Eğitimde ezbercilik daha doğrusu ezberin yeri, geçtiğimiz zamanlarda PISA eğitim direktörü Türk eğitim sistemi ve ezbercilik üzerine bazı açıklamalarda bulunmasıyla tekrar tartışılmaya başlandı. Bu açıklamadan sonra (MEB) Müsteşar Yusuf Tekin konuyla ilgili bir değerlendirmede bulundu. Ondan bir süre sonra da İlber Ortaylı’nın da eğitimde ezberin yeri ile ilgili dikkat çekici söylemleri oldu.
Eğitimde ezberin yeri olması gerektiğini söyleyenlerle eğitimde ezberciliği reddedenlerin ayrıldığı noktalara bakmak için önce şu çeşitli açıklamaları okumak yararlı olabilir. Açıklamalara bakıldığında, aslında eğitimde ezbercilik konusunun altı boş bir tartışma olduğu, tartışmanın kaynağının “ezbercilikten” bahsedilirken bu kelimeye farklı tanımlar yüklenmesi olduğu görülebilir.
Öncelikle PISA direktörünün ülkemizin eğitimiyle ilgili yaptığı açıklamalara bakalım:
Türkiye’de öğrenciler, öğrendikleri bilgiyi yeniden üretme görevi —yani bir şeyi ezberlemek ve onu kâğıda dökmek görevi- verildiğinde çok iyi notlar alıyorlar. Fakat ellerindeki bilgiyi yaratıcı bir şekilde uygulamaları istendiğinde zorlanıyorlar.
Evet. Öğretmene ders kitabı verdirmek ve öğrencilerden kitabı ezberlemesini istemek artık işe yaramıyor. Matematikçi gibi düşünmelerini sağlamalısınız. Bir örnek vereyim: Fonksiyonlar sadece denklem ve formül demek değil. Mesela ebola hastalığı dünyada nasıl ve hangi hızla yayıldı? Bunu hesaplamak için üstel fonksiyona ihtiyacınız var. Sorunun nedenini ve doğasını anlamak formül ezberlemekten daha önemli.
Bu açıklamada bilginin yaratıcı şekilde kullanılmasının öneminden bahsediliyor. Eğitimde ezbercilik eleştirilmiyor, eksik olan bir yana vurgu yapılıyor.
Yusuf Tekin’in açıklaması:
Bu önermenin teorik olarak altyapısı zayıf. ‘Ezberci eğitimden uzaklaşmalıyız.’ ezberini çok kullanmamalıyız. Ezber mantığı ve yöntemi bizim geleneğimiz için önemli bir öğrenme yöntemidir. Buna Batılı bir normda yaklaşıp ‘tu kaka’ hale getirmemek gerekir. Eğitimcilerin kendi alanlarıyla ilgili olarak geleneklerimizi küçümseyici bir bakış açısıyla yaklaşmamaları lazım…
İlber Ortaylı katıldığı bir eğitim sempozyumunda şu açıklamları yaptı:
Ezber eğitimin temelidir. Önce ezber, sonra anlamak gerekir. İnsanlar mağara devrinden, Mezopotamya’lı hocalardan, Aristoteles’in akademi yazısından beri anlayarak değil ezberleyerek öğrenirler.Eğitim ezberin temelidir.
Eğitimde ezbercilik nedir, hangi tür ezber istenmez?
Bu soruya, Prof. Dr. Hüseyin Başar’ın Dergipark’ta yer alan makalesinden faydalanılarak cevap verilebilir. Eğitimde ezbercilik ve eğitimde ezberin yeri konusunda yazılmış yararlı bir makale.
Eğitimde ezberciliğe karşı çıkanlar ezber derken neyi kastediyorlar?
Oysa, ülkemizin bu konudaki son elli yıllık uygulamalarına egitim demek, en azından onu ögrenme, hatta büyük ölçüde ezberleme ile karıştırmak olur. Ülkemizde bu konuda son elli yıldır yapılanlar, eğitimden çok ezber yoluyla öğrenmeye yakındır. Bilgi diye gereksiz döküntüler beyne doldurularak, hemen her “konu” alanı, bir ders olarak kullanılıp, öğrenciye kımıldayacak fırsat verilmeyerek, anlaşılmadan ezberlenen ve kısa sürede unutulan şeylerle uğrasmaya “Eğitim” demek, eğitimle ilgili bir önyargıdır.
Çocukta ilgi ve merak uyandırmadan, şart koşarak yapılan eğitim de ezbercilik kapsamına girer.
Örneğin çocuklarımıza “koşullandırılmama” ,”gerekli bilgileri bulabilme” ,”çevresine
duyarlı olma” gibi özellikleri kazandırmanın yararlı olmadığı söylenemez. İstenmeyen, bunların kişilere kazandırılması değil, bu süreçte öğretmenin bunlara ilgi, istek uyandırmaması, bu hedeflere götürücü etkinlikler yerine, gereksiz bilgi ezberletici çabalara yönelmesi olmalıdır.
PISA direktörü ile aynı konuya değiniyor burada hocamız. Bilginin yeni bilgiler ortaya çıkarması eğitimde amaçtır.
Bunun için de ezberci değil, düşünmeyi sağlayıcı bir eğitim uygulaması gerekir. Düşünme, bilinenler arasında ilişkiler kurarak yeni bilgiler üretme işi olarak görülebilir. Düşünen insan, bilgilerini kullanarak, bilgi zincirindeki boşlukları uygun öğelerle doldurabilecektir.
Bilgiyi sadece şeklen bilmek ezbercilik olarak tanımlanabilir. Uygulamaya geçmeyen veya düşünme süreçlerinden geçmeyen bilgi, bilgi sayılmaz.
Öğrenmenin çekirdek anlamı, bilgiyi alma, ona sahip olma, depolama olarak verilebilir. Bu alıp depolama işinin üç ana yöntemi, bu işi ezberleyerek, anlayarak, veya hem ezberleyip hem anlayarak yapmaktır. Birinci yöntemde depolanan yalnızca sözcükler (işaretler) iken, ikinci yöntemde depolanan anlamdır. İşte, bilgiye yalnızca kalıp, sözcük, işaret, sekil olarak sahip olma, depolama yönteminin adı “ezberleme”dir.
Bir bilgi hem ezberlenmiş, hem de anlaşılmıs olabilir. Örneğin, çarpım tablosunu, bir şiiri ezberleyebilir, aynı zamanda anlayabiliriz. Konusmayı yeni öğrenmiş küçük bir çocuga bile “iki kez üç altı” sözünü ezberletebiliriz. Biz söylediğimizde dinlediğini, sen söyle dediğimizde yineliyorsa, ezberlemiştir. Burada sözün tamamını söyleyip söyleyememesi önemli değildir, ne kadarını söyleyebiliyorsa, o kadarını ezberlemiştir. Ezberlediği bilginin anlamını ise bilmemektedir, anlamamıştır. Burada ezber sözü, anlamadan yapılan öğrenmeleri, depolamalari anlatır, istenmeyen ezber de budur.
Eğitimde ezbercilik neden istenmez?
Ezberle kazanılan bilgiler, anlama gerçekleşmediği için nasıl kullanılacağı bilinemeyeceğinden, bir işe yaramaz, geçersiz bilgi edinilmiş olur. Böylece, bir işe yaramayan bilgiler için emek, kaynak ve yaşam, boşa harcanmış olur.
Sonuç olarak, başta da belirtildiği gibi eğitimde ezber konusundaki tartışmaların kaynağı bu kelimeye yüklenen anlamdan kaynaklanıyor gibi geldi bana. Ezbercilik yanlısı ve karşıtı açıklama yapan tarafların açıklamalarını haklı buldum.
Bir Cevap Yazın