Freud, Düşlerin Yorumu isimli iki ciltlik kitabında düş konusunu kapsamlı şekilde ele alıyor. İlk ciltte düşler hakkındaki önceki çalışmalara yer veriyor ve bu çalışmaların katıldığı ve katılmadığı noktalarından bahsediyor. Yer yer bu düşünceleri sentezliyor veya farklı şekilde ele alıyor. Kitabın tamamında ise kendisinin ve hastalarının düşlerinden örnekler vererek (özellikle 2.ciltte) düşüncelerini temellendirmeye çalışıyor.
İlk paragrafta Freud’un Düşlerin Yorumu kitabının kısa bir özetini yaptık. Konunun devamında kitaptaki düşlerle ilgili kalıplaşmış düşüncelere ve Freud’un düşler üzerine söylediklerine giriş yapalım. Öncelikle düşlerle ilgili geçmişten günümüze tartışılan iki hikayeyi aktarmadan önce konunun tarihsel arka planını anlamak gerekir. Düşlere yönelik eski yaklaşımı şu sözlerle açıklıyor Freud:
Aristoteles’in zamanından önce, eskiler, düşleri, düş gören aklın bir ürünü değil, ilahi bir ajan tarafından sunulmuş bir şey saymışlar ve de tarihin her döneminde, düş yaşamı üzerine görüşleri etkilediğini göreceğimiz iki karşıt akım kendini duyurmuştur. Ayrım çizgisi, uyuyanı uyarmak ya da ona geleceği önceden bildirmek için gönderilmiş gerçek ve değerli düşlerle, amacı kişiyi yanıltmak ya da tahrip etmek olan elverişsiz, yanıltıcı ve değersiz düşler.
Freud bu düşüncelere yakın değildir tabii. Yeni yaklaşım ise düşlerin, düş görenin aklının ürünü olduğu kabul eder. Düşler üzerine eski yaklaşımın yerine gelen yeni yaklaşımın ne olduğu şu alıntılarla kısmen anlaşılabilir:
Düşlerde, günlük yaşam, zahmetleri ve hazları, sevinçleri ve acıları ile asla yinelenmez. Tersine, düşlerin başlıca amacı bizi onlardan arındırmaktır. Hatta aklımız bir şeylerle dopdolu olduğunda, derin acılarla perişan olduğumuzda ya da tüm zeka gücümüz bir sorun tarafından emildiğinde bile bir düş, bizim duygusal durumumuza bürünüp gerçekliği simgelerle temsil etmekten başka hiçbir şey yapmayacaktır.
Aç tavuk kendini buğday ambarında görürmüş.
Bir düşün içeriği, değişmez bir biçimde düş görenin bireysel kişiliğine, yaşına, cinsiyetine, sınıfına, eğitim standardına ve alışılmış yaşam biçimi ile geçmiş tüm yaşamının olay ve deneyimlerine az ya da çok bağımlıdır.”
Deneyimler, en sık olarak en sıcak tutkularımızın odaklandığı şeyleri düşümüzde gördüğümüz yolundaki görüşümüzü desteklemektedir. Ve bu da tutkularımızın düşlerimiz üzerinde bir etkisi olması gerektiğini gösterir. Hırslı adam, duşlerinde, kazanmış olduğu (ya da kazandığını hayal ettiği) ya da kazanmak istediği defne dalından taçları görür; oysa aşık, düşlerinde, tatlı umutlarının nesnesiyle uğraşmaktadır.
Freud Düşlerin Yorumu kitabında bu düşüncelerini temellendirirken eski anlatılanlardan da faydalanmaktadır.
Radestock (1879, 134), Xerxes’in Yunanistan seferine çıkmadan önce nasıl cesaret kırıcı öneriler aldığını, ama düşlerinde hep bu sefere kışkırtıldığını, öte yandan İran’lı yaşlı bir bilge düş yorumcusu olan Artabanus’un, ona, ısrarla, kural olarak düş resimlerinin uyanık adamın zaten düşündüğü şeyleri içerdiğini söylediğini anlatır.
Freud, düşlerle ilgili bazı örnekler verir burada. Örneğin bir hastası ona, rüyasında bir bitkinin Latince adını net olarak bildiğini, kalktığında böyle bir bitki olduğunu öğrendiğini, bu bilgiye sahip olmasının imkansız olduğunu söyler. Daha sonra adamın bu bitkinin adını öğrendiği bir tecrübesi olduğu ortaya çıkar. Düşümüzde görüp de bilmediğimizi sandığımız şeyler aslında bir yerde görmüş veya duymuş olduğumuz şeylerdir. Freud kitapta bu türden başka örnekler verir.
Düşlerin Kaynakları
Neden düş görürüz, daha doğrusu neden x düşünü gördüğümüz sorusunun cevabı buradadır. Freud rüyaların kaynaklarını dörde ayırarak uzun uzun anlatır. Hangisinin ne ölçüde etkili olduğu konusunda fikir yürütür. Ona göre bu kaynaklardan en önemlisi gerçekleşmeyen arzulardır. Rüyamızda arzularımızı yerine getiririz.
Susayan bir insan düşünde su içer. Varılacak yere varmaya istekli çocuk arabada sıkılıp uyuyunca düşünde gidecekleri yere vardıklarını görür mesela. Parasını yitirmiş bir adam, kendisinin son derece zengin olduğuna inanır; aldatılmış bir kız, yürekten sevildiğini duyumsar. Tabii bunlar basit örnekler. Arzularımız düşlerde simge olarak gözüktüğü için yoruma muhtaçtır.
Düşlerin kaynaklarına ilişkin herhangi bir tam listeleme dört tür kaynağın ayırdedilmesine yöneltir ve bunlar düşlerin kendilerinin sınıflandırılması için de kullanılmıştır. Bu kaynakları: 1) dış (nesnel) duyusal (sensory) uyarılmalar; 2) iç (öznel) duyusal uyarılmalar; 3) iç (organsal) uyaranlar ve 4) saf ruhsal uyarılma kaynaklarıdır.
Şimdi daha az önemli olan dış etmenlerden başlayalım. Ben ayrımı yapmadım. Alıntı olarak sizde fikir oluşması için vereceğim. Ayrıntılar için kitaba dikkat etmeli ama dediğim gibi, Freud için doyurulmayan arzular rüyaların anahtarıdır. Diğerleri daha az etkilidir.
Gözümüze parlak bir ışık gelebilir ya da bir gürültü kendini işittirebilir veya bazı güçlü kokulu nesneler burnumuzun mukozasını uyarabilir. Bir sivrisinek tarafından ısırılabiliriz ya da geceleyin bazı küçük kazalar duyularımızdan çoğuna aynı anda saldırabilir.
Bir gökgürültüsü bizi bir savaşın ortasına götürebilir; bir horozun ötüşü bir adamın dehşet çığlığına dönüşebilir; bir kapı gıcırtısı hırsızlara ilişkin bir düşü üretebilir. Gece üstümüz açılırsa, belki de, çıplak dolaşma ya da suya düşme düşleri görebiliriz.
İç organların belirgin hastalıkları pek çok olguda kesin olarak düşlerin başlatıcısı olmaktadır. Kalp ve akciğer hastalıklarında anksiyete düşlerinin sıklığı genellikle bilinmektedir. Kalp hastalığı çekenlerin düşleri genellikle kısa olup uyanma anında dehşet verici bir sona ulaşmaktadır; içeriklerinde de hemen her zaman korkunç bir ölüm bulunur. Akciğer hastalıkları çekenler, boğulma, kalabalık içinde sıkışıp kalma, kaçma düşleri ve dikkate değer sıklıkla karabasanlar görürler. (Bu alıntıyı başkalarından aktarır Freud Düşlerin Yorumu kitabında.)
Tipik Düşler
Ancak, “tipik” diye tanımlanan çeşitli düş biçimlerinin yorumu üzerinde oldukça fazla bir görüş birliği vardır; çünkü bunlar çok sayıda insanda ve çok benzer bir içerikle ortaya cıkarlar. Bunlar yüksek bir yerden düşme, dişlerin dökülmesi, uçma ve çıplak ya da yarı çıplak olduğu icin utanma gibi bilinen düşlerdir.
Freud bu konudan bahseder. Özet olarak tipik düşler bunlardır. Freud bu tipik düşlerin çocukluk dönemi ile ilişkili olduğunu söyler. Mesela düşme korkusu, çocukken anne baba tarafından havaya atılıp tutulma ile ilişkilidir. Çıplak kalma düşlerinde ise biz utanırken insanların bunu umursamadığını görürüz. Bu da çocukluk döneminde insanların içinde çıplak gezdirilmeyle ilişkilidir.
Bazı insanların yatmadan önce korktukları ve bazan kurbanlarını onlar uyuduktan sonra izleyen soyguncular, hırsızlar ve hayaletlerin tümü de tek ve aynı sınıftan bebeksi bir anıdan köken alırlar. Onlar çocukları uyandırıp yataklarını ıslatmasınlar diye kaldıran ya da uyurken ellerini nereye koyduklarından emin olmak icin yatak örtülerini kaldıran gece ziyaretçileridir.
Düşlerin ne anlama gelebileceği üzerine
Kant, düşlerin, bize, gizli doğamızı gostermek ve ne olduğumuzu değil, eğer başka biçimde yetiştirilseydik ne olabileceğimizi ortaya koymak için var olduğunu bildirir. Düşler ruhumuzun derinliklerine bir göz atma imkanı vermektedir. Engizitörler bir adamın rüyasında küfür olan bir şeyi yaptığını işitirlerse o adamın hayatında o şeyi araştırırlarmış. “Çünkü bir adamın gündüz uğraştığı şey gece geri gelme alışkanlığı gösterir.”
Freud Düşlerin Yorumu’nda doyurulmayan arzular konusuna daha çok ağırlık veriyor demiştim. Kitapta bir bölümde karmaşalardan bahsediliyor. Bu konudan Totem ve Tabu kitabında daha ayrıntılı bahsediyor Freud. Rüyaları anlamamız için ipucu veren iki hikaye var kitapta. Makedonya’lı İskender için Aristo’nun yaptığı tabir ve bir Antik Yunan kralı hakkında. Başka bir yazıda belki bu hikayeleri eklerim.
Kitaptan ben çok kısmi olarak bahsettim ve konu bağlamından çıktı. Doğru bilgiler için kitabı okumanızı tavsiye ederim. Kitabı buradan temin edebilirsiniz. Yaptığım bazı alıntılar Freud’dan değil, Freud’un alıntı yaptığı başka bir isimden olabilir.
Bir Cevap Yazın