Dilin Evrimi Üzerine

Dilin evrimi deyince aklımıza sadece bir organ olan dil değil, zihin ve konuşma da gelmeli. Üçünün birlikte geliştiğini düşünmek için iyi sebeplerimiz var. Evrimin en önemli konusu dilin evrimini anlamak sanırım. Çünkü nasıl ayağa kalktığımız, kolların nasıl kısaldığı, kafa yapısının nasıl değiştiği, göğüs kafesinin incelmesi, kuyruk vs ikincil önemde konular gibi geliyor bana. Estetik konular daha çok. İnsana insan, örümceğe de örümcek güzel gelir. İnsanı anlamak için daha önemli olan zeka ve onun uzantısı dil olmalıdır sanırım.

Şunu da eklemek gerekir ki dil ve zeka için de fiziksel değişim gerekliydi. Bu bütünsel bir süreç. Bir canlıya insanı insan yapan özellikleri eklemek istesek onu dik tutmak, parmaklarını incelikli işlere uygun getirmek ve kafasını büyütmek ve dişinin rahmini genişletmek gerekir doğum olabilmesi için. Yani başlangıçta değiştirdiğimiz canlı da süreç sonunda insan benzeri görünümde olurdu. Yine de süreç sonunda odaklanacağımız şey dil ve zeka olurdu demek istiyorum.

Dilin evrimini anlamak zor olduğu gibi ortaya veri çıkarmak da çok zor çünkü dilin fosili yoktur. Dil üzerine bildiklerimiz çok sınırlı ve bu alanda tartışmalar devam ediyor. Dil doğuştan mı gelir? Dil çok çok eskiden beri yavaş yavaş evrimleşerek mi ortaya çıkmıştır yoksa bir sıçramayla mı? Bir adaptasyon ve mutasyon ürünü müdür yoksa kültürel bir süreç midir? Bu sorular cevabı belli olmayan ve uzmanları ayrıştıran konulardır. (Dilin evrimi hakkında bu açık dersi dinleyebilirsiniz.)

Dil üstüne konuşmak için önce dilin tanımını yapmak gerekiyor. Maymun türlerine işaret dili öğretilebiliyor ve bu canlılarla insanlar arasında bir şekilde iletişim bile kurulabiliyor. İki yaşındaki çocukta olan dil becerilerine benzer becerileri bu canlılarda da görüyoruz. Darwin doğal seçilim ilkesini Türlerin Kökeni kitabında anlatırken çok basitçe hayvanlarla insanların aslında ne kadar birbirine benzediğini (kızma, küsme, sağduyu, gurur, sevilme isteği) yalın bir dille ortaya koymuştu. Darwin’den sonra ilginç deneyler yapıldı.

Goril Koko

Mesela Goril Koko ilginç bir örnektir. İşaret dili öğretilen bu goril insanlarla iletişim kurabilmektedir. İletişim kurmak bir zeka ve “dil” (Burada bu dil işaret dilidir.) kullanımıdır. Gırtlakları konuşmaya uygun olmadığı ve muhtemelen beyninde konuşmayla ilgili donanım olmadığı için konuşamamaktadır. Örneğin Koko’nun şu konuşmalarına bakalım:

Koko’nun becerileri hem eğlendirici hem de dikkat çekicidir. Koko, ağzında gem olan bir at gördüğünde, “at üzgün” işaretini gösterdi. Patterson, Koko’ya yeni bir bebeğin geleceğini söyledi. Koko, yaklaşık 25 kiloluk Michael’ı gördüğü zaman “Yanlış. Yaşlı.” şeklinde işaret ederek tepki gösterdi.

Koko yalanları esas olarak suçlanmaktan kurtulmak için söylüyor, ama aynı zamanda espri yapmak ve küstahlık etmek için de kullanıyordu. Örneğin kırmızı bir pastel kalemi çiğnemeye başlar. Patterson, “O pastel kalemi yemiyorsun, değil mi?” diye sorar. Koko yanıt olarak ‘dudağını’ işaret eder ve sanki rujmuş gibi boyayı önce üst dudağına, sonra alttakine sürer. Bu komik anekdot aslında çok önemli bir keşfe işaret etmektedir: İnsan dışında bir varlığın, dili muhatabının gerçeklik algılamasını çarpıtmak için kullanması…

Koko’nun Youtube’da birkaç videosu var. 2018’de ölmüş.

Not: Hayvanların işaret dili öğrenebilmeleri konusu tartışmalı bir konudur. Hayvanların doğal davranışları eğitmenler tarafından “işaret” olarak görülebilir. Eğitmenlerin, ham verilere bilimcilerin ulaşmasını istememesi durumu söz konusudur Steven Pinker’a göre. (Dil İçgüdüsü syf: 381)

Homo Habilis’ten modern insana dilin evrimi

Evrimsel dil gelişimini incelerken daha çok göz önünde bulundurabileceğimiz üç Homo cinsi önemlidir. Homo Habilis, Homo Erectus ve tabii Homo Sapiens. Alanla çalışan uzmanlar Neandertal denilen bize benzer fakat atamız olmayan bir tür üstünde de dururlar dilin evrimini anlamak için. Kaynaktan kaynağa farklılaşan bilgilerden benim aktardığım kaynak Steven Roger’ın Dilin Tarihi kitabından.

Dil bir anda gelişmedi. Evrimsel çok yavaş bir sürecin ürünüydü.

Australopithecus (4,1 milyon yıl önce) — Jestler, sesler (hırıltılar, çığlıklar, iniltiler vb.)

Homo Habilis (2,4 milyon yıl önce) — Jestler, sesler (hırıltılar, çığlıklar, iniltiler vb.)

Homo Erectus (2 milyon yıl önce) — Yaklaşık 1 milyon yıl öncesine kadar şart cümleleri dahil, muhtemelen kısa ifadeler.

Erectustan iki temel grup doğduğu anlaşılmaktadır.

  1. Homo Neanderthalensis (300.000’den 30.000 yıl öncesine kadar)

Karmaşık cümleler muhtemelen karmaşık düşünce süreçleri mümkün kılıyordu; bu sayede konuşma temelli toplumlar ortaya çıkmıştı; fakat [i], [a] ve [u] sesleri bu tür tarafından telaffuz edilemiyordu.

  1. Homo Sapiens (300.000 yıl önce)

Karmaşık cümleler karmaşık düşünce süreçlerini mümkün kılar; bu sayede konuşma temelli toplumları ortaya çıkmıştır.

Modern insanlar (150.000 yıl önce) — günümüzde bildiğimiz anlamda konuşma için gerekli tüm fiziksel özellikler, 150.000 yıl önce mevcuttur.

Homo Habilis’in beyin kapasitesinin ve becerilerinin sürekli arttığı tahmin edilmektedir. Homo Habilis ateşi bulmuştu ve alet yapıyordu. Dille ilgili nöral bölümler ortaya çıkmıştı fakat ses kasları yoktu.

Homo Erectus ayağa kalkınca gırtlak evrimsel süreç içinde aşağıya kaymıştı. Bu da ses kaslarının (telleri diye de geçer) oluşmasını ve insanın ses çıkarmasını sağladı.

Bu gruplar farklı farklı yerlerde ortaya çıktığı için (Homo Habilis Afrika dışında görünmemiştir. Yani fosili bulunmamıştır 🙂 tek bir “ortak dil” aramak da anlamsız olmuştur. Dil aynı beynin ürünü olduğuna göre evrensel özellikleri olmalıdır Chomsky’ye göre. Dillerin birbirinden farklı olması üzerine buradaki yazıya bakabilirsiniz.

Dilin, yazının ve zihnin öncesi

Dİlin evrimi üzerine kısa bir özet oldu buraya kadar. Bu son bölüm biraz felsefi olacak. Yeterince geri gidersek yavaş yavaş dilin, zekanın ve yazının kaybolduğunu göreceğiz. Daha geriye gittiğimizde başka şeylerin kaybolduğunu göreceğiz. Sürüngen beyin Daha ilerisi için de senaryo çok şaşırtıcı olacak gibi görünüyor. Akıllı fareler gibi akıllı insanlar yaparız belki işi evrime bırakmadan. Belki kendimize anılar ve bilgiler yükleyebileceğiz. Ya da dilin, zekanın ve konuşmanın ötesine gidecek bu iş.

Sürecin nereye gelip nereye gittiğinden daha önemli bir soru var sanırım. Nereye gittiğimiz değil önemli olan soru. Ortak olan şey canlılık mı, hareket edebilmemiz mi? Yeterince geriye gittiğimizde bunlar da kaybolacak. Bu kadar değişimin olduğu yerde değişmeyen bir şey olabilir mi? Önemli olan soru şu olmalıdır öyleyse. İnsan nedir? Başka sorular da var elbette. Başlıktaki görseli bu yüzden seçtim. Dil bellidir ama bir şiir nedir?

Başlangıçta dil, yazı ve zeka yoktu fakat başlangıçta her ne var idiyse onun içinde dil ve zeka cevher olarak vardı. Sonra ortaya çıktı. Başlangıçta cevher olarak yoksa nasıl ortaya çıkardı? Kim bilir daha neler var, bu gidişat nereye?

Bir Cevap Yazın

Diğer 1.071 aboneye katılın
%d