Eğitimde elitizm deyip en iyi, en becerikli öğrencileri toplayıp eğitim mi vermeli yoksa tüm okulları eşit hale mi getirmeli? Toplumdaki yetenekli insan sayısının az olması, devletleri kaçınılmaz olarak eğitimde sınıflandırma çözümüne itmiştir. Fakat bu yöntemin işe yararlılığı bugün yeniden tartışma konusudur.
Geçen akşam Teke Tek Bilim’de yine arşivlik bir program yapıldı. Eğitim konuşuldu. Konuşulan konular arasında iyi okul ve kötü meselesi de var. Köklü marka liselerle daha doğrusu okullarla eğitim sorununu çözmek mümkün müydü? Tartışan konular iki farklı görüşü paylaşıyordu. Türkiye’nin eğitim sorunu marka, köklü liselerle ve üniversitelerle mi çözülecektir, yoksa herkesin eğitimine odaklanan kapsayıcı bir eğitim anlayışıyla mı? Tabii taraflar bu kadar katı değildi ama eğitimde elitizme yer olup olmadığı konusu çok ilgi çekiciydi.
Taraflardan biri olan Galatasaray Lisesi Müdürü Prof. Dr. Vahdettin Engin Türkiye’nin PISA sonuçlarına da yansıyan başarısızlığıyla ilgili elit okulların arttırılması gerektiği fikrini söyleyince Prof. Dr. Erhan Erkut Hoca bu fikre karşı çıktı. Bu anlayışın ilkel Orta Çağ anlayışı olduğunu ve yıllardır uygulanan bu sistemin Türkiye’yi ileri götürmediğini söyledi. O da bir İstanbul Erkek Lisesi yani bir elit okul mezunuydu ama demokratik değerlerle çok uyuşmayan belli bir kesimin eğitilerek o kişiler üzerinden sistemin düzeltilmeye çalışılması fikrine karşı çıktı.
“Türkiye’de 15-20 köklü ve marka lise var. Eskiden 20 milyon kişi bu liselere girmeye çalışıyorduk şimdi 80 milyon kişi aynı liselere girmeye çalışıyoruz.” gibi bir cümle söyledi. İleri gittiğimiz de yok.
Galatasaray Lisesi müdürü ise Osmanlı’da ki Enderun sisteminden yola çıkarak, Osmanlı’da bu sistemin başarılı olduğunu söyledi. Üniversitelerin sayısını arttırmak için daha kolay doktora, doçentlik ve profesörlük süreçlerine geçmemiz gerektiğini, bunun da üniversite eğitiminin kalitesini düşürmesini örnek gösterdi. Başarılı ile başarısız bir arada olunca vasatlık orta nokta oluyor. İyi ulaşabileceği noktaya erişemiyor çünkü çevre onu atalete yönlendiriyor.
Tabii taraflar belli konularda birbirlerine hak verdiler fakat bu kısımlar eğitimde elitizm yaklaşımını ele almak için yeterli.
Eğitimde Elitizm
Bu tartışmada elitizm kavramının maddiyatla ilgisi olmadığını belirtmeli öncelikle. Elitizm ile kastedilen liyakata dayalı yerleştirme anlayışı, meritokrasi. Eğitimde meritokrasi söz konusu olsa da beceri ve yeteneğin bir kısmının da maddiyatla ilgili olduğu unutulmamalı. Çocukken duyulan kelime sayısı, çocukluktaki deneyimler ve ailenin çocuğa kattığı görgü (yurtdışı gezileri vs gibi) ve gerektiğinde özel derslerle çocuğu destekleme gibi etkenler başarı ile ilgisizdir denilemez sanıyorum. Diğer taraftan eğitimde meritokrasi, bu tartışmadaki adıyla elitizm, sosyokültürel olarak çocuğun durumuyla değil onun beceri ve yetenekleriyle ilgileniyor.
Galatasaray Lisesi Müdürü okullarında 500 puanla giren öğrencilerden belki de %30’unun maddi imkanları iyi olan veliler olduğunu (bununla ilgili bir çalışma yapılmamış tabii) söylüyor. Bu veriler Galatasaray Lisesi’nde ve diğer eğitim kurumlarında benzerse eğitimde elitizm için maddi unsurların temel belirleyici olmadığı söylenebilir sanırım.
En İyi Okul Eve En Yakın Okuldur
Erhan Erkut Hoca ise Kanada modelini örnek veriyor kendi savunduğu fikri desteklemek için. Kanada PISA sonuçlarına göre en başarılı ülkelerden biridir. Özellikle Erhan Hoca’nın örneğini verdiği eyalet. Okul hayatın yansımasıysa çocukları etiketleyip, geçişkenliği engellemek kast sistemi gibidir. Toplumda olduğu gibi bütün çocuklar bir arada olmalıdır fakat aldıkları eğitimin seviyesi farklılaşmalıdır.
Kanada ve Türkiye’nin PISA kıyaslamasında Kanada verilerinde okullar arasındaki başarı farkı çok az fakat öğrenciler arasındaki başarı yüksektir. Türkiye’de ise tam tersidir. Okullar arasındaki başarı fakı çok fazla, öğrenciler arasındaki başarı farkı azdır. Çocukları sınıflandırdığımız için aynı okuldaki öğrenciler benzer yeteneklerdedir.
Kanada eğitim sistemi (Kanada eğitim sistemi hakkında ayrıntılı bilgi için yine Erhan Erkut Hoca’nın raporuna dayanan bağlantıdaki yazıyı okuyabilirsiniz.) özetle şunu yapmaktadır: Başarılı başarısız tüm öğrenciler aynı okula giderler fakat ilk seneki notlarına göre 1. , 2. veya 3. seviyeden dersi alırlar. Eğer öğrenci başarılıysa bir üst seviyedeki dersi alabilir, başarısızsa da alt seviyeden dersi alabilir. Sınıfta kalma vardır. Başarı gösterince üst seviye ders alma söz konusudur. Herkesin alacağı dersler daha kolay dereceli derslerdir ve üniversite seçimi alınan derslere göre yapılmaktadır.
Kanada sistemi elitizm ile demokratikleşmeyi bir arada sunan başarılı bir sistem gibi görünmektedir.
Bir Cevap Yazın