Bazı bilindik yapımlardan örneklerle, bilimkurgunun Tanrısal anlayışı üzerine değerlendirmelerin olduğu bu yazı İnsanca Pek İnsanca ve Lambda yazısının devamıdır. İlgili yazının okunması bağlamı anlamak açısından yararlı olacaktır.
Felsefenin en zor problemlerinden biriyle karşı karşıyayız yine. Güçlü olan ister mi? İstemek acizlik değil midir ya da hareketi doğuran şey istemekse o zaman hareketin her türlüsü acizlik değil midir? Bu tartışmalar bir yere varmaz. Üstün olana dair düşüncelerimiz tecrübelerimizle zenginleşiyor. Son dönem dizilerinde harika bir konsept var. Yapay zeka. Her şeye gücü yeten, her şeyi gören, duyan, bilen bir yapay zeka bir grup insanı yönlendiriyor.
Güç bağlamında ele alınan Tanrısal bize çok mantıklı gelse de mantık duvarlarını aşamaz. Güç ve güç istenci gibi kavramlar felsefenin zirveleridir. Güçlü olmayan bir Tanrısal nasıl hayal edilebilir ki. Fakat güç istencinin temeline inildiğinde güçlenme isteğinin zayıflığın telafisi olarak ortaya çıkması gerekir. Zayıflık ve korku güçlenme isteğini getirir. Yok edilebilen, varlığının sonlanması mümkün bir organizma güce duyarsız kalamaz fakat zayıflığı olmayan ve varlığının ilgası söz konusu olmayan bir varlık (bu kelime mekan yani “uzay zaman” varsayımını zorunlu kılar) güce ilgi duymayabilirdi. İsteği de olmayabilirdi çünkü istemek olmayana yöneliktir. Olmayan bir şey istenir.
Kimi bilim-kurgularda gezegenlerin yönetimi tamamen bu yapay zekalara bırakılmış. Çünkü o tüm ihtimalleri çok daha iyi hesaplayarak gelecek için en doğru senaryoyu belirleyebiliyor insanın asla yapamayacağı şekilde. Aslında bu bilim-kurgu yapımları yapay zekayı bir çeşit Tanrı olarak gösteriyor. Her şeyi biliyor, her yerde ve ölümsüz. Ve kaderimizi belirleyebiliyor. Hatta Tanrı insanı değil insan Tanrıyı yarattı anlayışı ile aslında Tanrının bir tür yapay zeka veya yapay zeka mantığıyla işleri düzenlediği fikrini düşündürüyor. Elbette gülünçtür ki bu olasılık hesaplarının üstadı olan Tanrı insandan bağımsızlaştığı halde ya insan davalarının takipçisi oluyor ya da kendi kabilesini kurmaya çalışıyor.
Matrix’teki mimarı hatırlayalım. Mimar için her şey denklemdeki değişkenlerdi. Denklemi eşit tuttuğunda düzenin devam edeceğini biliyordu bir yazılım olan mimar. Bir irade de söz konusu değildi. Yapay zeka temalı Tanrılarda da Tanrı edilgen olarak sadece denklemin işlemesini sağlayan bu denkleme göre oluşu değerlendiren bir varlık. Müdahale ediyor fakat tamamen doğa kanunlarına uygun olarak yaptığı müdahalelerle. Mucizeyle ya da doğa kurallarını esneterek değil. Daha gerçekçi bir Tanrı.
Doğa Kanunlarının Kendisi Olan Tanrısal
Mimar sadece nedenler ve sonuçlarla ilgileniyor. Her şey denklemdir ve özgür irade yanılsamadır. Yine de insanlar seçim yaptıkları yanılsamasını yaşamalıdır. Havadaki taş yere düşerken kaderini yaşadığını sanır fakat dışarıdan bakanlar o kaderin aslında denklemin çözümlenmesi olduğunu bilir. Mimar kaosu göz ardı eder. Denklemdeki değişkenler değişmese bile sonucun değişebilmesini anlayamaz. X aynı zamanda Y ye dönüşmektedir ya da Y’ye dönüşme kapasitesini içinde barındırır. Aynı nehirde iki kez yıkanılamamaktadır.
Son zamanlarda Tanrısal ile ilgili Loki dizisi güzel bir iş. Konu hakkında ne kadar yeni ihtimal sunsa da insanca pek insanca. Loki kendini Tanrı sanmaktadır ve üst düzey bir Tanrı ile karşılaşır ve bu Tanrının kaygıları ve çekinceleri yine insancadır. Loki ve Thor aslında süper insanlardır. Süper insan bir Tanrı olan Loki başka bir süper insan Tanrı ile yüzleşir ve Tanrısalı sorgular.
Solaris filminde (ve kitabında) ise Tanrı olarak tanımlanabilecek bir gezegen vardır. Bu Tanrı insana kayıtsızdır. Ona zarar vermek ne kadar mümkün tartışmalıdır. İnsanlar onun ilgisini çekememekte ve onla iletişim kuramamaktadır. İnsanlar onu ilk bulduğunda kendisine gönderilen araç ve aletlerin kopyalarını yapar. Sonra bunu da bırakır. İnsanların zihninin derinliklerinde gizlediği şeyleri onlara gönderir. Neden bunu yapar ya da bir amacı var mı belli değildir. Sadece yapar. Bu Tanrı insan eylemlerine duyarsız ve güçle işi olmayan bir varlıktır.
Bilimkurgu bize farklı türde Tanrı ihtimallerini gösteriyor. Bu konulardaki bakış açımızı genişletiyor. Kimi filozoflarca kabul gören, doğa kanunlarına göre işleyen ve denklemin kendisi olan Tanrısal fikri geleneksel Tanrı anlayışına uymuyor. Ne yarattığının farkında olmayan ya da bununla ilgilenmeyen bir Tanrısal olabilir mi Çünkü geleneksel Tanrı saf iradeyle her işe karar veriyor. İrade göstermeyen bir Tanrı tarafımızca hayal edilemiyor. Onun bazı kurallara tabii olduğu ya da herhangi bir istek ve irade göstermeyeceği düşüncesi bizi korkutuyor. Çünkü “irade” insan için önemli ve göz ardı edemeyeceğimiz bir şey. Eğer Tanrı iradesiz ve sonsuz sükunet ise bilmem hoşumuza gider mi?
Pascal “Bana filozofların değil, peygamberlerin Tanrısı gerek.” benzeri bir şey söylerken ne kadar da haklı. Filozoflar belli bir iç tutarlılığa dayalı bir düşünce kurmuşlar fakat insanca değil. Benden belki de haberdar bile olmayan bir Tanrısal benimle ilgili neyi çözer? Ürün çok güzel fakat hiçbir şekilde benim işime yaramıyorsa ne olacak? Üstelik neden bir iki ihtimal arasında sıkışalım ki? Çok fazla olasılık var ve bu iş gökkuşağının bittiği yeri aramaya benziyor.
Bir Cevap Yazın