Düşünce özgürlüğü ve bilim arasındaki ilişkiyi anlamak, bilimsel gelişmenin toplumlar arasında bir yarışa döndüğü günümüzde hayati bir mesele. Bilim nasıl ilerler, toplumlar nasıl gelişir? Bu soruyu soran her toplumun halletmesi gereken ilk mesele düşünce özgürlüğü meselesi olacaktır.
Aristo, “İnsanı diğer varlıklardan ayırt eden özellik, düşünme ve düşündüklerini ifade etme gücüne sahip olmasıdır.” demiş. Düşünceyi ifade etmek insan olmanın bir gereği olsa da bilimin ilerlemesini sağlamak gibi son derece yararlı bir işlevi de var.
Ortaokul ve lise ders kitaplarında düşünce özgürlüğü ve bilim arasıdaki ilişki anlatılırken iki önemli örnekten bahsedilir; Galile ve Bruno. Orta Çağ’da skolastik dönemde bilimciler ve düşünürler ciddi sorunlarla karşı karşıyaydılar. Katolik kilisesi gücü elinde bulunduruyordu ve kimi önemli bilimsel yaklaşımları dinle çeliştiği gerekçesiyle reddediyor ve engizisyon mahkemelerinde cezalandırıyordu.
Bu konuda önemli iki örnek olan Bruno ve Galile’nin yaşadıkları hakkında kısaca şunlar söylenebilir:
Bruno
Bruno, İtalya’da doğan rahip, filozof ve gök bilimcidir. Copernicus (Kopernik)’in evrende dünyadan başka gezegenlerin de olduğu fikrine inanmış ve aynı görüşte olan Galile ile tanışmıştı. Bu görüşleri yüzünden cezalandırıldı. Sürekli yaşadığı yeri değiştirmek zorunda kaldı. Fikirlerini bir soylu ile tartışınca engizisyon mahkemesine teslim edildi. Yaşadığı baskı ve korkuları mahkemeye çıkarken söylediği “Ne gördüğüm hakikati gizlemekten hoşlanırım, ne de bunu açıkça ifade etmekten korkarım. Aydınlık ve karanlık arasındaki, bilim ve cehalet arasındaki savaşa her zaman katıldım. Bundan dolayı her yerde zorlukla karşılaştım…” sözleri ile açıkça ifade etmiştir.
Gördüğü işkencelere rağmen görüşlerinden vazgeçmedi ve mahkum edildi. Onun bu fikirleri, daha sonra yaşanan ve yeniden doğuş anlamına gelen Rönesans felsefesini biçimlendirdi.
Galile
Galile, kendi yaptığı teleskop ile dünyanın ve yıldızların hareketlerini gözlemlemiştir. O zamana kadar Güneş ve yıldızların Dünyanın etrafında döndüğü sanılıyordu. Galile’nin yaptığı araştırmayla, gezegenler ve Dünyanın hem kendi etrafında, hem de Güneşin etrafında döndüğü ortaya çıkmıştı. Galile bu keşfini açıklayınca kilisenin isteği ile tutuklandı. Kitapları ve araştırmaları yasaklandı. Fikirlerinde ısrar ettiği takdirde ölüm cezası alacağı söylendi. Bunun üzerine inanmadığı halde kilisenin söylediği görüşleri kabul etmek zorunda kaldı. Mahkeme çıkışında söylediği “Ben ne dersem diyeyim, o dönmeye devam ediyor.” sözleri uzun süre bilim çevresinin dilinden düşmemiştir.
Günümüzde Düşünce Özgürlüğü ve Bilim İlişkisi
Düşünce özgürlüğü ve bilim arasındaki bağı açıklamak için geçmişte yaşanan olayları örnek olarak göstermek konunun değişim ve süreklilik açısından incelenmesine imkan vermiyor. Günümüzde bilimsel düşünceleri mevcut otorite ile çeliştiği için yakılan veya ölüne kadar hapsedilen bilimcileri görmek zor. Bilimsel düşüncelerinden dolayı insanların başına Bruno ve Galile’nin başına gelenler gelmiyorsa artık tehlike geçti mi demeliyiz? Elbette hayır. Tehlike geçmiş olsaydı herhalde bilimsel birikime birkaç ülkeden değil de tüm dünyadan katkılar olurdu.
Kimi devletlerin bilimsel birikime katkı yaparken kimilerinin yapamamasının nedeni elbette birden fazla nedeni vardır ve buraya sığması olanaklı değildir. Yazıda düşünce özgürlüğü ve bilim arasındaki ilişki ele alınmıştır.
Orta Çağ’dan 1930’lara Nazi Almanyası döneminden bir örnekle devam edelim.
1933 yılında Hitler Almanya’da güç kazanmaya başladığında cinsellikten, kadının endişelerinin köklerinden, psikanalizden söz eden Yahudi bir bilimci, nazilerin tepkisini çekmişti. Freud’un kitapları Berlin’de yakılmaya başlandı. Kitapları yakarken şöyle diyordu bir Nazi lideri: “Ruhu yok eden, cinsel yaşamı abartan bu adama karşı, insan ruhunun asaleti adına sizlere bir Freud kitabı yakmayı teklif ediyorum.” Kitaplarının bu sözlerle yakıldığını duyduğunda Freud, “Ortaçağ’da olsa beni yakarlardı, şimdi sadece kitaplarımı yakıyorlar.” demişti.
Kitap yakmak, bilimciyi gözden düşürmek düşünce özgürlüğünü ve dolayısıyla bilimin gelişmesini engelleyen bir tutum olarak değerlendirilebilir. En azından bu durumu Freud Orta Çağ’da ki bilim insanlarının yaşadıklarıyla kıyaslamış.
Günümüzde Orta Çağ’ın astronomi tartışmasına benzer sayılabilecek biyolojik bir mesele var. Evrim teorisi günümüz toplumunun üzerinde tartıştığı önemli bir bilimsel mesele. Evrim teorisi üzerindeki tartışmalar tabii ki bilimsel süreçler üzerinden yürümelidir. Sorun meselenin tartışılması değil, tartışma zemininin ortadan kaldırılması olacaktır.
Bilim ve Teknoloji Özgürlüğü
Bilimsel ve teknolojik gelişmeler artık birlikte yürüyorlar. Bilim teknoloji için seferber olmuş durumda. Bu gelişmeler çoğu zaman şirketlerce sağlanıyor. IBM gibi firmalar her yıl yüzlerce patent alırken arge için milyarlarca liralık kaynak yaratıyorlar. Facebook, Twitter, Whatsapp, Uber gibi şirketler önem kazanıyor.
Bu şirketlerin neden sadece belli ülkelerden çıktığı da konu bağlamında tartışılabilir. Örneğin Twitter İran’da ortaya çıkabilir miydi? Yoksa sakıncalı görüneceği için kapatılır mıydı? Whatsapp Türkiye’de ortaya çıksaydı acaba operatör şirketleri karlarını azalttığı gerekçesiyle Whatsapp’ı yasaklatabilirler miydi?
Sonuç;
Düşünce özgürlüğü ve bilim arasındaki ilişkiden bahsedilirken geçmişteki olayları bilmekle beraber günümüzdeki etkileri anlaşılmalıdır. Düşünce özgürlüğü ve bilim arasındaki ilişkiyi anlamak, ileriye dönük hamlelerimizi yaparken bize yol gösterici olabilir. Konudaki Galile ve Bruno’nun hayatıyla ilgili bilgiler Sosyal Bilgiler 7. Sınıf Ders Kitabı’ndan (2017-2018) alınmıştır. İki alıntıyla bitsin konu.
Freedom is absolutely necessary for the progress in science and the liberal arts. (Spinoza)
For science must breathe the oxygen of freedom. (John Charles Polanyi)
Bir Cevap Yazın