İdealar dünyası nerededir? Platon varlıkların sadece idealar dünyasının yansıması olduğunu söyleyerek yaptığı mağara alegorisiyle dünyamızdaki varlıkların idealar dünyasının yansıması olduğunu söylüyordu. Varlıkların gölgeleri olmayan asıl halleri oradaydı ve idealar dünyası ona göre muhtemelen bir tür Tanrının zihniydi. Aristo ise varlıkların biçimlerinin idealar dünyasında değil, onların kendi içlerinde “potansiyel” olarak saklı olduğunu söylüyordu. Elma bitkisi henüz elma değilken içinde elma olma potansiyelini taşıyordu çünkü öyle olmasa elma diye bir şey ortaya çıkamazdı. İnsan eğer “imkan” yani potansiyel olarak maddede bulunmasaydı doğal olarak insan ortaya çıkamazdı. Kant ise numen ve fenomen ayrımıyla Platon ve Aristo arasındaki ayrılıktan bir orta yol çıkarmıştı. Numenler fenomenlerle ideaların birleştiği sınırdır ve insan zihni buraya kadar erişebilir.
Aristo’nun varlıkların ortaya çıkış gücünü varlıklardaki değişme becerisine maddeye ve onun potansiyeline vermiş olması ikinci önemli bir soruyu ortaya çıkaracaktır. Madde nedir ve hiçlik nedir? Bu maddenin yasası nedir ki onda her şeye dönüşme imkan ve kapasitesi bulunsun da aslında ne olduğunu bile bilmeyelim. Varlığı düşünürken madde dışında bir şey düşünmek boşuna mıdır? Madde dışında bir şey var mıdır? Örneğin bir doğa yasası, bir biçim ya da başka bir şey. Hatta oluş ve bozuluş döngüsünün dışında bir şey var mıdır?
Madde konusunda düşününce aslında her şeyin madde olduğu yasa ya da biçim dediğimiz şeylerin maddenin doğal sonuçlarından başka bir şey olmadığını düşünmek makuldür. Örneğin yerçekimi maddenin uzaydaki konumlanışı gereği ortaya çıkan bir yasadır. Yasa kendini maddeye dayatmaz, madde kendini yasaya dayatır gibi görünmektedir. Kare, üçgen veya başka bir biçim sadece maddenin diziliş şekliyle ilgili dilsel varlıklardır ve madde dışında bir formları yoktur. Karenin biçimini biraz bozup ona yeni bir ad verebilirdik. Karenin dilde olması varlık ya da biçim olarak var olduğu anlamına gelmez.
Katı, Sıvı, Gaz ve Görecelilik
Doğada katı sıvı ve gaz olmadığını, katı sıvı ve gazın bizim için geçerli olduğunu söyleyebiliriz. Nötrinolar kayaların içinden geçip gidebilir. Atomlar arasındaki boşluklar nedeniyle her şey bir, bir araya gelme halidir sadece. Yine de bir diş tedavisini düşünelim. Dişlerimiz çiğnediğimiz besinlerden daha sert olduğu için besinleri öğütmemizi sağlar. Dişimiz daha sert bir şeye doğru ani bir kuvvet uygularsa kırılabilir. Dişin işlevini görmesi için besinin daha yumuşak olması yeterlidir. Dişimiz olmadığında implant ile dişimiz varmış gibi devam edebiliriz. Düşününce diş yerine implant yapmak basit bir fikirdir. Daha zor olan sert ve yumuşak arasındaki ilişkiyi kurabilmek daha doğrusu sert ve yumuşak olanı yapmaktır.
Sert ve yumuşak kavramları olmasaydı doğacak sorunların yanında çiğneyememe durumu çok basit kalırdı. Eğer dişlerimiz olmasaydı beslenemezdik demiyorum. Doğada dişsiz beslenmenin sayısız örneği vardır elbette. Burada vurgulamak istediğim sert ve yumuşak kavramlarının doğada hem bulunup hem bulunmamasıdır. İdealar dünyasında sertlik ve yumuşaklık olmayabilir. Doğada da sert ve yumuşak daha yokken sertlik ve yumuşaklığın kavramı bir yerlerde varsa buraya idealar dünyası demek makul olabilirdi. Sertlik ve yumuşaklık sadece maddelerin yapısından doğan ya da zihinsel görecelilik nedeniyle ortaya çıkmış kavramlardır.
Sertlik ve yumuşaklığın bir “plan” gereği ortaya çıkmaları gerekmez diyebiliriz. Yine de bana öyle geliyor ki hem sertin ve yumuşağın hem de göreceliliğin var olması önemlidir. Çünkü bunlar doğada vardır. İlginç olan ise katı, sıvı ve gazın hem göreceli olarak var olması yani aslında olmaması hem de inkar edilebileceği halde apaçık günlük hayatta yer almasıdır. Sertlik veya yumuşaklık maddenin kendisi değildir ama maddede araz olarak vardır diyebilir miyiz? Ne demek istediğimi bir benzetmeyle anlatmaya çalışırsam, mürekkep madde olarak bulaşıcı bir boyadır fakat fikir ile birleştiğinde boyadan fazlasıdır da.
“İklim değişir Akdeniz olur, gülümse.” İklimin karasaldan Akdenize dönmesi nedir ki? Biraz nem, biraz güneş. İnsanın mutlu olması nedir ki? Birkaç hormonun fazla birkaçının az salgılanması, nöronların dizilimi vs. Tamamen mekanik olaylar. Ama insan için öyle değildir. İdealar dünyası belki bu göreceliliktedir.
Bir Cevap Yazın