Hukukun Dayanağı ve Hayek Teorisi

Bireyler arası ve devlet birey arasındaki neredeyse tüm ilişkiler bir hukuk ilişkisidir. Sabah kalktığımızda yaptığımız ve yapabileceğimiz her şey hukuk dairesi içerisindedir. Boşanma, alacak verecek, komşulu, hayvan hakları ve elbette insan hakları hukuktan doğar. Peki ama hukuk dediğimiz hayatımızı düzenleyen bu kurallar bütününün dayanağı nedir veya bir dayanağı var mıdır?

Tavukları ızagara yapabilmemizin, hiv virüsünü dünyadan silmeye çalışmamızın hukuki gerekçesi nedir? Bu hakkı bize kim veriyor? Evimize giren bir kertenkeleyi öldürüp, yakaladığımız hırsızın kulağını kesmemize engel olan hukuk, dayanağını nereden almaktadır ki ona uymak zorunda olalım? Üstelik hukuk dediğimiz şey sürekli değişirken. Bir zamanlar eşcinsel olduğu için hapse atılırdı mesela insanlar, bir zamanlar ise düello yaparlardı.

Hukuk toplumdan topluma değişen kurallar bütünüdür. Bir devlete göre suç olan bir devlete göre olmayabilir ya da iki devlet için de suç olarak görülen eylemin müeyyidesi farklıdır. Öyleyse hukuk sabit değildir ve bu da onu tartışma konusu yapar. Öyleyse neyin doğru neyin yanlış olduğuna gerçekten karar verebilecek bir mekanizma var mı? Bu soruyla ilgili bu yazıdaki kaynağım Francis Fukuyama’nın buradaki kitabıdır.

Hukukun üstünlüğü ve dinler

Bildiğimiz ilk yazılı hukuk kuralları Sümer kanunlarından etkilendiği bilinen Hammurabi kanunlarıdır. Hammurabi kanunları Hammurabi’ye tanrı tarafından bildirilmiştir. Eğer aramızda bir hukuk olacaksa ve hepimiz bu hukuka uyacaksak bu hukuk bizim dışımızdaki aşkın bir varlıktan gelmelidir. Bu gayet anlaşılır bir şeydir. Dinler hukuk kurallarının “kutsal” sayılması için önemli bir işlev görmüştür. Hatta Francis Fukuyama’ya göre Çin’de hukukun üstünlüğü kavramı yerleşik bir din olmadığı için ortaya çıkmamıştır.

Hukukun dayanağı orman kanunları mı?

Sorun elbette çözülmedi. Dinler hukukun üstünlüğü kavramının ortaya çıkmasında etkili olmuş olsa da dinlerden önce durum neydi ve bugün hukukun dayanağı nedir? Aslında bu sorunun çok pragmatik bir cevabı var gibi görünebilir ama bu hatalıdır. “Güçlünün hukuku vardır ve güçlü ne isterse o olur.” Bu görüşün doğru olmadığını biliyoruz çünkü saf şiddet toplum kuramaz. Siyasi otorite dayanağını toplumun ortak kabullerinden yani hukuktan alır. Bu değerleri paylaşanlar ve bu değerlere sahip çıkanlar toplumdan onay alabilirler. Bu bugün de böyledir.

İnsanlar kabileler hatta daha öncesinde sülale temelli gruplardan oluşan topluluklar halinde yaşarken de arada bir emir komuta zinciri yoktu. Sülalenin ileri gelen bir ferdi tavsiyelerde bulunuyor ve yol gösteriyordu Francis Fukuyama’nın antropologlara dayandırdığı bilgilere göre. Eğer ilk toplumlar sülale toplumları ise bunun böyle olmasını beklemek de doğal olurdu. Meşruiyeti olmayan şiddet muhtemelen dışlanırdı.

Hayek Teorisi : Hukukun dayanağının doğal seçilim mekanizmasına göre bir açıklaması

Hukukla ilgili bir diğer önemli anlayış ise bir siyasi otoritenin ortaya çıkıp hukuk kurallarını oluşturması ya da insanların ortak bir akılla, bir sosyal sözleşme ile hukuku kurmuş olduklarıdır. Bu teori çok makul ve bir yerde doğru olsa da altındaki mekanizmayı görmek sanıyorum daha önemlidir. Hukuk yasa yoluyla sonradan inşaa edilmiş değildir. Hukuk biz sürüler halinde yaşadığımızdan beri bir şekilde vardı çünkü birlikte yaşama kurallarını oluşturamamış toplumlar evrimsel olarak soylarını devam ettiremezlerdi. Ortak kuralların varlığı topluma barışı getirmeliydi ki bir şekilde nüfus artmaya devam etsin.

Hayek’in teorisine göre toplum sorunları rasyonel olarak incelenerek kanun koyan yasamacılar anlayışı doğru değildi. Çünkü bu iş çok ama çok karmaşıktır ve masa başında bu işler yapılamaz. Ekonomi nobel ödülünü almış olan Hayek bir serbest piyasa yanlısıydı. Nasıl piyasa masa başında karar almakla yönlendirilemezse hukuk da böyledir. Bu aslında bambaşka bir felsefi meseledir. Kısıtlı becerisi olan insan kendini aşan doğa üzerindeki problemlere bir çözüm bulamayabilir. Kaba bir benzetmeyle; toplum dev bir akvaryumdur ve bu akvaryumdaki binlerce balık için ph ve klor denemesi yapılamaz. Balıkların eylemleri sonucu ortaya genel değerler çıkar.

Yasalar da bu anlamda tepeden inme şekilde akıllıca planlanıp hayatımıza girmedi. Bir toplumda denenen kural ya da yasa işe yarıyorsa halk onu benimsedi ve o bir tür töre haline geldi. Birçok yasa ve kural denendi ama zamanla bunlardan kiminden vazgeçildi kimi ise işe yararlılığını koruduğu için toplum tarafından benimsenmeye devam edildi. Bu hukukun doğal seçilim mekanizmasıydı. İşe yarayan kanunlar elde tutuldu, işe yaramayanlardan ise vazgeçildi. Belki bazı gelenek ve göreneklerin ölmesini bazılarının ise yaşamasını da buna bağlamak gerekir.

Hukuk sonradan ortaya çıkmadı, hep vardı. Evrile evrile günümüze kadar geldi. Hukuku toplum, deneyip yararlı gördüğü deneyimlerle inşaa etti. Sosyal kurallar ademimerkeziyetçi olarak ortaya çıktı. Bazı istisnai durumlar olsa da Hayek’in haklı olduğunu biliyoruz. Dayatma bir hukuk düzeni ile ilgili de örnekler vardır. Bu durum karmaşık ve çok boyutlu olduğu için muhtemelen birkaç durum iç içe geçmiştir. Günümüzdeki en saygın kaynak olarak ele alabileceğimiz İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi bile rasyonel bir dayanaktan yoksundur fakat işimize geldiği için meşrudur. Herhalde hukukun dayanağının tam olarak ne olduğunu tam olarak bilmiyoruz. Farklı koşulların bir araya gelmesinin bir ürünü olsa gerek.

Bir Cevap Yazın

Diğer 1.078 aboneye katılın