Bürokrasi nedir ve neden eleştirilir? Bu soruya cevap vermek için kısaca Weber’e dayanarak bürokrasi kavramından bahsettim ve Saatleri Ayarlaa Enstitüsü’nün bürokrasi eleştirisine yer verdim. Sanıyorum bürokrasinin eksikliklerini ve sorunlarını ortaya koyan en iyi metinlerden birini barındırıyor bu kitap.
Bürokrasi “burra” (masa örtüsü) ve “krasi” (güç, egemenlik) kelimelerinden gelir köken olarak. Örgütlerin işleyiş biçimlerinin belirlenmesiyle ilgili kuralları ifade eder. Kırtasiyecilik denir bizde, bir sürü evrak işi var deriz. İşleri zorlaştırdığı, formaliteye yol açtığı, bahaneye imkan verdiği ve sorumluluktan kaçmayı sağladığı gerekçesiyle sevilmez. Öyleyse bürokrasi neden vardır?
Bürokrasi kavramı Max Weber ile anılır. Bir yerdeki toplum hayatı karmaşıklaştıkça orada mecburi olarak bir işleyiş sağlanması gerekir. Weber’e göre otorite biçimlerinden birisi de yasal otoritedir. Yasal bir otorite sağlanması için hiyerarşiye dayalı, kuralların ve talimatların herkesçe bilindiği bir sistem olarak bürokrasi işlemeye başlar. Yukarıdan gelen talimatlara uymak ve hiyerarşiyi kabullenmek gerekir. Böylece işlerin yürümesi kişilerden bağımsız olarak sağlanır, işler sekteye uğramaz.
Büro kelimesinden türeyen bürokrasinin ne olduğu ve neden gerektiği konusunu kısaca açıklamaya çalıştım. Bu yazının ana konusuysa bürokrasiye yönelik eleştirilerle ilgili. Ülkemiz ve dünya bürokrasisiyle ilgili çok güzel bilgilerin yer aldığı bir kitabı var ünlü bir bürokrat olan Erhan Bener’in. Adı; “Bürokratlar“. Konu hakkında ayrıntılı bilgi almak için okunabilir. Gelelim bürokrasi eleştirisine.
Bürokrasi ve bürokratik yabancılaşmaya yönelik eleştiriler
Marx bürokrasiyi, bürokratlar tarafından temsil edilen kişilerin özel çıkarlarının savunucusu veya kendi menfaatlerinin koruyucusu olarak görmüştür. Liberal yaklaşımda ise devletin büyümesi sonucu ortaya çıkan ve gittikçe her alana yayılan bürokrasinin özgürlüklere karşı engel teşkil edeceği kanaati hâkimdir.
Weber’in Bürokrasi Kuramının Bugünü ve Geleceği
Bürokrasi şikayet edilen bir durum ve devletler de bürokrasiyi azaltmaktan bahsederler. Yatırımcıların işlerini kolaylaştırmak, E-devlet gibi uygulamalarla işleri internet üzerinden çözmek gibi çözümler üretirler. Evrakların azaltılması ve internete taşınması alınan önlemlerdendir. Amaç bürokratik hantallığı aşmaktır. Şimdi Zizek’in Tehlikeli Rüyalar Görme Yılı kitabındaki şu eleştiriye bakalım:
Bazı eleştirmenler Wire’ı bürokratik yabancılaşma ve yetersizliğin liberal bir eleştirisi olarak okumayı bile önerdiler. Doğrudur, devlet bürokrasisinin temel (ve sık sık tanımlanan) fonksiyonu, toplumun sorunlarını çözmek değil, kendini yeniden üretmektir – hatta kendi varoluşunu haklı çıkarmak için sorunlar yaratmaktır. Terry Gilliam’ın Brazil filminden şu ünlü sahneyi hatırlayalım: Elektrik tedarikinde sorun yaşayan kahramanı, tek suçu arızaları tamir etmek olan illegal bir elektrikçi (küçük bir rolü olan Robert de Niro) gizlice ziyaret eder. Bürokrasiye karşı en büyük tehdit, onun düzenine karşı en cüretkâr komplo, bürokrasinin güya ilgilenip çözeceği (tıpkı uyuşturucu çetesini yok etmek için çete kuran McNulty’nin dedektif grubu gibi) sorunları çözmeye çalışanlardan gelir.
Buradaki eleştiri bürokrasinin kendi devamlılığını sağlamak için, daha doğrusu kendisine olan ihtiyaç ortadan kalkmasın diye sorunları çözmek yerine çoğaltması hatta bizzat sorunun kaynağına dönüşmesi tehlikesidir.
Bürokrasi nasıl işler?
Kim yazdıysa bunu, işi anlamış… Zeki adam! Evvelâ asrını biliyor. Bu asra birçok ad verilebilir. Fakat o her şeyden evvel bürokrasi asrıdır. Spingler’den Kayserling’e kadar bütün filozoflar bürokrasiden bahsederler. Ben hattâ derim ki, bürokrasinin asıl kemal çağı istiklâl devri bu devirdir. Bunu anlayan adam mühim adamdır. Ben mutlak bir müessese kuruyorum. Fonksiyonu kendisi tâyin edecek bir cihaz… Bundan mükemmel ne olabilir?
Saatleri Ayarlama Enstitüsü / Ahmet Hamdi TANPINAR
Saatleri Ayarlama Enstitüsü romanının dahice bir bürokrasi eleştirisine yer verdiğini söylemiştim. Romanda belki biraz bürokrasinin kendi işini kendisi üretmesi karikatürize edilse de işleyişi anlamak açısından önemlidir. Küçük bir daire zamanla yüzlerce şubesi olan büyük bir enstitüye dönüşecektir.
Nermin Hanıma bir ara işimizin ne olduğunu sordum. Birinci zevcine ve akrabasına dair uzun bir izahattan sonra şimdilik hiçbir işimiz olmadığını, sadece Halit Beyin gelmesini bekleyeceğimizi söyledi. Filhakika ilk ayımızı sadece bu işle geçirdik. Halit Ayarcı ara sıra telefon ediyor, bizim hâl ve hatırımızı soruyor, muntazam şekilde devam etmemizi, kırtasiye eksikliklerimizi tamamlamamızı söylüyordu. Ayın sonuna doğru daktilo makinalarımız, perdelerimiz geldi. İkinci ayın ortasına doğru Halit Ayarcı bir gün daireye uğradı. Beraberce Nuri Efendinin hatırlayabildiğim sözlerinden yüz kadar slogan tertip ettik…
“Öylece hiç işi olmayan enstitümüz yavaş yavaş kendi varlığının etrafında bir yığın iş peydahlamış oldu. Bir işim vardı, fakat yapacağım iş yoktu. Bu, birkaç kelimenin etrafında doğmuş bir şeydi.”
Nermin Hanım durmadan yeni teşkilâttan, muazzam kadrodan bahsediyordu. Ben küçücük dairemizin varlığını gülünç bulurken o, amcam dediği Halit Ayarcı’nın bizim için tasavvurlarını anlatıyor, şubelerden, şefliklerden dem vuruyordu. Bütün bunlar beni endişelendiriyordu. Bana kalsaydı, dairemiz hiç de böyle şeylere kalkışmamalıydı. Mümkün mertebe kendimizi unutturmalıydık. Ay başından ay başına ücretlerimizi alırken görünmek en münasibiydi. Fakat hiç de böyle olmuyordu. Halit Ayarcı, hele son günlerde durmadan müsveddeler yolluyor, sağa sola mektuplar yazıyor, dairenin lâyıkıyla döşenmesini, kalem levazımının gönderilmesini istiyordu. Bunlar yetişmiyormuş gibi Halit Ayarcı, sanki sahneye çıkacakmışım gibi benim kılık kıyafetimle de meşgul oluyordu.
Bir gün Nermin Hanıma onun gönderdiği müsveddelerden birini dikte ederken âdeta kederimden ağlayacaktım. “Saatleri Ayarlama Enstitüsü gibi mühim bir müesseseye hâlâ gereği gibi ehemmiyet verilmediğinden” bahsediyor, yeni bütçeye ve tam kadrosuyla teşekkülüne kadar tahsisat istiyor ve bir muhasiple bir başka kâtibin verilmesinde ısrar ediyordu.
İşin garibi, üç gün sonra aldığımız cevapta bir yığın itirazdan sonra dediklerini yapmağa çalışılacağı söyleniyordu. Gün geçmiyordu ki küçücük dairemize birtakım yeni eşya gelmesin.
Daha sonra müessese çok büyüyecektir. Yüksek kişilerin referanslarıyla gelen kişiler ve enstitüyü kuran kişilerin akrabaları enstitüde çalışacaktır. Enstitünün gereksiz olduğu anlaşıldığında bile çalışanların neredeyse hepsi enstitünün lağvedilmesi için vazifelendirileceklerdir. İşler işleri doğuracaktır.
Bir Cevap Yazın