Olayların oluş sebeplerini aramak (nedensellik) hatta tüm olayların olma nedenlerinin arkasındaki asıl nedeni aramak büyük bir düşünsel uğraş. Tarihin çarklarının nasıl döndüğünü anlatan bir büyük yasa arayışından bahsediyorum. Böyle bir yasa var mı yoksa bu arayış, zihnimizin tembelliğinin ya da belirsizliğe katlanamayışımızın göstergesi mi? Biz böyle bir yasanın var olduğunu kabul edelim. Hegel’in efendi köle diyalektiği ya da Marxcı bir tarih anlayışıyla sınıf savaşını, tarihin çarklarının işleyiş yasası olarak kabul edelim. Ayn Rand’ın Büyücü Doktor ve Atilla dediği sosyal mekanizmaya da bakalım. Bu büyük yasaları okuyup duyan bir noktada hak verir bu teorilere çünkü çok akla yatkındırlar. Yine de akla yatkın şeyler bazen son derece yanlış olabilir.
Kölelik ve köle sahipleri arasındaki çatışma köle ayaklanmasını doğurdu. Topraksız köylü ile feodal arasındaki mücadele, işçi ile patron arasındaki mücadele sınıf savaşına neden oldu ve tarihin çarkları hareket etti Marxistlere göre. Bu mücadele ile toplumsal düzenler yıklıp yeni toplumsal düzenler kuruldu. Tarihsel materyalizm işlemeye devam etti. Bu klasik teoride bana sorunlu gelen taraf, bin yıllık sistemlerin bin yıldır neden devam ettiğiyle ilgilenmeyip binbirinci yıl neden çöktüğüyle ilgili açıklama getirmeye çalışılması. Köle sınıfında da, topraksız köylülerde de işçi sınıfında da düşünülenin aksine öfke birikmemiş olabilir binlerce yıl sürdüğüne göre. Bu insanlar durumlarını kabullenmiş olabilirler. Başlardaki şartlar belliyse insanlar çok isyan etme eğiliminde olmazlar. Çoğu zaman insanları kızdıran koşulların değişmesidir.
Tarih sınıfların arasındaki mücadeleyle devinmemiştir fakat sınıf savaşları elbette zaman zaman olmuştur. Bunun yanında milletler arası savaş, köleler arası savaş ya da başka ülkelerin köylüleri arasındaki savaşlar da tarihte az değildir. Tarihte sınıf mücadelesi olduğu kadar başka tür mücadeleler de vardır. Tarihi, Hobbescu bir anlamda insanın insanla mücadelesi olarak tanımlarsak, tarihin çarklarını hareket ettiren temel yasaya daha çok yaklaşıyor olabiliriz. Elbette tarihi mücadeleler üzerinden okumak istiyorsak bu geçerlidir. Ne diyordu Hobbes, “Savaşı kaçınılmaz kılan Atina’nın güçlenişinin karşısında Sparta’nın duyduğu korkuydu.” Herhangi bir toplumsal sınıfın olmadığı yerde bile insan insandan korkacaktır, çünkü bir noktada çıkarların çatışması kaçınılmazdır.
Bir başka örnek olarak, Ayn Rand’ın büyücü doktoru ise toplumdaki büyük hurafeciydi ve mantık insanı olmayan, gerçeklikle yüzleşmekten kaçınan halk yığınları büyücü doktora inandılar. Atilla ise devlet lideridir ve o da mantık insanı değildir. O sorunlarını kaba kuvvetle çözen adamdır. Atilla büyücü doktorun ortaya koyduğu değerleri savunan kişidir. Mantık insanı olmayan, gerçekle yüzleşmeye cesareti olmayan halk yığınları büyücü doktora inanıp Atilla’nın arkasından giderler. Atilla onların boş inançlarının savunucusudur ve aslında onlar için bir koruyucudur. Onların gerçeklikten kaçabilmelerini, gerçeğe sırt çevirmelerini sağlayabilen bir koruyucu. Bu mekanizma da muhtemelen çoğu toplum için geçerliydi ve geçerlidir. Ama bu mekanizma da insanın insanla mücadelesinden ötede değildir. Büyücü doktor fırsatını bulduğunda Atilla’yı yok etmeye çalışır. Şeyhülislam padişahın otoritesini ister, engizisyon kralların üstüne çıkmaya çalışır. Büyücü doktorların bir gözü hep Atilla’nın koltuğundadır.
De te fabula narratur
Herkesin herkesle savaşı çok temel bir gerçeği ortaya koyar. Dilenci zengini değil yine bir başka dilenciyi kıskanır. En yakınımızdakilerle bile aramızda çok küçük de olsa tatlı gerilimler vardır. Çok basit bir şey olabilir bu. Çayı kim yapacak? Ekmeği kim alacak? Sınıfla ilgili değildir bunlar. Binlerce koyunu olan bir yayla ağası on tane koyununa çökülmesine ya da çalınmasına izin verirse birkaç aya ortada sürü falan kalmaz. Bu sınıf mücadelesi değil insanın insanla mücadelesidir. Efendi köle diyalektiğine, sınıf mücadelesine ya da düalizme indirdiğimiz her şey yanlış çıkmaya mahkumdur belki de çünkü hayat düalist değildir.
Efendi ve köle diyalektiği bile belki bir tür düalizm yanılgısıdır. Kişi hem efendi hem de köledir. Pozisyonunu şartlar belirler çoğu zaman. Bazı yerde efendi bazı yerde köle. Almancı Almanya’da ayak işlerini yapan kişi olarak görülebilir ama memleketinde saygın olabilir. Almancının elinde üretim araçları yok evet ama yine de kendisini başkalarıyla kıyasladığında kazancı onu mutlu edebilir. Kimse tam olarak efendi ya da köle olmadı, şartların gerektirdiği hamleleri yapmak zorunda olarak devam ediyoruz belki de. Kaplan ve kuzu birbirine o kadar da zıt değildir. Kişi hem muhafazakar hem devrimcidir. Bazı konularda muhafazakar bazı konularda devrimci.
Tarihin çarklarını hareket ettiren yasayı ararken bütün teorileri bir soğanın katmanlarını açar gibi açmaya çalışırsak sanırım herkesin herkesle savaşı düşüncesini tarihsel materyalizm katmanının çok daha altında bulacağız. Ne var ki bütün güzel şeyleri ayıklamaya kalktığımızda elimizdeki basit bir malzeme olmaktan öteye geçmeyecektir. En güzel yemek katman katman ayrıldığında biraz hamur, biraz domates ve biraz patlıcana indirgenecektir. Bazen bu bir aradalıktan yola çıkarak bir fikir yürütmeye çalışmak olayları anlamamızı kolaylaştırır. En temele herkesin herkesle mücadelesini koyduğumuzda aslında ne söylemiş oluyoruz? Belki de hiçbir şey. Tarihsel materyalizm ya da büyücü doktor ve Atilla ise olayların işleyişine dair ne olup bittiğini anlamamızı kolaylaştırıyor.
Bir Cevap Yazın