Algoritmalar üzerine Yalın Alpay’ın buradaki konuşması algoritmalar üzerine güzel bir tartışmanın kapısını açıyor. Bilindiği gibi Netflix, Youtube, Spotify gibi yazılımlar yapay zeka algoritmaları sayesinde size yeni filmler, kitaplar ya da müzikler öneriyorlar. Sizin önceki beğenilerinizden yola çıkarak beğenebileceğiniz başka içerikleri öneriyorlar. Mantık şu: Bizim beğendiğimiz içerikleri beğenenlerin beğendiği ama bizim henüz görmediğimiz içerikleri karşımıza çıkarmak.
Yapay zeka ve algortima elbette bu benzetme işinin fazlası ama Yalın Alpay bu algoritmaların benzetme ve tahmin işine yönelik bir yetersizlik eleştirisinde bulunuyor. Kabaca şunları söylüyor: İnsan değişir fakat algoritmalar insanı belli bir ana göre biçimlendirir. Bunun yanında insanı bütünüyle bilemez, algoritma için o sadece “x tür” filmleri seven biridir.
Bu eleştiriler bence haklı ve yerinde olmakla beraber algoritma konusunun geleceği üzerine daha farklı tartışmaların kapısını açıyor. Bu yazıda bu tartışmanın devamı olan iki soru hakkında aklıma gelenlere değineceğim. Birincisi: Algoritma insanı bilemiyor ve onu bir zaman dilimine sıkıştırıyorsa bu problem aşılamaz mı? İkincisi ise daha büyük bir soru olarak, bir algoritma insanı ne kadar tanıyabilir, taklit edebilir?
Deve kuşu ve insan algoritması
İnsanı tanımayan algoritmalar daha fazla veriyle beslendikçe en azından yeni içerik önerilmesi konusunda çok iyi bir noktaya gelemez mi? Bugün bile başarılı bu algoritmalar fakat bir insanın yaşına göre müzik zevki değişiyorsa ve algoritma bu değişimin nüfusun büyük çoğunluğu için geçerli olduğunu biliyorsa o zaman bu değişimi de göz önüne alacak şekilde geliştirilemez mi? Bu teorik olarak halledilebilir bir mesele gibi görünüyor.
Richard Dawkins kendi yavrularını öldüren bir deve kuşundan bahsediyordu kitabında. Deve kuşu yavrularını bir süre sonra öldürüyordu. Uzmanlar bunun nedenini araştırdığında deve kuşunun sağır olduğunu anlamışlar. Deve kuşunun yavrularını korumakla ilgili şöyle basit bir algoritması varmış: Yuvaya yaklaşan ve yavru sesi çıkarmayan her şeye saldır.
Organizmaların alt sistemlerin bir sonucu olduğunu, aslında her sistemin (sindirim, boşaltım, soluma, koku alma) bir algoritmaya göre çalıştığını düşünürsek insanın algoritmasını en azından insanın müzik tercihini tahmin etme algoritmasını çıkarmak mümkün olabilir. Köpeğin, tavuğun ya da kedinin algoritmasını çıkarmak bakteri ve virüslerin algoritmalarını çıkarmaktan zor olsa da insan ile kıyaslandığında daha basit algoritmalar olduğu düşünülebilir.
Zihnin algoritması üzerine
Zihni anlamak, kibrimizin umduğu ya da aklımızın korktuğu kadar karmaşık olmayabilir.
Rodolfo llinas, 1986
İnsanı bir algoritmaya indirmek onu organik bir makineye indirgemek anlamına gelir ve bu bazılarımıza korkutucu gelebilir. Düşüncenin maddesi, ruhun varlığı, insanın kutsallığı gibi soruları akla getirir. Bu tartışmaları Kant’ın numenleri üzerinden yapmak daha yerinde olabilir diyerek konunun bu tarafını göz ardı edelim.
İnsanın da diğer tüm canlılar gibi alt sistemlerden oluştuğunu ve bu alt sistemlerin birbirleriyle işbirliği yapan ya da rekabet eden yapılar olduğunu ve zihnin bu altsistemler arasında bir hakem olduğu görüşünü kabul edersek insanın algoritmasını çıkarmamak için bir sorun yok gibi görünüyor. Her şeyin belli bir algoritmaya göre işlediği kabulü, hatta evrenin temel kanunlarının da algoritmaya dönüştürülebilmesi ihtimali ya da bunların zaten bir algoritma olması ihtimali düşünmesi keyifli konulardır.
Zihne dönersek, insanın sınırlandırılamayacağı ve eşsiz olduğu anlayışından hareketle onu tahmin edebilecek algoritmaların yapılamayacağı düşüncesi doğru olmamalıdır. Şuan için doğru yanları olan bu tespit uzun süre doğru kalamayacaktır sanırım.
İnsana yönelik bu kibirli bakış belki de insan ilişkilerindeki büyük hataların da kaynağıdır. Dağılabilen,bozulabilen ve her zaman iyi işlemeyen bu algoritmalarla gezen insanları çok çok yüksek mertebelere çıkarmak sanıyorum hayal kırıklığı olacaktır. Bir yönünü beğendiğimiz bir insanı tüm yönlerini yüceltmek onun zayıf ve güçlü algoritmaları birlikte barındırdığını görünce hayal kırıklığı olacaktır. İdoller, putlar, şeyhler ve liderler de bundan nasibini alacaktır. Sanıyorum bir insanın takdir ettiğimiz bir özelliğini hayatındaki tüm alanlar için varsayılan olduğunu düşünmemeliyiz.
Bir Cevap Yazın