Dünyayı daha iyi algılamak için meridyenleri ve paralelleri var kabul ettiğimiz gibi kimi kelimelerin zıt anlamlı olarak kabul etmişizdir. Tümeller tartışması da tanım yapmanın zorluğunu ve kavramların aslında bir terkip olduğuna değinir. Zıtlık kavramından ne anlamalıyız?
Türkçe dersinde hepimizin görmüş olduğu kelimeler bunlar. Uzun-kısa , sıcak-soğuk, güçlü-zayıf, siyah-beyaz vs. Tüm bu birbirinin zıttı kabul edilen kelimeler aslında birbirine zıt değildir doğayı anlamak ve ifade gücümüzü arttırmak için böyle kullanırız. Zıtlık dediğimiz şeyler birbirinin devamıdır. Birinin bittiği yerde diğeri başlar. Hatta Herakleitos için yaşam ve ölüm birbiriyle aynı şeydir. (İkinci fragman) Doğada zıtlıkların çatışması ve birliği vardır.
Zıtların birliği ve çatışması mı yoksa zıtların göreceliliği ve aslında olmayışı mı?
Herakleitos’un söylediğini biraz genişleterek doğada aslında hiç zıtlık olmadığını varsayabilir miyiz? Zıtlık kavramı bizim deneyimlerimizin bir ürünüdür. Bir şeylerin zıt olduğunu söylerken ölçümüz kendimiziz fakat doğadaki şeylerin birbirine zıt olduğu gerçekten söylenebilir mi? Sert ve yumuşak birbirleriyle aynı bağlam içinde bir birlik ve zıtlık ilişkisindeyse bile (kumaşın sert veya yumuşak olması gibi) doğada sert ve yumuşak diye bir şey var mıdır? Yoksa sert ve yumuşak sadece karşılaştırma yaptığımızda mı oradadır?
Basit bir karşılaştırma olarak sıcak ve soğuk arasındaki ilişkiye bakalım. Diyelim ki 0 dereceye soğuk 100 dereceye sıcak diyoruz. 0 derece 100 derecenin zıttı ise -100 derece de 0 derecenin zıttı kabul edilebilirdi. Bizim bu derecelere zıtlık atfetmemiz göreceli olduğu kadar sadece dereceler arasındaki farkı ortaya koyar. Doğa için sıcak ya da soğuk yoktur. Bunlar birbirlerinden farklı dereceleri ifade etmek için uydurulmuş ve elbette işe yarayan kavramlardır. Kısalık daha az cm demektir, çirkinlik daha az güzellik, gençlik daha az yaş, karanlık daha az aydınlık ve zayıflık daha az güç demektir. Doğada onlar öylece dururlar. Onlara zıtlık atfeden biziz.
Kapalı ve açık örneğin, bir kapının kapalı olması ile açık olması sadece kapının açısı ile ilgilidir. Kapalı ve açık doğadan bağımsızdır ve bir değerlendirmedir. İletişimi kolaylaştırmak için ürettiğimiz kelimeler bunlar. Zıtlık atfettiğimiz şeyler aynı zamanda birbirinin devamı da. Bir döngü içindeler. Belki her zıt olarak tanımladığımız örnekler için bile geçerli değil.
Zıtların birliği
Evet ama bu bilgi ne işe yarar? Buraya kadar kimsenin itiraz etmeyeceği bu günlük hayatta gözden kaçabilen nokta işler ciddileştiğinde bazı olguları daha farklı kavramamızı sağlayabilir. Zıtlık dediğimiz şeyler arasında bir zıtlık değil de onlar arasında bir geçiş, onların birbirinin devamı olduğunu düşünmek yaşam ve ölüm, iyilik ve kötülük meselelere bakarken bize yardımcı olabilir.
Gece-gündüz arasındaki ilişki konu için çok iyi bir örnektir çünkü gece gündüz birbirinin hem zıttı hem de devamı olarak dilimizdedir. Zıtlıklar birbiriyle ilişki içindedir ve birbirlerinin devamı oldukları için bir döngü söz konusu olabilir. Savaş ve barış, tokluk ve açlık gibi. Burada zıtların birliği söz konusudur. Herakleitos 102. ve 111. ve 126. fragmanda şunları söylemiştir:
Tanrı için her şey güzel, iyi ve hakçadır. İnsanlar için ise bazı şeyler hakçadır, bazı şeyler hakça değildir.
Hastalık sağlığı iyi ve hoş kılar; açlık tokluğu, yorgunluk dinlenmeyi.
Soğuk ısınır, sıcak soğur, nemli kurur, kuru nemlenir.
FRAGMANLAR / herakleitos (KABALCI YAYINLARI-CENGİZ ÇAKMAK)
Varlık ve yokluk, yaşam ve ölüm arasındaki ilişki nedir? Tüm bunlar da birbirinin devamı kabul edilebilir sanırım. Logos zıtların birliği üzere işliyorsa belki bu kavramlar insan için de istisna değildir. Yoktuk, meydana geldik, tekrar yok olacağız. Peki ama gece ve gündüz gibi somut ve anlaşılır bir mesele ile ölmek ve yaşamak arasında bir bağ kurulabilir mi? Yoksa burada bir dil yanılgısına mı düşüyoruz? Düşünmeli.
Eğer doğada hiç zıtlık olmadığını, zıtlık kavramının insanın doğayı daha iyi algılaması için ürettiğimizi kabul edersek sorunumuz küçülüyor. Doğada zıtlık yoksa varlık ve yokluk da birbirinin zıttı olmadığı sadece iki farklı durum olduğu kabul edilirse aralarında bir ilişki, bir yasa aramak gereksiz olur. “Ama nasıl olur? Bir yanda sert, bir yanda yumuşak var. Bu zıtlık doğada olmasa biz de bunlara zıt demezdik?” denebilir. Buna verilecek cevap şu olurdu: Aralarında farklılık var ve bu farklılık büyüdükçe buna zıtlık adını veriyoruz. Farklı olduklarını, aynı olmadıklarını ifade edebilmek için bu kavramları kullanıyoruz.
Zıtlık doğada olmasa bile belki insanda vardır.
Doğadaki zıtlıklar değerlerin insanın anlayacağı hale getirilmesi ve aslı yok. Yine de birbirinin içine geçmiş, birbirinin devamı olan kavramlar. İnsandaki zıtlıklar ise gerçekten yok mu emin değilim. Gülmek ve ağlamak, sevinmek ve üzülmek…Bunlar birbirinin gerçekten zıttı imiş gibi geliyor bana. Diyelim ki değer verdiğiniz biri yoğun bakımda ve haber bekliyorsunuz. Doktorun söylediği sözlere göre gözlerinizden yaşlar da boşanabilir, sevinçten havalara da uçabilirsiniz. Bu duygular da birbirinin devamıdır ve iç içe geçmiştir denebilir elbet ama bu zıtlık doğadaki tanımlardan doğan zıtlıktan farklı bir şey gibi. Belki de insan kendini deneyimleyemediği için kafam karışmıştır. Belki doğadaki zıtlık ile insandaki zıtlık için aynı kural geçerlidir.
Bu zıtların birliği ya da bunun reddedilerek zıtların yokluğu düşüncesi bize hangi kapıyı açar? Her şey zıddıyla kaimdir sözüne ve dünyayı açıklama yolu olan diyalektik kavramına karşı çıkılabilir buradan. Zıtlık yoksa zıtlıkların birliğinden ya da zıtlıkların çarpışmasından yeni bir sentezin ortaya çıktığı da söylenemez. En azından bu kavramlar daha anlaşılır olur ve etraflarındaki gizem haresi dağılır ve alttaki yalın gerçek ortaya çıkar.
Bir Cevap Yazın