Portekizli denizciler 1485’te Afrika’nın batısına ayak bastıklarında o güne değin gördükleri en görkemli şehirle karşılaşırlar. “Keşfettikleri” bu şehir, günümüzde Nijerya sınırları içerisinde bulunan kolonileşme öncesi dönemin Afrika imparatorluklarından Edo’nun başkentidir. Bu imparatorluk, 900’lü yıllarda Edo ulusundan insanların Batı Afrika’nın yağmur ormanlarına yerleşmesiyle kurulur. Krallarına Oba denilen imparatorluğun sınırları zamanla genişler ve 1400’lü yıllara gelindiğinde döneminin en ihtişamlı imparatorluklarından biri olur.
Bu İmparatorluğun başkenti Ubinu’dur. Portekizlilerin “Benin Şehri” adını verdikleri Ubinu dönemin (hatta günümüzün) emsal şehirleri ile kıyaslanamayacak ölçüde iyi planlanmış bir şehirdir.

Bir vadi üzerine kurulu şehir, civarındaki irili ufaklı toplam 500 köyü de içine alan surlarla çevrilidir. Yaklaşık 16.000 km uzunluğundaki surlar, modern dönemlere kadar insan eliyle inşa edilmiş en büyük yapı olarak bilinirken, Çin Seddinden yaklaşık 4 kat daha uzundur.

Benin Şehri’nin kent planı oldukça etkileyicidir. Şehrin kent planı; simetrik, ahenkli, oransal toplamda 11 fraktal (düzgün geometrik şekil) üzerine bina edilmiştir. Bu 11 fraktaldan en merkezde olanı yönetime ayrılmış diğerlerine ise mahalleler yerleştirilmiştir. Bu mahalleler tek bir amaca yönelik planlanmamış; her mahalle ideal sayıda konut, iş yeri ve sosyal alan muhteva edecek şekilde tasarlanmıştır. Böylelikle, insanların gün içerisindeki ulaşım mesafelerinin minimum seviyede tutulması amaçlanmıştır.
Şehrin göbeğindeki kralın sarayından diğer bölgelere toplamda 30 farklı ana cadde uzanırken; caddelerin her iki yanına, yağmur suyunu sarnıçlara toplayacak şekilde drenaj sistemi kurulmuştur. Ayrıca bu caddelerin ortası hayvanların otlaması için çim ekilidir.
Sokak aydınlatmasına sahip ilk şehir
Şehrin bir diğer özelliği de, dünyada sokak aydınlatmasına sahip ilk şehirlerden biri olmasıdır. Sokakları saran sokak lambalarında palm yağı yakılarak şehir gece boyu aydınlatılmaktadır.

Şehirdeki evler kerpiçten yapılmış ve çok odalıdır. Ortasında ise genişçe bir koridor (galeri) bulunur. Bu evleri daha özel kılan ise mimari formlarının kent planıyla uyumudur; öyle ki, evlerin formları, kent planında kullanılan geometrik yapıya (fraktal) göre oluşturulmuştur.

Portekizli bir kaptan anılarında şehirden şöyle bahseder: “Kralın şehri Benin, Lizbon’dan bile büyüktür. Göz alabildiğine uzanan uçsuz bucaksız geniş caddelerin olduğu şehirde, evler hayli büyüktür. Kralın devasa sütunlar üzerine kurulu sarayı ise oldukça şaşaalıdır. Şehir öyle iyi idare edilmektedir ki, hırsızlık gibi adi suçlara neredeyse hiç rastlanılmadığından evlere dış kapı bile konmamıştır.” Özellikle de, dönemin Londra’sının kokuşmuş ve yolsuz hali nazara alındığında ve Avrupalı kaşiflerin Afrika’da bir yeri nadiren “şehir” olarak tanımladığı düşünüldüğünde bu sözler daha da anlamlı oluyor.
Bu görkemli şehrin ünü zamanla tüm Avrupa’ya yayılır. Avrupa’dan gelen tüccarlar buradan fildişi, palm yağı, baharat ve köle taşırken karşılığında da silah getirirler. Gelen tüccarların yerini zamanla kolonicilerin almaya başlaması ise Benin Şehri için sonun başlangıcı olur. 1800’lerin sonuna gelindiğinde Benin Şehri’nin çevresindeki tüm şehirler neredeyse kolonileşmiş, yalnız Benin Şehri buna direnmektedir. Kolonicilerle her türlü münasebeti kesen Edo’lular, Britanya’nın ticareti sürdürme çabalarına kayıtsız kalmaktadırlar.
Sömürgecilik ve talan
1897’de Britanyalı bir heyet şehri bilinmeyen bir sebeple ziyaret etmek isterler. Davetsiz olarak geldikleri şehirde o gün dini bir tören olduğundan içeri alınmazlar. Heyet ısrarla girmeye çalışınca Kralın emriyle zorla çıkarılırken heyetten bazıları öldürülür. Bunun üzerine şehre giren yaklaşık 1200 kişilik Britanya ordusu şehri ele geçirip halkı dışarı çıkarır ve şehri yerle bir eder. Şehre dair kıymetli ne varsa da ganimet olarak alıp Avrupa’ya taşırlar. Böylece bu görkemli Benin şehri son bulur…

Şehrin yerine başka bir şehir inşa edilmiş ve günümüze surların bir kısmı hariç pek bir şey kalmamıştır. Ancak şehirden toplanan ganimetlerin önemli bir bölümü British Museum’da muhafaza edilmektedir.
Afrika’da kolonileşme dönemi yaşanmasaydı nasıl olurdu eleştirisi yapan, yılın önemli filmlerinden Black Panther/Kara Panter filminin yapımında bir çok yönden Benin Şehri’nden esinlenildiği düşünülmektedir. Black Panther filmindeki kurgusal şehir Birnin Zana’yı bir ulaşımcı gözüyle değerlendirmiştim. (Bir sonraki yazı bununla ilgili olacak.)
Kaynaklar
https://www.bbc.co.uk/bitesize/topics/zpvckqt/articles/z3n7mp3
Yazı İrfan Batur’un Twitter hesabında verdiği bilgilerin bir araya getirilmiş halidir. (Yazara bu harika yazı ve yayınlama izni verdiği için teşekkür ederiz.)
Bir Cevap Yazın