Vicdanın kaynağı ve suçluluk duygusu üzerine bir yazı yazmıştım. Suçluluk duygusu öyle ya da böyle kaçınılmazdır. Çünkü o süperegodan doğar ve süperegoya ne kadar istediği verilirse daha fazlasını talep eder. Kendimizi günahlarımızdan ya da suçlarımızdan arındırdıkça daha fazlasını yapmaya çalışma eğiliminde olabiliriz. Bu konuyu daha fazla uzatmayayım önceki yazıda Freud’a dayanan bir yazı vardı konuyla ilgili. Bu yazının konusu ise suçluluk duygusuyla yakından ilgili olan fedakarlık.
Fedakarlık, suçluluk duygusunun sonucu ortaya çıkan bir davranış. Kişi suçlarından kurtulmak için fedakarlık yapması gerektiğine inanır. Tövbe de belki bir yanıyla budur. Haz duyulan işi tekrar yapmayarak kişi fedakarlıkta bulunur. Fedakarlık çok uç boyutlarda da olabilir. Aziz Nesin’in Surname romanında geçer. “Uzun gemi yolculuğu, hapishane vb gibi yerlerde uzun süre kalan insanlardan bazı ruhsal sorunu olanlar eşcinsel ilişkilerde bulunduktan sonra pişmanlıkten kendi cinsel organlarını kesme davranışı gösterebilirlermiş.”
İnsan suçlu hisseder ve bu suçun telafisi fedakarlıktır. Günlük rutinlerimizde de fedakarlık eylemleri çoktur. Haksız şekilde elimize geçmiş bir mal ya da para varsa bunun telafisi için bir şeyler düşünebiliriz. İnsan psikolojisinin bir özelliği bu. Yahudiler günahlarını keçiye yüklemişler ve günahlarının bedeli olarak kurban etmişler. Daha önceden insan kurbanlar da verilmiş. Hristiyanlık için temelleri fedakarlık üzerine kurulan din demek sanıyorum yanlış olmaz.
Zizek “Fedakârlık, süperegonun imkânsız emri tarafından empoze edilen suçluluk duygusunu telafi amaçlı bir jesttir en nihayetinde (Lacan’ın ortaya attığı “acayip tanrılar” süperegonun bir diğer adıdır).” der.
Yapılan fedakarlık rasyonel gibi görünse de irrasyonel olabilir.
Kişi fedakarlıkta bulunur fakat neden? Onu fedakarlığa iten sebep insan yaratılışının bir özelliğidir dedik. İşi biraz daha öteye götürmeye çalışalım. Konu burada çetrefilleşiyor. İnsan fedakarlığı görünen amacıyla yapmıyor, yapılan fedakarlık sahte bir fedakarlık. Zizek’ten şu alıntıyla devam edelim:
Genellikle Lacancı psikanalizle bağdaştırılan fedakârlık nosyonu büyük Öteki’nin iktidarsızlığının inkarını sağlayan bir jesttir. En temelde, kişi kendisine çıkar sağlamak için değil Öteki’ndeki eksiği doldurmak, Öteki’nin büyüklüğünü ya da en azından tutarlılık görüntüsünü sürdürmek için fedakârlıkta bulunur.
Buradan farklı sonuçlar çıkarılabilir. Kişi fedakarlık yaparak olmayan fakat varlığına inanmak istediği “Büyük Öteki’yi” var eder. Çünkü fedakarlık yapılmayıp sonuna kadar gidildiğinde Büyük Öteki’nin (her şeyin eksiksiz olduğu, arzunun durduğu sanılan o yere gidildiğinde) olmadığı ortaya çıkacaktır.
Başka deyişle, fedakârlık jestinin amacı bizi Şey’e yaklaştırmak değil, onunla aramızda uygun mesafeyi garantilemek ve korumaktır.
Başka çıkarılabilecek bir sonuç ise kişi fedakarlıkları sayesinde anlamsızlığa direnir. Anlamsızlık, hiçlik her yerdedir ve her şeyi sarmıştır. Tüm edimler anlamsızdır. Hayatın yaşamaya değer olup olmadığı sorusu cevaplanmamıştır. Nihilizm düşüncesinden kurtulmanın yolu fedakarlık olabilir. Güneşin altındaki her şeyin değersiz olduğu düşüncesine direnmek için yaşamın ve dolayısıyla öznenin önemli olduğu, görünenden fazlası olduğuna inanmak gerekir. Ozan diyor ya, “Bir gerçeğe bel bağladım erenler.” Fedakarlık belki e hayatın manasızlığına direnmenin yoludur.
Tarkovski filmlerinde inanç ve fedakarlık sorunu
Stalker, Nostalgia ve Sacrifice filmlerinde irrasyonel fedakarlık da ele alınır. Bu fedakarlıklar rasyonel değildir. Stalker konukları boş odaya getirdiğinde anlamsız bulur diğerleri. Stalker kızar. İnanmadıkları için anlamıyorlar, inançları eksik der. Oda sadece Stalker için anlamlıdır.
Stalker, inanç/iman sorunu üzerine odaklanır: Oda, arzuları yerine getirir ama yalnızca, tereddütsüz inananların arzularını – bu nedenle üç maceracı odanın eşiğine ulaştığında içeri girmeye çekinirler, çünkü asıl arzularının/dileklerinin ne olduğundan tam olarak emin değildirler (birinin dediği gibi Oda’nın olayı, istediğini sandığın şeyi değil farkında olmadan istediğin şeyi yerine getirmesidir). Şu haliyle Stalker, Tarkovski’nin son iki filmi Nostalgia ve Sacrifice’daki (Kurban) temel meseleye işaret eder: Saf inancın masumiyetine ulaşmak için hangi fedakârlık veya sıkıntılardan geçmek gerektiği sorusu.
Sacrifice filmi de anlamsız fedakarlığın açık bir göstergesi olarak okunabilir. Rüyasında ya da hayalinde gördükleri için çok sevdiği evini kundaklar karakterlerden biri. Çıkacak olan üçüncü dünya savaşı onun bu fedakarlığı (çok sevdiği evinden vazgeçmesi) sayesinde engellenecektir ona göre.
Konu hakkındaki alıntılar Zizek’in Tarkovski kitabından alıntılanmıştır. Stalker ve Solaris filmleri üzerine başka bir yazı yazmaya çalışacağım.
Bir Cevap Yazın