İnsanı yaşat ki devlet yaşasın cümlesi siyasal tarihimizde önemli yeri olan bir slogan olarak hatırlanacak. Şeyh Edebali’nin Osman Gazi’ye verdiği uzun öğüdün bir bölümüdür bu söz. Anlamı bugün anlaşıldığı haliyle: “İnsanlar mutluluk ve huzur içinde yaşarsa devlet de var olur. Devletin var olabilmesi için insanların huzurlu olması gerekir, insanın mutlu ve huzurlu olmadığı bir coğrafyada devletin varlığı da tehlikeye girer.” olarak yorumlanabilir.
“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” sözü anlaşıldığı hale bağlı olarak belki de bugün için doğru bir söz değildir. Devlet kavramı iktidar anlamında kullanılmış olabilir. Bir zümrenin mutlak hakimiyetine dayanan yönetim kastediliyordu. Bu da o dönemler için çok normaldi. Bunun yanında devletin yaşaması için mi insanı yaşatmak gerekir? Aslolanın devlet mi yoksa millet mi olduğu muallaktır. Tabii bu tartışmalar bugün yersizdir. Bugün bu söz ilk paragraftaki anlamıyla kullanılmaktadır.
İnsanı büyüt ki devlet büyüsün.
Bugün bu sözün kastettiği anlamı belki de yeniden düşünmeye ihtiyaç var. İnsanı yaşat ki devlet yaşasın sözü yerine insanı büyüt ki devlet büyüsün sözünü kullanmak, daha kolay anlaşılmasını sağlayabilir. Yaşamak tek başına bir hüner değildir. Ağaçlar da, sokaktaki kediler de yaşıyorlar. Burada önemli olan nasıl yaşanıldığıdır. İnsanı yaşat derken fakirlik ve sefalet içinde bir yaşamın kastedilmesi söz konusu değildir. Asya ülkelerinin bazılarında ciddi ekonomik büyümelere rastlanıyor fakat bu halka ne kadar yansıyor? Devletimiz büyük olsun da benim nasıl yaşadığım önemli değil demek çoğu kişinin katılmayacağı bir düşüncedir.
Fransa’yı Fransa yapan nedir?
Rusya’nın Çin’in büyük ekonomilere dönüşürken halkın fakir kalması bir başarı sayılmamalıdır. Devlet içinde yaşayan insanların büyüklüğü kadar büyüktür. Bugün Fransa’yı Fransa yapan Fransız hükümeti midir yoksa içinde yaşayan insanlar mıdır? Fransa deyince Fransız politikacıları mı yoksa müziğini, edebiyatını, sinemasını ve üniversitelerini mi kastederiz? Kuzey Kore gibi baskıcı bir rejim kurup insanları korkak ve aptal yapabilirsiniz fakat elinizdeki bu kadar aptal ve korkakla ne yapacaksınız, bu insanlardan ne umabilirsiniz?
İnsan nasıl büyür?
Bir devletin yapması gereken insanı yaşatmaktır. Yaşamak da büyümeyi gerektirir. Bir devletin büyüklüğü bilim, sanat ve kültürle olur. Bilim, sanat ve kültürle uğraşan insanlar çoğaldıkça bu birikim artar. Açlık, barınma, giyinme gibi temel ihtiyaçlarını halledemeyen insan bilim, sanat ve kültürü düşünmez, düşünemez. Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi kuramı bize bunu söyler. Kirasını zor veren, ayın sonunu zor getiren birisi çocuğuna enstrüman almayı, bu ihtiyaçlarını rahatlıkla karşılayan birine göre çok daha az düşünecektir. Örnekleri artırmak gereksizdir fakat para bu kadar önemli olunca eğitime ve kültüre para getirdiği zaman sahip çıkılacaktır.
Kültürün değerli olmadığı bir toplumda büyük adam da çıkmaz. Büyük adamın çıkması için onu bekleyen, ondan istifade etmek isteyen bir toplum şarttır. Büyük adamı toplum yetiştirir. Böyle bir toplum ise bilim, kültür ve sanatla yoğurulur. İnsanı yaşatmak onun imkanlarını artırmakla olur. Niçin, daha pahalı giysiler ve daha pahalı telefonlar kullansınlar diye mi insanları büyütmeli? eleştirisi gelebilir bu söylenene. Evet daha pahalı giysiler ve telefonlar için insanı büyütmeli. Bu bile bir tekamüldür. Aşılması gereken bir eşiktir.
Bu bir sistem sorunudur.
“Kölelik kaldırılmadı, farklı bir biçimde devam ediyor.” sözünü duymuşuzdur. Bu söz elbette büyük ölçüde anlamsızdır fakat dünyadaki işlerimiz ancak geçinmemize yetecek kadar para getiriyorsa bu bir sistem sorunudur. ABD’de istihdam artıyor fakat çalışanların yurtiçi hasıladan aldıkları pay düşüyor. Payları artanlar emlak sahipleri ve iş sahipleri. İnsanın büyük olmaması devletin de küçük olması demektir. Boğaz tokluğuna çalışan, bilimle, sanatla kültürle ilgilenemeyen bu kadar insanla ne yapacaksınız?
Bir Cevap Yazın