Camiül Fena: Arayış ve Coğrafya

Camiül Fena (Jemaa el-Fna) Marakeş’in meşhur meydanının adı. Anlamı konusunda fikir birliği yok gibi görünüyor. Bir zamanlar burada idamlar yapılıp ölüler sergilendiği için “ölülerin toplandığı yer” anlamına geldiği yazıldığı gibi, “kıyamet meydanı”, “sonsuzluk meydanı”, “ölüm içtiması”, “dünyanın sonundaki cami” anlamlarına geldiği de yazılmış. Kelimeler bize tanıdık geldiği için kendimizi bir anlama yakın hissetmemiz doğal ama kelimelerin farklı anlamları ve kullanıldığı yere göre değişen anlamları da olduğunu unutmamak gerek. Yine de böyle bir karmaşa insanı fikir yürütmek için kışkırtıyor. Devletler meydanlarına çok güzel isimler buluyorlar.

Cem yani toplanmak. Yer, fena yani fani, sonu olan. Fena da bir aşamadır tasavvufta. Fenafillahtan önce fena hali gelir. Fena haline gelmek için toplanılan bu meydan hakikati bulmak için gelinmesi gereken yer çağrışımı yapıyor. Fas şehirleri otantik ve mistik havasıyla hakikati aramak için doğru bir coğrafyaymış gibi hissettiriyor. Bu mistisizmi şehirde yaşayanlar da seziyor olacaklar ki meydanın üstü kapalı olarak verdiği mesajı açık açık veriyor. Marakeş, yani Tanrı’nın ülkesi. Hakikati nerede aramak gerekir? O nereye gizlenmiştir ki onu bulup çıkarmalı? Neden o hep bizden uzakta ve tenhadadır?

Tanrılar Okulu kitabını okuyorum. Oradaki karakter hakikatin peşine düşmek için Marakeş’e ve Erivan’a gidiyordu. Bir Avrupalının kitabında gerçek arayışçısının yolu neden bu “otantik” coğrafyalara düşmüştü? Hakikatin bizden uzakta, belki bize çok ters ve otantik bir yerde olabileceği düşüncesi sanıyorum hepimizde var. John Wick filmlerinde de yüksek şuranın lideri çöllerdeydi. Fas ve Ürdün çöllerinde çekilmişti sahneler. Gizlenen şey yine ne tasadüftür ki çöllerdeydi. Çöl yani yaşamın, canlılığın ve medeniyetin zıttı. Gerçek neden hep bizden uzakta olmak zorundadır? Hatta bu yerler neden tenhadır? “Hazineye malik viraneler vardır.” ya da “Hazineler viranelerde olur, dört başı mamur yerde köpek olur.” anlayışı.

Yolda olmak ve menzil

Arayış ve coğrafya arasındaki yasa, aradığımız şeyin bulunduğumuz yerde olmamasıdır. Keşişler yurtlarını terk eder, dervişler şehir şehir gezerlerdi. Yolculuk bugün de hakikat arayışı ve aydınlanmayla iç içedir. Camino de Santiago yolu UNESCO dünya mirası listesinde 800 km’ye yakın uzunlukta bir yol. Dini bir tarafı olduğu için konaklama ve barınma ucuz. 100 kmsini yürüyen hacı sayılıyor. Hakikat arayışı artık sabit bir yerde değil menzilin kendisindedir. Yolculuk hedeften önemlidir. Yolculuğun insanda yaratacağı aydınlanma ve manevi huzur söz konusudur artık. Hakikat yine durduğumuz yerde değildir. Onu aramak gerekir ve elbette arayacaksak bizden uzakta olacaktır.

Zihnimiz üç boyutlu dünyada evrimleşti ve bunun dışına sanırım çıkamıyor. Tüm düşüncelerimiz geometri ve fiziğin yasalarına tabii. Zaman ve mekanı bir kenara bırakarak düşünmek mümkün değil gibi görünüyor. Bu ilişki bir yere gitmiyor derken bile aslında fiziksel bir duruma referans veriyoruz. Başımdan aşağı kaynar sular döküldü diyoruz vs. Aslında gündelik dildeki çoğu söylem fizik yasalarıyla öyle iç içe ki bunu ayırt etme ihtiyacı bile duymuyoruz. Zaten başka türlüsü olamazdı? Hakikatin neden hep uzakta ya da yolun kendisinde arandığı da sanırım biraz bununla ilgili bir şey.

Suyu arayan adam ya da hakikati arayan adam arama eylemine girişecekse elbette uzaklara gitmelidir. Bir şeyi aramamız için bizden uzakta olması gerekir doğal olarak. Sanıyorum hakikat arayışı ile mesafe arasında ilişki kurulması bir ölçüde bununla ilgili.Hakikati aramak der demez aslında eylemin çerçevesini çiziyoruz demek istiyorum. Aramak, yani onu olduğumuz yerden başka bir yerde bulmak ve insanın az olduğu bir yerde bulmak. Bizden uzakta çünkü yakınımızdaki bir şeyi aramayız. O tenhadadır çünkü kalabalıkların arasında olsa çabuk bulunurdu gizliliği olmazdı. Arayacağımıza göre bizden uzakta ve gizli. Dünya zihnimizi kurar, zihnimiz dilimizi, dilimiz de algı dünyamızı.

Belki hakikat arayışı ifadesi doğru bir ifade değildir ya da arayış kelimesinin yanlış yorumlanması bizde böyle bir algı oluşturuyordur. Buradaki arayış fiili arayış değil anlamak demektir itirazı yapılabilir. Muhtemelen haklı bir itiraz olur ama hakikatin neden bizden uzaktaki mistik olduğunu düşündüğümüz coğrafyalarda arandığını da anlamaya çalışmak gerekir. Bu yazıyı Hacıbektaş Veli’nin şu dizeleriyle bitirmezsem eksik kalacak yazı. “Her ne ararsan kendinde ara, Mekke’de Kudüs’te Hac’da değildir.”

Bir Cevap Yazın

Diğer 1.068 aboneye katılın
%d blogcu bunu beğendi: