgilendirici bir durumdur.) idam sırası Sultan Mahmud’a geldiğinde lalası Anber Ağa onu bir odaya kaçırıp harem ağalarını silahlandırmış ve Sultan Mahmud’u korumuştur.
Alemdar’ın Sadareti Hakkında
Alemdar Mustafa Paşa mührü padişaha teslim edip kendisini Rusçuk’a göndermesini istemiştir. Padişah bunu kabul etmemiş, mührü kendisine ihsan edip onu sadrazam yapmıştır. Ona samur bir kürk giydirip iltifatlarda bulunmuştur. Böylece Alemdar saraydaki yerini sağlamlaştırmıştır. Sultan Mahmud padişah olduktan sonra, Alemdar’ın da etkisiyle, Sultan Selim’in katlinde rol oynayan kişileri teker teker yakalatıp idam ettirmiştir. İdam edilenler arasında Mercan Ağa da vardır ve başı teşhir edilmiştir. Sultan Selim’in katillerinden bostancıbaşı Mustafa, iltica ettiği Soğuk Çeşme ocağında ele geçirilip Yalı Köşkü önünde tepelenmiştir.
Alemdar Mustafa Paşa’nın dört aya yaklaşan sadaretinin ilk günleri Sultan Selim’i öldürenlerle geçmiştir. Alemdar, İstanbul ahvalini ve devlet işlerini bilmediği için etrafındaki Rusçuk Yaranı ne derlerse onu yapmaktadır. Rusçuk Yaranı irtica işinde alakası olmayan fakat uzaktan yakından kendilerine aleyhtar olan herkesi sürgün ettirmiştir. Bu yaklaşım Rusçuk Yaranı’nın ilk hatası olmuştur.
Alemdar, ayanları İstanbul’a davet etmiştir. Ayanlar ise Alemdar’ın ünü ve yeni durumundan dolayı bu davete kayıtsız kalmamışlardır. Alemdar gerek zekâsı gerek Rusçuk Yaranı’nın telkinleriyle devletin bu kötü durumunu görmüş ve ayanlarla bir anlaşma zemini aramıştır. O dönemlerde ayanlar Osmanlı’nın en büyük sorunlarından biridir. Padişahlar dahi söz geçiremez duruma gelmiştir.
Sened-i İttifak
Hükümetin Anadolu ve Rumeli’ndeki ayanlarla devlet idaresi için ittifak yapması hem idare hem de yeni yapılacak ıslahatlarda muhalefetin önüne geçebilecektir. Böylece 1808 yılında yedi maddeden oluşan ittifak senedi imzalanmıştır. Bu maddeler kısaca padişaha sadakat, mali ve askeri konularda devlete yardımı içeriyordu, ayrıca ayanlar hakkında birlik olup muhalif bir hareket olmadıkça kendileri hakkında yaptırım kararı alınmayacaktı. En önemli madde olan ayanların bir isyan çıktığında izin almaksızın İstanbul’a gelip isyanı önlemeleri hiç şüphesiz ikinci bir irticayı önlemek içindir.
Alemdar sadrazam olduktan sonra Rusçuk Yaranı’nın programı dâhilinde Nizam-ı Cedit’in ihyası için hareket etmiştir. Örneğin Sekban-ı Cedit adında kapıkulu ocağı kurulmuştur. Sekban-ı Cedit ocağının maaşları fazla olduğundan çok rağbet görmüştür. Bu ocağın dışında Esame defterlerinin devlet tarafından satın alınması ile Alemdar’a diş bileyenlerin sayısı artmıştır. (Esame; yeniçerilere üç ayda bir verilen ulufelerinin bir nevi senet haline getirilmiş halidir. Bu senetler askerlikle ilgisi olmayanların eline geçmiş, devlet hazinesi büyük zarar görmüştür.)
Alemdar ve Rusçuk Yaranı’nın Gafleti
Kendi mühürleri haricindeki infial, görünür dereceye gelmişken ellerindeki kuvvete güvenen Rusçuk Yaranı buna aldırış etmemiş, muhalif kesimin önüne geçmeye gayret göstermemiştir. Saltanata tekrar geçmek isteyen Sultan Mustafa ve validesi de boş durmamış, bazı çevreleri harekete geçirmek için ellerinden geleni yapmıştır. Rusçuk Yaranı’nın sefahate düşmesi de diğer bir sorundur. Bu sefahate dalmada en büyük örnek kuşkusuz Alemdar Mustafa Paşa’dır.
Hamiyetli, açık kalpli bir vatanperver olan Alemdar’ın İstanbul’a gelişi, çökmekte olduğu devleti kurtarmak içindi fakat İstanbul’da riya ve sefahat dolu muhiti, o kuvvetli adamı da yıpratmıştır. Rüyasında bile göremeyeceği cariyeler ona takdim ediliyor ve bu durum onu da gaflet uykusuna sürüklemiştir.
Rusçuk Yaranı ve Alemdar Mustafa Paşa’nın en büyük gafleti ise ittifak için gelen ayanları ve birliklerini erkenden göndermeleri olmuştur. Bu durum ise diş bileyen güruhun iştahını kabartmıştır. Vidin valisi İdris Paşa’nın Rusçuk’un zaptı için harekette bulunması ve Alemdar’ın ordunun bir kısmını Rusçuk’a yollamasıyla yolun sonu görünmüştür.
Babıâli Baskını ve Alemdar’ın İntiharı
Alemdar ve adamlarına önce suikast yapılmak istenmiş; ancak bu haber yayılınca plan suya düşmüştür. Bizzat Sultan Mustafa ve adamları gizli bir örgütlenme ile başka bir planı devreye sokmuşlardır. Plana göre bir yangın çıkartılmış, sadaret kapısına tüfek sıkılmış ve bazı sekbanlar öldürülmüştür.
Vaziyetin ciddiliğini anlayan Alemdar, hemen Tomruk meydanına inmiş ve davulları çalarak müttefik askerleri toplamak istemiştir. Bu durumda ne yapacaklarını bilemeyen sekbanlardan herhangi bir yardım gelmemiştir. Yeniçerilerin sekbanlara “Bizim işimiz ocağımızın düşmanı vezirledir. Siz yoldaşlarımızsınız!” diyerek onları etkisiz duruma getirmişlerdir. Alemdar’a Rusçuk Yaranı’ndan da bir yardım gelmemiştir. (Bu durum ne kadar hazırlıksız olduklarını da gösterir.)
Alemdar, cariyelerini ve çocuklarını güvenli bir yere bıraktıktan sonra baş kadını ve hadım ağası ile mahzene inmiştir. Barut varillerine tabancasıyla ateş etmiş ve dumandan zehirlenerek vefat etmiştir. Bu noktada Alemdar’ın mahzeni patlattığı bilgisi yanlış bir bilgidir.
Osmanlı tarihinde yeniçerilerin güç ve aymazlıklarının görülmesi, Sened-i İttifak gibi ilk anayasal belgenin içeriğinin anlaşılması, ayanlığın etkileri konusu ve Alemdar Mustafa Paşa gibi tarihsel bir şahsiyeti Uzunçarşılı’nın kitabında daha ayrıntılı incelemek mümkündür.
Son olarak Alemdar aleyhinde Babıâli duvarına yazılan şu yazı ile bitirelim:
“Rumeli’nden geldi bir çıtak
Bayram ertesi ya kılıç oynayacak ya pıçak”
Bir Cevap Yazın