Betimlemek Nedir, Tanımlamak Nedir?

Betimlemek, felsefede edebiyatta karşımıza çıkan görünüşü anlatma işidir. Bir manzarayı ya da bir portreyi çizerken yansıttığımız şeyler betimlemenin öğeleridir. Sarışın, mavi gözlü, iki metre boyunda kel, gür kızıl sakallı, elleri büyük, spor giyinimli, avurtları çökmüş 🙂 bir adamdan bahsettiğimde tüm bunlar betimdir ve hem resmedilebilir hem de söylediklerim tartışılamaz olur. Kısaca betimlemek nedir? Betimlemek cismin bir bakışta anlaşılabilecek özellikleridir.

Edebiyatta ise betimleme daha geniş anlamda kullanılır. Bu görünüş sadece gözle görülen değil, duyu organlarınlarının herhangi biri tarafından anlaşılabilenleri de ifade eder. “Pes sesiyle, duraksayarak ve ara sıra kekeleyerek konuşurdu.” Buralar tartışmaya açıktır. Betimleme asıl olarak görünüşle ilgili olandır. Bir şeye baktığınızda onun hakkında söyleyebildiklerimiz onun betimlenebilecek özellikleridir. Biti fiili resim ve heykele dayanır ve yazmak demektir ve zamanla anlam zenginleşmiştir.

Betimlemek aynadaki yansımadır bir nevi onun görünüşüyle ilgilenir fakat görünüşün ötesine, bir şeyin varlığına yöneldiğimizde tanımala işi başlar.

Tanımlamak nedir?

Tanımlamak bir diğerlerinden ayırma, ötekilerle araya bir sınır çekme işidir. Tanım kelimesinin geçtiği yerde hemen aklımıza şu deyimi getirmek bizi bulanıklıktan kurtarır. Tanım ağyarını mani efradını cami olmalıdır. Yani öyle bir tanım yapmalıyız ki tanım, tanımını yaptığımız her şeyi içine almalı, onun dışındaki her şeyi de dışarda bırakmalıdır. Mandalinanın tanımını öyle bir yapmalıyım ki hem büyük küçük hiçbir mandalina dışarda kalmamalı hem de hiçbir portakal o tanımın içine girmemelidir.

Mandalina için sarı, tatlı, çekirdeksiz, kolay soyulan ve acı zara sahip olmayan dediğimde turuncu ve çekirdekli mandalinalar aradan kaçmış olur ve bu iyi bir tanım değildir. Tanım bütün mandalinaları kapsamalıdır. Yine mandalinanın tanımını yaparken kolay soyulmayı, boyutu, kolay dilimlenmeyi ya da acı zarı tanıma eklemezsem araya portakal veya greyfurt karışabilir hatta çok yetersiz bir tanım yaparsam limon bile karışabilir.

Tanım yapmanın zorluğu

Mandalinanın tanımını yapmak bile zordur ki aslında bu biraz da mandalinanın kendisinin de bir sınıflandırma olması nedeniyledir. Mandalina bir tümeldir ve kategorize edilmiştir. Mandalinaları daha da sınıflandırmak istersek ayırt etme, sınır çekme işi gittikçe zorlaşacak ve belki de mümkün olmayacaktır. Mandalina için zor olan tanımlama işi söz konusu insan olunca iyice içinden çıkılamaz bir hal alacaktır. Erkeklik-dişilik, bebeklik, çocukluk, gençlik, yaşlılık, onlarca tenin renk tonu farkı, boy ve kilo aralığı olacaktır. Kaş, göz rengi, saç kısalığı uzunluğu derken bir de işin içine karakter farklılıkları girince ortak bir tanıma ulaşmanın ne kadar zor olduğu görülecektir.

İnsan tanımını yapabilirsek eğer betimden insan kavramına çıkmış oluruz. Yukarıda betimlerken söylediğim sarışın olma, kel olma ya da büyük elli olmak artık tüm insanlar için geçerli olmadığı için artık tanıma bunları ekleyemeyiz. Tüm insanları içine alan bir tanıma ulaşmalıyız. Tüm insanları içine alan fakat araya başka hiçbir şeyi karıştırmayacak bir tanım. Ağyarını mani efradını cami olan. Var mı böyle bir tanım? Konuşma ve düşünme potansiyeline sahip gibi en genel kavramları kullansak bile tanımımız eleştiriye açık olacaktır.

Tanım yapmanın asıl zorluğu

Tanım yapmanın asıl zorluğu ise şeylerin bir değişim içinde oluşundan dolayı onlara sen “şusun” demenin zor olmasıdır. Bildiğimiz kadarıyla milyarlarca yıl öncesinde başlayan kimyasal bir süreçle başlayan şeylerin, ihtimal ki şeylerin bir öncesi de olmalıdır, bugün oldukları şeyleri konuşuyoruz fakat eskiden o cevhere baktığımızda bugün söylediklerimizi söyleyemezdik. Şimdi söyleyeceklerimiz de gelecekte geçerli olmayacaktır muhtemelen. O zaman sürekli değişen bir şeyin tanımı yapılabilir mi? Yoksa sadece şeylerin şimdiki görünüşleriyle oyalanıyor muyuz?

Heraklitos her şey değişir demiş. Aynı nehirde iki kere yıkanılmaz. Bir başka filozof varmış ve bir şey sorulduğunda hiç konuşmaz sadece parmağını sallarmış. Sürekli değişen bir şey üstüne konuşmaya değer mi? Bunlar elbette ayrı konulardır.

İki tanım : devlet ve hakikat

Tanıma en azından yeterli bir tanıma ulaşmak, bir meselenin anlaşılması ve o mesele üzerine konuşulmasına olanak verir. Tanımlar olmadığında neyi konuştuğumuzu bile bilmeden konuşuyor olma ihtimali doğar. Bizi kör dövüşünden kurtarır. Tanım demek kelime üzerine düşünmek demektir. Bu düşünme işi dört dörtlük olmasa bile en azından bize bir ipucu verir. Bölümleme ya da sınıflama yaparak düşünmeye başlarız tanım yaptığımızda. Her şeyin tanımı yapılamaz belki fakat tanım sayesinde düşünme işi başlar.

Devlet ve hakikat elbette hakikati olan yani dış dünyada, görünüşler dünyasında karşılığı olan kavramlar değillerdir. Yine de tanımın izinden gitmenin neden önemli olduğunu, tanımı kaybettiğimizde zeminimizi kaybedeceğimizi göstermesi açısından önemli örneklerdir.

Devlet ne demektir? “Ben devletimin yanındayım.” diyen biri ne demek istemektedir? Devlet devlettir işte diyen biri Makyavel ya da Weber gibi görebilir miydi bu kavramı? Hakikat ne demektir ya da ve nerededir? bir ayette bir hadiste mi gizlenmiştir? Binlerce yıl önce yaşayıp anlaşılmamış bir bilgenin sözlerinde ya da yaşlı bir kızılderilinin gözlerinde midir, dağlardaki bir Budist keşişinin durgun bakışında mıdır? Hangi falanca şeyh ellerinde sıkı sıkı tutmaktadır onu ya da Harvard proflarının kitaplarında mıdır hakikat? Hakikatle ilgili bir tanım yaptığımızda ne aradığımızı buluruz ancak. Neden bu dünyadayız ve bizden ne yapmamız bekleniyor? Bu sorunun cevabı mıdır hakikat?

Tanrı nedir? Yapılabilir mi bu tanım ya da yaparsak neleri fark ederiz? Betimlemek nedir, tanımlamak nedir? Bu soruya tekrar döndüğümüzde bu kavramların altındaki zeminin ne kadar kaygan olduğunu göreceğiz.

Bir Cevap Yazın

Diğer 1.071 aboneye katılın
%d