Fransız ve Rastignac Olmak

“Fransa toprağı bin yılda Fransız milletini yarattı.” Fransız tarihçi Camille Jullian’ın bu sözü Yahya Kemal BEYATLI’nın milliyetçilikle ilgili düşüncelerini etkilemiş Ahmet Hamdi TANPINAR’a göre. Okuyunca benim de çok hoşuma gitti. İnsan her yerde insan olduğuna göre bu farklılaşmayı sağlayacak şey olsa olsa coğrafya olmalıdır. Coğrafya elbette iklim ve yeryüzü şekilleri gibi doğal faktörleri kapsasa da yine bunların çocuğu olan dil, gastronomi, insan ilişkileri ve bunların toplamı olan kültürü de ortaya çıkarır.

Tarihi okudukça, devletleri ve milletleri birbirinden ayıran keskin olayların ve büyük kırılmaların, aslında o kadar da keskin olmadığını ya da bunların o milletin karakterine özgü olmayıp zamanı gelen düşüncenin eyleme ilk geçtiği yer olarak görüyoruz. Coğrafi Keşifler, Reform, Sanayi Devrimi, Fransız İhtilal vb. Bu büyük kırılmalar bir coğrafya ile özdeşleşse bile aslında bu yerlerin dünyanın keşfinin, günlük hayatta akılcılığa yönelmenin, sanayileşmenin ve demokrasiye gidişin başlangıç aşamalarını oluşturduğunu ve diğer coğrafyaların da kendilerine özgü bir biçimde bu süreçleri tamamladığını görüyoruz. Peki neden bu büyük kırılma bunca yerde değil de falanca yerde oldu? Belki de bu sorunun komik olsa da cevabı şudur: “Bir yerde olacaktı!”

Bir olay olduktan sonra nedenlerini mantıklı bir şekilde açıklamak zor bir şey değildir. Protestan Ahlakı, erken sermaye birikimi vs. Milletlerin tarihi de “Survivor” gibi ilk iyi hamleyi yapanın sürekli avantajı elinde tuttuğu bir oyun değildir. İlerlemeler, gerilemeler ve kayıtsız kalmalar tarihidir. Bazen bir savı sınamak için onu bir ölçek küçültmek ya da büyütmek işe yarayabilir. “Fransız toprağı bin yılda Fransız milletini yarattı.” Şunu deneyelim, “Dünya gezegeni 4.54 milyar yılda insanoğlunu yarattı.” Sanıyorum kimsenin itirazı olmayacaktır.

“Abe Ali sende alti kuruş var?”

Yine TANPINAR’ın anlattığına göre Yahya Kemal Trakyalı bir imamın Cuma vaazında borç alıp ödemenin ne kadar doğal olduğuyla ilgili Hz. Muhammed’in Hz. Ali’den borç istemesini anlatırken Hz. Muhammedi’in Hz. Ali’ye “Abe Ali sende alti kuruş var?” demesini anlatırken eğlenirmiş. Türkiye, onlarca farklı milletin kendi şivesiyle Türkçe konuşarak İslamı anlattığı bir ülkedir. Hz. Muhammed elbette Arapça konuşurdu ve Orjinali Arapça olan, Türkçe olarak nakledilen bu hadisenin Rum şivesiyle anlatılması ne kadar ilginç bir örnektir. Onun için Türkiye de işte böyle kendi coğrafyasında Türk milletini varetmiştir. Coğrafya ve onu da sökersek mekan elbette bireyin ve toplumun en belirleyici unsuru olacaktır.

Fransız ya da Türk ya da başka bir milletin ferdi olmayı coğrafyaya bağlayabiliriz zaten elimizde çok seçenek var mı emin değilim fakat zannediyorum istisnalar hariç, bir insanın hayatını milleti kadar ve belki de ondan daha çok etkileyen şey karakteridir. Karakterler nasıl oluşur ve nasıl farklılaşır. Bir insan nasıl bir Rastignac olur ya da ona dönüşür? Eguene de Rastignac, Balzac’ın “Goriot Baba” romanındaki bir karakterdir. İçinde güçlü bir tutku ve yükselme isteği vardır. Her şeyi ister, bir fatihtir o. Romanda Vautrin karakterine söylettiklerini aktarırsam Rastignac olmanın ne olduğunu Balzac kendisi anlatmış olur.

“Yükselme hırsı herkese vergi değildir. Hangi erkekleri beğendiklerini kadınlara sor. Yükselme hırsı olanları beğenirler. Yükselme hırsı olanların böbrekleri daha sağlamdır, kanlarında daha çok demir vardır, yürekleri ötekilerin yüreklerinden daha dayanıklıdır.” Bu yüksek hayvan sürüsünde milyonda bir kendini her şeyin kanunların da üzerinde gören bazı insanlar çıkar ona göre. Diğerleri üstü deri kaplı makinelerdir. (Felsefi zombi) Bu düşünce elbette yeni değildir ve başka milletlerden de böyle düşünen çok kişi vardır.

Eylemin ağırlığını tartabilmek

Bir haber görüyorum mesela. Kadın eşini aldatırken kocasına yakalanıyor, kocası adamı öldürüyor ve tüm bu süreçlere küçük çocuklar şahit oluyor. O esnada kadın bağırıp anlamsız sesler çıkarıyor. Belki de eylemin ağırlığının farkında bile değil. Tartamıyor onu sadece o anda korkuyor ve panikliyor. Daha sonra durumu değerlendirmesi istense saçma sapan açıklamalar yapacak. Belki ceza vermek bile boşuna. Neden ceza aldığını tam olarak anlamıyor. Elbette kafasında bir şeyler var ama ne hissetmesi ne düşünmesi gerektiğini başkalarınnın tepkilerinden çıkarmaya çalışıyor. Neyin makul olduğunu bulmaya çalışıyor. Ve elbette kendisini neyin kurtaracak olduğunu.

Dünyada seçkinler ve üstü deri kaplı makineler varsa seçkin olmanın koşulu nedir? Cezalandırmanın ve ödüllendirmenin boşuna olduğu üstüne deri dikilmiş makineler eylemin ağırlığını tartabilecekler mi yoksa birtakım içgüdüsel tepkiler mi vereceklerdir bilinmez. Belki tüm hayatımızda karşımıza çıkan karmaşanın sebebi eylemin ağırlığının tartılamaması ya da umursanmamasıdır. Evde, işte, sokakta ve siyasette. Rastignac olmakla kıyaslandığında Fransız olmak hiç mesele değildir. Üstüne deri dikilmiş bir makine olmamak için yeterli değildir. Onun şartı Rastignac olmaksa, Rastignac olmanın şartı da sanırım ruhun susuzluğunu ve zekaların raksını fark etmekle ilgilidir.

Bir Cevap Yazın

Diğer 1.080 aboneye katılın
Şiraz Duvarı
Gizliliğe genel bakış

Bu web sitesi, size mümkün olan en iyi kullanıcı deneyimini sunabilmek için çerezleri kullanır. Çerez bilgileri tarayıcınızda saklanır ve web sitemize döndüğünüzde sizi tanımak ve ekibimizin web sitesinin hangi bölümlerini en ilginç ve yararlı bulduğunuzu anlamasına yardımcı olmak gibi işlevleri yerine getirir.