Amaç ve hedef arasındaki fark nedir? Amaç ve hedef birbirine çok benzer anlamlarda kullanılsa da farklı anlama sahip iki kelimedir. Pratik olarak bu ayrımı görmek kolay olsa da teorik olarak bu ayrımı yapmak zorlaşır. Amaç kelimesi korkutucudur ve büyük sorularla birlikte kullanılır. Örneğin hayatın amacı nedir? Varoluşun amacı nedir? Hedef kelimesi ise daha günlük hayattandır. Satış hedefimiz, üniversiteye kaç öğrenci yerleştirmeyi hedefliyoruz, ne kadar kar yapmayı hedefliyoruz vs. Amaç ne kadar soyut şeylere yönelik ise hedef o kadar somuttur. Hedef kelimesinin somutluğu anlamına sıkışmıştır. Ok hedefi vurur. Varılacak nokta, tamamlanacak iş. Amaç ise meçhuldür.
Hayatın amacı yoktur, hayatta hedefler vardır. Hayata bir anlam ya da amaç atfetmek özneldir ve muhtemelen hayatın amacı sandığımız şey iyi ihtimalle yarı yanlıştır. Hedefler için durum böyle değildir. YDS’den 70 almak bir hedeftir ve çok somuttur. Hedefin kendi içinde hiçbir çelişkisi yoktur. Hayatın amacı yerine hayattaki hedeflere odaklanmak daha az kafa karışıklığı yaratabilir. Bunun yanında kafa karışıklığı yani meçhulün peşinde yani amacın peşinde koşmak kimilerine göre makul olabilir. Ya da bu sadece şanslı insanların peşinden gidebileceği kıymetli bir soru olabilir.
Hayatın amacını anlamak aramak yerine hedeflere yönelmek pragmatiktir. Hedefler gerçekleştikçe amaçlara ya da amaca doğru yol aldığımızı düşünürüz. Bu düşünce ise esasında sorgulanmaya açıktır. Konunun netleşmesi açısından hedef ve amaç arasındaki farkı literatürden faydalanarak açıklayayım.
“Burada amaç ve hedef ayrımına dikkat edilmelidir. Hedef varılması istenilen bölge, amaç ise yapmak istemek yani gaye yani sebeptir. Mesela: “Milli Eğitimin hedeflerinden biri bilgisayar destekli eğitimi yaygınlaştırmaktır.” Peki, hedef “bilgisayar destekli eğitimi yaygınlaştırmak” ise amaç ne oluyor? “Milli Eğitim, eğitimin kalitesini artırmak amacıyla bilgisayar destekli eğitimi yaygınlaştırmayı hedefliyor.” Bu durumda amaç “eğitimin kalitesini artırmak” diyebiliriz. Bu örnekten yola çıkarsak, bir amacı gerçekleştirmek için çeşitli hedefler belirlenir. Kısaca, amacım hedefime ulaşmaktır.”
Biz meseleyi bürokrasiden çıkarıp teorik bir bağlamda ele alalım. YDS’den 70 almak hedefim. Neden böyle bir hedef koydum? Akademisyen olmak için. Cümlemi düzelteyim. “Akademisyen olmak amacıyla YDS’den 70 alma hedefim var.” Her şey net. Buradaki ayrım savaştaki taktik ve strateji ayrımına benzer. Stratejim uzun vadede bölgeyi ele geçirmektir. Taktik olarak ise önce güvenli alan oluşturma, anayolu kontrol altına alma, hastane ve havaalanı gibi bir dizi hedef belirlemek gerekir. Amaç ve hedef arasındaki fark pratikte bu kadardır.
Amacın meçhullüğünden kurtulamamak
Akademisyen olmak amacıyla YDS’den 70 alma hedefi koyduğumda sanırım şöyle bir sorun ortaya çıkmaktadır. Amacın kendisinin de bir hedef oluşu. Akademisyen olmaktaki amacım nedir? Bürokrasideki örnekle, Milli Eğitim Bakanlığı eğitimin kalitesini arttırmayı amaçlamaktadır. Buradaki amaçların da bir hedef olduğu fark edilmelidir. Akademisyen olmaktaki amacım nedir? Akademisyen olmak hangi amacın alt hedefidir? Eğitimin kalitesini arttırmak hangi amacın hedefidir? Amaca vardığımızda onun bir hedef olduğunu fark ederiz ve daha büyük bir amacı düşünmeye başlarız.
Amaç ve hedef arasındaki ayrım pratikte bir sorun değildir. Teoride ise amaç dediğimiz şeyin hedef denilen, ağacın ince dallarının bağlı olduğu daha kalın bir daldan başka bir şey olmadığını görürüz. Daha kalın dalın bağlı olduğu daha kalın bir başka dal da olacaktır. Bu sonsuza kadar sürer mi? Yeterince kalın bir dala ulaştığımızda sonrasını sorgulamak çok da anlamlı olmayabilir. Yine de sorgulamayı yani daha üstteki amacı aramaya devam etmek mümkündür. Pratikte olmayan ayrım teoride bu şekilde ortaya çıkar. Amaç her zaman daha büyük bir amaca, bir meçhule kapı açar.
Amacı ararken ulaştığımız bu en kalın dal yani artık kendi kendinin nedeni olan ve arkasını sorgulamanın anlamsız olduğu amaca ulaştığımızda ise durumun kesinliğinden hiçbir zaman tam olarak emin olamayız. Örneğimizden devam edersek amacımızı yeterince kalın bir dala bağlayalım. Eğitimin kalitesini arttırmak? Hangi amaçla? Ülke insanları zengin olsun refah içinde yaşasın, ülke bilim ve sanatta ileride olsun. Peki bu neye yarar sorusunu sormak artık anlamsız olacaktır.
Eğitimin kalitesi artmasın da açlık ve sefalet içinde köpek gibi mi yaşayalım ya da minicik kabile topluluklarının zorbalarının kendilerini büyük devrimciler gibi görerek insanların analarını ağlatmasını mı izleyelim? Ya da emperyalizmi kurumsallaştırmış devletlerin proxy savaşlarına mı alet olalım? Bu sorulara bir çırpıda hayır demek mümkündür ama mesela kinikler iki seçenek arasında bir ayrım görür müydü?
Bir Cevap Yazın