Rurouni Kenshin isimli bir anime var. Dört filmlik bir seri olarak sinemaya da aktarılmış, Netflix’te de var. Başlıktaki sözcük filmdeki karakterlerden birinin dövüş okulunda yazıyor. Tam olarak böyle yazmıyor, biraz değiştirdim. Filmde; “hakiki gerçeklerde yaşayan kalp” yazıyor. Bu sözü beğendim ama filmdeki anlamından koparıp, kendi anladığım şekilde.
Gerçek zaten hakiki olduğuna göre hakiki gerçek diye belirtmeye gerek var mıydı? O kadar çok sahte düşünce tarih gerçek olduğunu iddia etmiştir ve hala etmektedir ki sözdeki hakiki gerçek ifadesi yerini bulmuştur. Bir sürü gerçek arasından hakiki olanları seçip yaşayacak bir kalp. Yazı hakiki gerçeklerin ne olduğu ile ilgili olmayacak. Büyük şair Nazım gibi “Yeniden mihenge vurdum inandığım şeyleri. Çoğu katıksız çıktı çok şükür.” diyemez herkes. Benim üstünde durmak istediğim, hakiki gerçekler canımızı acıttığında onları kabullenmenin zorluğu ve sığındığımız avuntular.
Zaman geçtikçe gerçeklerin bir kısmının hoş olmadığını ya da hazmedilmesi zor olduğunu fark ediyoruz. Belli bir yaştan sonra fark edilen, Sprite acımasız gerçekler reklamındaki gerçekler yanında fıkra gibi kalan, duyunca yutkunduran gerçekler. Her konuda karşımıza çıkabilecek dünyanın kötü bir yer olduğu düşüncesini güçlendirebilecek gerçekler. Ahlak ve toplum üzerine bazı uç sayılabilecek düşünceler.
Kategorik imperatif ve Serengeti Kanunları
Kant artık hükmün insan tarafından verilmesi gerektiğinin anlaşıldığı bir çağda şuna yakın bir şey söyledi: Öyle bir eylemde bulun ki tüm toplumlar ve tüm zamanlar için örnek teşkil etsin. “Öyle bir eyle ki eylemin ilkesi evrensel bir yasa olabilsin.” Güzel bir söz fakat mümkün mü? Hafızın bir beyiti okuduğumdan beri aklımda. “Kalp kırma da dilediğini yap, şeriatımızda bundan başka günah yoktur.” Güzel bir söz fakat mümkün mü?
Kant da Hafız da ahlak insanları. Geleneksel ahlak anlayışını biçim değiştirerek koruma çabaları. Kaynak farklı ama su aynı su. Kant’ın genel evrensel yasalarını bulmak çok zor. Hafız ise kafiye için yazmış olmalı. Hem kalpler çok hassastır hem de şeriatı seninkiyle aynı olmayanlara karşı seni zayıf düşürür.
Doğa daha sert bu konularda. Şöyle davran, böyle davran demiyor. Serengeti kanunları. Gücü yeten yetene. Her kanun kanla yazılmış. Yapabildiğin her şeyi yaparsın ama senden güçlü olan için de geçerli bu. Öyle bir eyle ki, ölme!
Hakikatleri sükunetle kabul etmek
Ahlaktan bahsetmemin sebebi ortaya genel bir ilke koymanın zorluğunu hatırlatmak içindi. Günlük hayatta daha az temeline inmemizi gerektiren bir mesele. Günlük hayatın ve aslında yaşamın kendi bazı acı hakikatleri var. Kafamızdaki doğru ile ya da olması gereken ile gerçeğin birbirine uymadığını anladığımızda ne yapacağız? Görmezden gelecek ya da bizi avutacak şeylere mi döneceğiz? Ya gerçekten yasanın temelinde keyfiyet ve gasp varsa mesela.
Hakikatleri kabullenmek bazen zor olabilir ya da hakiki gerçek sandığımız bazı şeyleri. Aile, arkadaş, çevre vs ile ilgili gerçekleri. Gerçeği reddetmek veya eğip bükmek yerine bu ağırlığı kalbimizde yaşamalıyız belki de. Beni aşan benim zayıflığımla ilgilenmeyen doğa yasaları var ve benim ne düşündüğüm ile ilgilenmiyor. (Dünya bu kadar.) Üstelik bunlar acı veren ve kendimize bile itiraf etmek istemediğimiz türde gerçekler olabilir. Hep bir belki diyerek ihtimal verdiğimiz. Belki de böyle bir dram hiç yok ve sadece günlük hayattaki sürtüşmeleri fazla abartıyoruz.
Hakiki gerçeklerle yaşayan kalp sözü beni bu yüzden etkiledi. Kalp hakiki gerçeklerle yaşayabilir mi? Yoksa onu dayanabileceği şekilde dönüştürür mü? Üstelik hakiki gerçeklerin ağırlığını taşımak bir şey de kazandırmasa gerek.
Bir Cevap Yazın