Biyopolitika: Deliliğin Tarihi ve Hapishanenin Doğuşu Üzerine

Biyopolitika (ve biyoiktidar) M. Foucault’nun Batı insanının özneleşme sürecini tarihsel olarak incelediğinde ortaya koyduğu önemli bir kavram. Biyopolitika kavramından bahsederken üstünde durulması gereken üç öğe iktidar, özne (öznenin deneyimi) ve bilgi. Biyopolitikanın anlaşılması için bu üç öğenin hangi anlamda kullanıldığına bakmak önemlidir. Özellikle iktidar kavramı bildiğimiz anlamda iktidar değildir Focault’da. O bir mutlak despot ya da bir parti değildir. O günlük hayatın her noktasında olan ama kendini görünmez kılmış bir iktidardır. İktidardan fazlasıdır aslında, iktidar onun bir alt alanıdır. İktidarın da üstündedir. Biyoiktidardır o.

Toplum sözleşmelerindeki mutlak iktidarı unutmalı çünkü bu iktidar bir buz kütlesi gibi karşımızdadır ve onu tanımak kolaydır. Big Brother gibi her yerdedir, kendini göstererek, baskı kurarak varlığını hisseder. Kurallarına karşı gelindiğinde bedeni cezalandırmak yoluyla toplumu terbiye eder. İşkence ve idam uygular. Bir sembolü vardır taht, saray ya da arma gibi. Biyoiktidar ise görünmezdir, kültüre sızmıştır. Onun dayatma olduğunu anlamak güçleşmiştir. Buz kütlesi artık erimiştir, su olarak bedenimize sızmıştır. Görünmeyen, psikolojik bir tasmadır o.

Peki biyopolitika nasıl işler? Biyoiktidar insanlara gizliden gizliye söylemini nasıl dayatmaktadır? Michel Foucault (Düşüncelerine genel bir bakış için izleyebilirsiniz.) öznenin kimliklendirilmesinden bahseder. Özne kurduğu ilişkiler üzerinden kendisiyle bağ kurar. O kültüre ve toplumsal uygulamalara göre şekillenir. Deliliğin Tarihi öznenin kimliklendirilmesiyle ilgili bir kitaptır. Başlangıçta deli yoktu. Akıl ve akıl olmayan vardı ve bunlar birbiriyle konuşurdu. Zamanla akıl, akıl olmayanla tek taraflı olarak konuşmaya başladı onu dinlemedi. Diyalog monoloğa dönüştü. Doktorlar iktidarlarını dayatmak için önce konuyla ilgili yeni bir bilgi alanı oluşturdular ve bu bilgi alanı üzerinden yeni söylemler ürettiler. Bu da iktidarlarının kabullenilmesini sağladı. Hapsetti onları. Delilik böylece kimliklendi.

Deliliğin Tarihi

Fakat şu var ki delilik her zaman şimdiki olduğu gibi kavramsallaştırılmıyordu. Bugün sapıklık ve gerizekalılık olarak değerlendirilen davranışların övüldüğü zamanlar var. Bugün normal görünen ama geçmişte büyük suç olarak görünen davranışlar da var. Biyopolitika ile davranış biçimi sorun olarak görünür ve bu davranışa yönelik bir bilgi alanı oluşturulur. Biyoloji, tıp, demografi, tıp vs kullanılarak davranışa yönelik bir söylem oluşturulur. Sapık, patolojik, topluma zararlı, suça eğilimli vb gibi. Böylece insanlar dönüp kendi davranışlarına bakarak öznel deneyimlerini kurarlar. Yani öznel deneyim şekillendirilir.

Biyopolitika denmesinin sebebi sanıyorum şu: Deli olana, suça eğilimli ya da patolojik olana baktığımda onlara göre kendi davranışlarımı düzenleme, kendi eğilimlerime çekidüzen verme gereği duyarım. Artık sistemi ihlal ettiğimde beni gözetleyen bir otoriteye ihtiyaç yoktur, kendi kendimi gözetliyorumdur.

Delilik farklı zamanlarda farklı şekillerde kavramsallaştırlıyor. Deli her zaman kapatılmıyor. Kapatma, tedavi ya da ıslaha karar veren otorite (psikiyatri) normal, patolojik gibi kavramları üretiyor. Bu bilginin doğru olduğunun kabullenilmesiyle nomale yönelip patolojik olandan kaçacağım. (Tımarhaneye kapatılmak istemem) Böylece kendimi kimliklendireceğim. Delilik, suçluluk ve cinsel kimliğin öznel deneyimin sınırlarını çizmesi Foucault kitaplarının ortak noktasıdır. Deliliğin Tarihi, Hapishanenin Doğuşu, Cinselliğin Tarihi, öznel deneyimin Batı’da oluşturulmasının farklı alanlardaki incelemesidir.

Hapishanenin Doğuşu

Suç ve suçluluk konusunda da durum delilik ile benzerdir. Hapishanenin Doğuşu kitabında bir hapishane örneği vardır. Hapishanenin ortasında dik bir kule vardır ve pencereleri vardır. Mahkumlar orada birisi olmasa bile sürekli izlendiklerini düşünerek hareketlerine dikkat ederler. Biyopolitika bunu sağlamıştır. Suç üzerinden yeni bir bilgi alanı yaratılarak suçlu olan ve suçlu olmayan ayrımı yapılmıştır. Bu insan özgürlüğünün kendi rızası ile kısıtlanmasını sağlar. Kendimi kısıtlamasam bile kavramların toplumca kabullenilmesi “yasa” eliyle benim kısıtlanmamı sağlar.

Örnekleri başka alanlara yaymak mümkün. Kadınlar için de durum aynıydı. Erkekler kadınlık üzerine tek taraflı olarak konuşmaya başlayarak kadını kimliklendirdi. Diğer önemli örnek ise Batı’nın Doğu üzerine tek taraflı konuşmasıyla Orient denilen şeyin ortaya çıkmasıdır. Konuşma dayatmaya dönüşür, kavramlar üzerinden yeni bir bilgi alanı inşaa edilir ve özne şekillendirilir. Dayatma kendini kavramların ve bilginin arkasına saklar. Okullar, fabrikalar, hastaneler… Kurulu bir düzen vardır ve üstümüze düşen bu düzene uymaktır.

Biyopolitika bir bakıma kültürün kendisidir. Zamanla değişen, evrimleşen kültür de bir dayatmadır. Öznel deneyimler önceden farklıydı şimdi daha da farklı. Öznel deneyimler değişebilir zamana göre ve bu hangi öznel deneyimleri kabulleneceğimiz önceden bellidir. Biyoiktidar ile çevrilidir etrafımız.

Sorun ve yapılması gereken nedir?

Foucault, “Bugün içinde bulunduğumuz dünyada siyasi etik, felsefi, toplumsal sorun aslnda devlet ve devletin kurumlarından kendimizi kurtarmak değil, son birkaç yüzyıldır devlet ve devlet kurumları tarafından bize dayatılan bir bireysellik ve kimlikten kendimizi kurtarmak ve özgürleştirmektir” der.

Kendimizi neden özgürleştirmeliyiz, buradaki sorun tam olarak ne? Geçmişte, günümüzdeki sorunlara daha insancıl çözümler bulunmuş olabilir. Bugünün koşul ve çözümlerini mutlak doğrular olarak görür ve onlara kapılırsak bu çözümleri kaçırabiliriz.

Biyopolitika ve kültür konusuna değinince Frankfurt Okulu‘na kulak vermek gerektiğini düşünüyorum. Biyopolitika çevremizde ve kültürden besleniyorsa bugün kültür olanın iktidar ve sermaye tarafından nasıl özenle seçildiğine bakmak gerekiyor. “Bizim tutkularımız ve hayallerimiz” sandığımız şeyler aslında başkasının bizde ortaya çıkmasını istediği şeyler olabilir.

Konu hakkında daha fazla bilgi için Ferda KESKİN Hoca’nın ilgili konuşmasını izleyebilirsiniz. Yazıdaki bilgiler Ferda Hoca’nın buradaki programından duyduklarım. Konunun kafamda netleşmesine çok faydası oldu.

Bir Cevap Yazın

Diğer 1.075 aboneye katılın