Alfred Adler ve Eğitim Üzerine

Alfred Adler en önemli kavramlarından biri olan aşağılık duygusu ve üstünlük kompleksininin eğitim alanına etkilerini de ele alıyor ve bazı önerilerde bulunuyor. Eğer insan güçlü olma isteği ile doluysa ve bu duygu onu olumsuz durumlara itiyorsa ailede ve eğitimde dikkat edilmesi gereken nedir? Adler, demokratik aile ve demokratik okul olarak özetleyebilirdi bu sorunun cevabını.

Çocukla ilgili en büyük tehlikelerden birisi de onda kendini beğenmişlik duygusunun gelişmesidir. Şımartılan ve özel olduğuna inanan çocuk bir kahraman olduğu duygusuna kapılabilir ve bu inanç zamanla bir yüke dönüşüp onun toplumdan kopmasına neden olabilir. Sözde özgüvenli özde şımarmış çocuklar uğruna mütevazılıktan vazgeçilmesi yapılacak büyük bir hatadır sanırım Adler’a göre.

“Bugün aile eğitiminde başrolü oynayan, çeşitli derecelerde yozlaşmış aile bencilliğidir. Böyle bir bencilliğin de görünürde haklı olarak amaçladığı şey, isterse başkalarının çıkarlarına aykırı düşsün, çocuklarının özel bir ilgi görmesi, çocuklarına başkaları tarafından pek değerli kişiler gibi davranılmasıdır. Başkalarına karşı kurumlanıp böbürlenebilecekleri ve kendilerine başkalarından daha iyi kişiler gözüyle bakabilecekleri gibi bir düşünceyi çocukların kafasına yerleştirmekle, aileler eğitim bakımından en ağır hatayı işlemektedir.”

Alfred Adler / İnsanı Tanıma Sanatı

Çocuk tüm dünyayı ailesi gibi görüp onlardan itaat ve söz dinlerlik beklediğinde sonuç elbette istediği gibi olmaz. Bu durumda çocuk bu sevimsiz dünyadan elini eteğini çekme isteğine kapılır ve kendini soyutlar. İstediğini alamayan çocuk olumsuz duygulara kapılabileceği gibi dikkat çekmek için istenmeyen davranışlarda bulunabilir. Önemli olan başkalarının ilgisini ve dikkatini çekmektir. Ne şekilde olduğu değil.

Sıkı ve sert bir eğitim çocukta yaşam sevincinin doğmasına engel olur ve toplumsallık duygusuna zarar verebilir. Çocuğu tüm sorunlarındna kurtarmak da çocuğun ilerde sorunlar karşısında çaresiz kalmasına neden olur. Önemli olan kendini beğenmişlik ve üstünlük duygusu törpülenerek arkadaşça duygularla dolu bir çocuk yetiştirilmesidir.

Otorite bir noktada sorunun kendisidir.

Çocuk eğitiminde dikkat edilmesi gereken diğer önemli nokta da güç isteği ile dolu çocuğun babanın “otorite” kabul edildiği aile ortamında babası gibi olması isteğidir. Güce susamış çocuk babası gibi olmak ve diğer insanlardan söz dinlerlik ve itaat beklemeye başlarlar. Bu gerçekleşmediğinde de çevre düşman olarak algılanacaktır. Baba otoritesi de gizli ya da açık dirençle karşılaşacaktır.

Veli ya da öğretmen otoristesi zorunluluğa dayanamaz. Herkesin başkaldırmasından başka bir sonuç sağlamayan otorite nasıl çözümün kendisi olacaktır? Otorite zorunluluğa değil, toplumsallığa dayanmalıdır yani kendini kabul ettirmeye. Burada saygı hak edilir sözü akla getirilebilir. Sadece yasal sebepler otorite olmaya yetmez. Bu noktada karizmatik bir otorite ortaya çıkmalıdır ve otoritenin baskıyla değiş işbirliği ve gönüllülük ile sağlanabileceğini çocuklar görmelidir.

Bu sadece çocuklar için değil yetişkinler için de geçerlidir. Günümüz yönetim teorilerinde önemli olan insanlara vizyon katacak, onları peşlerinden sürükleyecek liderlerle başarıya ulaşılabileceğini kabul eder. Despotluk, dediğim dediklik yarardan çok zarar getirecektir. Demokratik model burada da ön plana çıkmaktadır. Otorite ortak kabule ve toplum uzlaşısına dayalı olarak oluşmalıdır. Gücün kaynağının toplum olduğunda toplumun bir parçası olan çocuk aşağılık duygusuna kapılmayacak ve işbirliğine açık olacaktır.

Çocuğun ödevlerini kabul etmesi, toplumsal işbirliğine dahil olması için ev içinde anne ve baba sorumluluklarını yerine getirmelidir. Sorumluluk bilinci böylece çocuğa da geçer. Ebeveynler üstünde düşen sorumlulukları yerine getirmediğinde (Adler özellikle annenin sorumluluklarına vurgu yapar.) çocuğun toplumsallık duygusu zarar görür. “Çocuk, sanki bir düşman ülkede bulunuyormuş gibi büyür ve gelişir.”

Bir Cevap Yazın

Diğer 1.069 aboneye katılın