Foucault iktidarın insanları kontrol etme biçiminin değişmesini biyopolitika kavramıyla açıklamıştı. Eskiden baskıyla, işkenceyle kaba güçle iktidar toplumu yönetirdi. Özne sürekli gözetim altındaydı. Cezalandırılma ve ölüm korkusu toplumun kendine çekidüzen vermesini sağlıyordu. Modern toplumlarda ise durum farklıydı. İktidar bilgi alanları oluşturarak kavramlar üretiyor ve toplumlar bu kavramlara göre kendini biçimlendiriyordu. Özneyi gözetlemek gereksizdi çünkü o zaten kendini iktidarın kavramlarına göre şekillendiriyordu. Byung-Chul Han ise biyopolitikanın da ötesinde bir konuya değinir. Başarı ve performans toplumundan bahseder.
Foucalt’nun biyopolitika kavramı bu yazının konusu değildir, ilgi bağlantıdan bu yazıya ulaşılabilir. Byung-Chul Han Şiddetin Topolojisi kitabında günümüz toplumunun artık bir başarı ve performans toplumu olduğunu söyler. Ona göre artık kaba şiddetin yerini alan biyopolitika da günümüzde yerini öznenin kendini sürekli daha iyi olmaya zorladığı ve kendiyle yarıştığı başarı ve performans toplumuna bırakmıştır. Özne artık kendini tüketene kadar sömürmeye başlamıştır.
Başarıya ve performansa odaklı geç modem özne, Freud’un psikanalizinin geçerli olduğu itaat öznesinden tamamen farklı bir ruhsal yapıya sahiptir. Freud’un psişik aygıtına red, bastırma ve sınır aşımı korkusu damgasını vuruyordu. Ben, “korkunun evi”ydi.37 Büyük Öteki’den korkuyordu. Geç modernitenin başarıya odaklı öznesi ise reddiye bakımından yoksuldur. O bir olumlama öznesidir.
Şiddetin Topolojisi / Byung-Chul Han
Başarı ve performans toplumunda amaç artık sadece ötekiyi geçmek veya ötekiden üstün olmak değildir. Eylemlerin Büyük Öteki ile de bir ilgisi yoktur. Yıkıcı bir kendini aşma arzusu eylemlerin itici gücüdür. Yıkıcıdır çünkü artık insan kendinin rakibi olmuştur. Performansın da bir sonu olmadığına göre atılan her adım yetersiz kalacaktır. Adımlar hızlanarak koşmaya vardığında ve hatta özne depara kalktığında bile kendini yetersiz hissedecektir.
Öznenin olmak istediği şey ile olduğu şey arasındaki fark özne için temel mesele olacaktır. Daha iyi olma duygusu yerini kendini suçlamaya, yetersizliğe ve depresyona bırakacaktır. Kendisiyle savaşan özne için artık şiddet içseldir. Özne burnout (tükenme, aşırı ısınma sonucu yanıp kül olma olarak tabir edilen ) sürecine girecektir. Asıl sorun ise başarı ve performans toplumunun özneleri bu sürecin içindeyken kendilerinin özgür olduğunu düşüneceklerdir.
Kadın ve Erkek Cinsiyeti Üzerindeki Baskı
Kitapta değinilen baskı türlerinden birisi de toplumun cinsiyetlere yönelik değişen baskısı. Zizek’in bir kıyasına ekleme yapıyor yazar. Zizek kadınları klitoris sünnetine zorlayan Afrika toplumu ile günümüzde kadınları güzel olmak (daha doğrusu rekabet edebilmek) uğruna acılı ameliyatlara girmek zorunda bırakan günümüz toplumu arasında ilke olarak benzer olduğundan bahsediyor. Yazar bu örneği sevmiş olacak ki erkekler için de aynı sürecin söz konusu olduğunu belirtiyor. Erkekler de acılı estetik ameliyatlarına katlanmak zorunda kalıyorlar ve fitnesslara gitmek zorunda hissediyorlar. Başarı ve randıman toplumu tüm cinsiyetleri eziyor.
Sonuç
Günümüzde özne performans adına daha iyiye ulaşmak adına kendini tükenme sürecine sokmaktadır. İyi ama bu doğal bir güdü değil mi? İnsan elbette daha iyiye erişme, ötekilerden iyi olma güdüsüne sahiptir. Burada yazarın vurguladığı artık ötekiden iyi olma arzusunun kendinden iyi olma arzusuna dönüşmesi ve bu uğurda ölçüsüzce ve kendine haksızlık ederek davranmaktır. Bu sürecin insanı depresyona ve tükenmeye sürüklemesi normaldir.
Güzel olma, iyi olma arzusu eskiden de yok muydu? Elbette vardı. Günümüze özgü değildir bu. Üstelik kendinden iyi olma kaygısı da toplumsaldır. Aslında öteki sürecin dışına itilmemiştir. Öznenin kendini aşma arzusunun altında ötekinden iyi olma isteği yatmalıdır. Biyolojik temelli bir istek günümüzde daha yıkıcı olmuş olabilir. Yine de acaba sağlık ve fitness zombisi olmayan insan ne zombisi olacaktır? Daha iyi bir yol var mıdır ya da ölçü ne olmalıdır?
Bir Cevap Yazın