Kapitalizm klasik tabiriyle üretim araçlarının devletin değil şahısların elinde olması ve devletin arz talep piyasasında sadece bir denetleyici olarak yer alması esasına dayanan ekonomik sistemdir. Giriş bizi anlamdan uzaklaştırdı. Yazı örnekler üzerinden devam edecek. Kapitalist sistemi anlamak için karşıtlarını anlamak gerekir. Kapitalizm nedir? Bunun cevabı gözümüzün önündedir fakat kapitalizmin itici gücü nedir, dayandığı felsefe nedir, bu pek gözümüzün önünde değildir.
Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu
Max Weber Protestan Ahlakı Ve Kapitalizmin Ruhu kitabında kapitalizmin sadece Protestan milletlerde ortaya çıkabileceğini savunmuştu. Araştırmacılar 90 yıldan fazla tartıştılar bu konuyu. Özetle Weber şunu diyordu: “Bu tezin temel noktası, bazı değerlerin modern ekonomik gelişmeyi beslediği şeklindedir. Weber’in tezine temel aldığı “Protestan ahlâkı”nın (dinî olsun veya olmasın, ferdî disipline, çok çalışmaya, tutumluluğa ve öğrenmeye saygı duyan bir ahlâkın) kapitalist gelişmenin ilk devrelerinde ekonomik gelişmede etkin olması gayet tabiîdir.”
Tabii bu düşünce tartışılmaya devam etse de Japonya gibi Protestanlıkla ilgisi olmayan ülkelerin ekonomik kalkınması ve kapitalizme ayak uydurması Weber’in düşüncesiyle çelişir gibi görünse de Weber Protestanlığın gelişimiyle kapitalizmin gelişiminin aynı zamanlarda olmasının tesadüf olmadığını ve Protestanlığın kapitalizm için tek sebep olmadığını söylemiştir. Günümüzde de Asya’lı devletler kapitalist kalkınma modelini başarıyla uygulamaktadırlar. Hatta Çin sosyalist bir sistem içinde kapitalist model ile kalkınmayı başarmaktadır.
Kapitalizm, Sosyalizm belki de Feodalizm

Kapitalizm alternatifleri ile anlaşılabilir demiştim. Kapitalizmin esasında bir alternatifi yoktur. SSCB zamanında sosyalizm vardı. Zizek bir yazısında Çin’li entelektüellerin “Soğuk Savaş bitmedi, yeni cephesi ABD ile Çin arasında devam ediyor.” düşüncesinde olduklarını yazmıştı. Bugün sosyalizmin insanlara “mutluluk” getirir mi çok tartışmalı. Küba işin romantik yanı, Çin’de yaşamak ister misiniz desek acaba ABD yerine kim Çin’i terci eder?
Sosyalizm üretim araçlarının devlete ait olması gerektiğini söyler. Serbest piyasa ekonomisini reddeder. Devlet ürünlerin fiyatını belirler. Zengin sınıfa yer yoktur. Vatandaşların temel ihtiyaçları devlet tarafından karşılanır. Fabrikalar, markalar şahısların değil devletindir. İnsanlar eşit olmaları gerektiğini savunur. Uygulamada farklılıklar görülmüş olsa da. (Hayvan Çiftliği romanı bu konuda ünlü bir alegoridir.) Feodalizm ise toprağa dayalı ekonomik sistemin yarattığı bir düzendir. Toprak ağaları (soylular da denebilir) mülke sahiptir. Halk çoğu zaman köylüdür ve köleden hallicedir. (Cesur Yürek filmi feodal düzeni gözlemleyebilmeye imkan veren ünlü bir filmdir.) Tabii Sanayi Devrimi sonrası toprağa bağlı zenginlik biçiminin devam etmesi mümkün olmadı. Feodalizm bugün bir alternatif değildir.
Sosyalizmle ilgili dönemin şakavari söylemleri ekonomik sistemin başarısızlığını ortaya koyar. “Biz çalışıyormuş gibi yapıyoruz, onlar da bize ödüyormuş gibi yapıyor.” Çernobil dizisindeki bir şaka, “Bir ev büyüklüğünde, bir ton ağırlığında, 20 litre benzin tüketen ve bir elmayı üçe bölen şey nedir? Tabii ki elmayı dörde bölmesi için yapılmış bir Sovyet makinesi.”
Sosyalizmin yıkılışının bazı ciddi nedenleri üzerine buradaki yazıya göz atabilirsiniz. Özetle demek istediğim kapitalizmin dışında gerçek bir alternatifin olmadığı ve şimdilik elimizdeki en iyi sistemin kapitalizm olduğu. Tabii şunu belirtmeli, kapitalizm ilk ortaya çıktığında vahşi kapitalizmdi. İnsanlar çok uzun saatler çalışıyor ve çok az kazanıyordu. Çocuklar bile fabrikalardaydı. Marx böyle bir kapitalizmi görmüştü.
Çoğu insana göre bugün kapitalizmin liberalizme doğru kayması, sendikal haklar, çalışma sürelerinin azalması, sosyal devlet anlayışının gelişmesi sosyalizm sayesinde olmuştur.
Kapitalizm ve insan doğası üzerine
İnsan doğası gereği bencil gururlu ve rekabetçidir. İnsanı bir melek gibi değerlendirmek hatasına düşmemeli, insanın sahip olduğu bu özellikleri hepimizin ortak yararına kullanabilmelidir. Amerikan Bağımsızlık Bildirisi’nde yer aldığı gibi “Eğer eşitsizlik hepimizin yararına bir sonuç veriyorsa, eşitsizliğe ancak o zaman izin verilmelidir.” 100 milyon liraya sahip insanlardan acaba yüzde kaçı her şeyi bırakıp kendini hobilerine vermek yerine parasını büyütmeye çalışır? Kapitalizm parasını büyütme isteği olan insanları ödüllendiren bir sistemdir. Bir iş adamı olarak 3000 kişiyi çalıştırıyorum diyelim. Neden 10000 kişiyi çalıştırmayayım? Neden bu ülkenin en çok ihracat yapanları arasında benim de adım olmasın?
İnsanın doyumsuzluğu kapitalizmin motorudur. Daha fazla kazanmak ve daha fazla büyümek ve tanınmak isteği ile girişimciler harekete geçerler. Onların yarattığı zenginlik sonunda topluma da yansır. 10000 kişi çalıştırmak için harekete geçen yatırımcı bu işi yaparken yan sanayiyi destekleyecek, ülkenin vergi gelirini artıracak, ülke ekonomisinin dünyada yükselmesini sağlayacak ve fazladan 7000 kişiye doğrudan istihdam sağlayacaktır. Tabii bu süreçte 2000 kişi çalıştıran bir iş adamını batırabilir de.
Şu ayrımın farkında olmak gerekir, kapitalizmin ortaya çıkardığı bir ürün veya hizmet kimseyi batırmadan ya da zayıflatmadan ekonomiyi büyütebilir. Örneğin Microsof PC pazarını açarak yeni meslekler ve şirketler kurulmasına katkıda bulunmuştur. Katma değer yaratmıştır. Yine uçak denilen icat büyük bir sorunu çözmüş ve büyük bir katma değer yaratmıştır. Yararlarının yanında sebep olduğu küçük zararların sözü bile olmaz.
Kapitalizmin bizi fakirleştiriyor mu?
Kapitalizm yokken bolluk içinde yaşamıyorduk. Kapitalizm bize fakirlik getirmedi o fakirliği miras aldı Ayn Rand’ın deyişiyle. Memlekette defineciliğin yaygın olmasıyla aynı sebepten olacak eskiden insanların harcayamayacak kadar çok paralarının olduğu ve bu yüzden muhtelif yerlere altınlar gömdükleri inancı var. Kapitalizmden önce de fakirdik.
Kapitalizmin bize ihtiyacımız olmayan şeyler satın aldırdığı düşüncesi abartılıdır. İnsan doğası gereği diğerlerinden farklı olmak, öne çıkmak ister. Bu istek onu ihtiyacı olandan çok arzu nesnelerine yöneltebilir. Herhangi bir telefon iş görebilecekken, herhangi bir otomobil iş görebilecekken insan arzu nesnelerine yönelme eğilimindedir. Kapitalizmin kurucu babalarından Adam Smith insan doğasını iyi biliyordu.
İhtiyaçlar giderilebilir fakat arzular giderilemez bu nedenle bize daha çok mal ve hizmet satmak isteyen üreticilerin bu yönde çalışmalar yapması normaldir. Reklamlar bize kanaatkar olmamızı değil, tüketmemizi söyler. Kanaatkar olmamızdan para kazansalardı kanaatkar olmamızı söylerlerdi. Tabii tüketim yapmanın tek nedeni reklamlar değildir, yeni bir şey satın almak güzeldir 🙂 Reklamlar bize günde 100 sayfa kitap okumamızı ya da komşunun arabasını yıkamamızı söyleseydi sanırım etkili olmazdı.
Tek amaç para kazanmak olunca, reklamlar ve kültür öğeleri de para kazanmanın bir vasıtasına dönüşüyor. Popüler olan değerli olanın yerini alabiliyor. Frankfurt Okulu’nun kültür endüstrisi eleştirisi için buraya bakabilirsiniz. Mevcut ekonomik sistem her şey yolundaymış gibi göstermek için “anlamdan” uzaklaşabiliyor. Postmodernizm eleştirisi için buraya bakabilirsiniz. Kapitalizmde zenginin daha zengin fakirin daha fakir olduğu gerçeği ise unutulmamalıdır. Kapitalizmin günümüzdeki sorunların birisi orta sınıfın yok olması tehlikesidir. İsveç modeli bir çözüm olabilir.
Zenginler dünyayı kendi istek ve çıkarlarına göre şekillendiriyor mu, kapitalizm insanlık için tehdit mi?
Dünya bir şekilde birilerinin isteklerine göre şekillenecek. Eğer yasal boşluklar bırakılırsa birtakım insanların kendi çıkarlarına hizmet etmemeleri imkansızdır. Yeni yapılan bir havaalanının, yolun kendi arsasına veya kendi arsasının yakınlarına kurulması için bir zengin lobi yapabilir.
Bir ilaç şirketi insanlara zararlı olduğunu bildiği halde bir ilacı gerçi çağırmayabilir. Bir araba şirketi daha fazla kazanmak için emisyon değerlerini gizleyerek doğayı zehirleyebilir. Bir tekstil firması daha ucuz ürün için çocuk işçi çalıştırabilir. Kontrolsüz HES’ler kurulabilir, siyanürle altın aranabilir. Doğanın talan edilmesi, küresel ısınma gibi insanlığın sonunu getirme potansiyeli olan sorunlar şirketler tarafından görmezden gelinebilir. Şirketlerin amacı para kazanmaktır ve daha fazla para kazanmak için ahlaki olmayan davranışlara yönelebilirler. Devletler bu şirketleri engelleyemeyebilir çünkü devletleri yönetenler bu şirketlerin desteğiyle başa gelebilirler ve belli bir çıkar karşılığında şirketlerle işbirliğine girebilirler.
Kapitalizm insanlık için bir tehdittir fakat kapitalizmden daha iyisi henüz elimizde yok. Medya ve sivil toplum örgütleri sayesinde bununla mücadele edilebilir ve tabii uzun vadede eğitimle. Bunun yanında ciddi yasal düzenlemelerle, güçlü sivil toplumla ve ilkeli iş adamlarıyla bu sorunların önüne geçilebilir.
Red Hat Şirketi, Rekabetçilik ve “This is capitalism.”
Red Hat sunucular için işletim sistemi ve bulut hizmetleri sunan bir yazılım şirketi. Bu şirket ilk kurulduğunda rakiplerri tarafından küçümsenmişti. Şirketin ilk başlardaki sloganı Gandhi’nin şu sözüydü:
Önce seni görmezden gelirler, sonra seninle alay ederler, sonra seninle savaşırlar (rekabet ederler) ve en sonunda kazanan sen olursun.
Red Hat şirketi daha sonra büyük bir şirket haline geldi. İşler iyi gidiyordu. Bu sefer şöyle bir sorunla karşılaştı; Red Hat açık kaynak yazılımlar üreten bir şirketti ve aynı kodları kullanan bir başka şirket benzer bir hizmet verebilirdi. Red Hat güçlü bir rakiple, bir devle karşı karşıya kaldı. Oracle şirketi kendi enterprise linux hizmetini verme kararı aldı. Oracle ceosuna bu hareketinizle Red Hat’ı öldürmek mi istiyorsunuz diye sorulduğunda “This is capitalism.” dedi ve ekledi. We’re competing. We’re offering a better product at a lower price. (Rekabet ediyoruz ve biz daha iyi bir ürünü daha düşük bir fiyata sunuyoruz.) Merak edenler için ekleyeyim. Oracle Red Hat’ı batıramadı ve şirket geçen yıl 34 milyar dolara IBM’e satıldı.
Rekabetçilik kapitalizmin en önemli parçalarından biridir. Afrika’da çocuklara yarışmaları ve ilk gidenin ağacın altındaki bir sepet meyveyi kazanacağı söylenmiş. Çocuklar el ele tutuşup her birlikte sepete varmışlar. Neden böyle yaptıkları sorulduğunda biz “ubuntu” yaptık. İçimizden biri mutlu olacaktı tek kişi kazansaydı bu şekilde hepimiz kazandık demişler. Bu kaynaksız hikayeyi nerede okuduğumu hatırlamıyorum.
Claude Lévi-Strauss, Modern Dünyanın Sorunları Karşısında Antroploji kitabında Afrika hakkında bir hikaye anlatıyor. Afrikalılar misyonerlerden futbol oyununu öğrendiklerinde oyunu değiştirmişler. Oyunu bir takım kazandığında değil, iki takım da eşit sayıda kazandığında bırakıyorlarmış. Üç maç biri, üç maç biri kazanınca ya da iki takım da 5’er gol atınca sanırım. Kimi antropologlar kapitalizmin bu toplumlarda gelişmemesini rekabetçilikten uzak olmalarına bağlamışlar.
Son olarak;
Kapitalizm ne kusursuzdur ne de şeytandır. Kapitalizmin artıları ve eskileri üzerine yazılanları toplasak aya kadar uzanır. Bu yazıda kendi anladığım kadarına yer verdim. Sanıyorum yapılması gereken bu ekonomik sistemin işleyişini iyi öğrenerek eksiklikleri üzerine düşünmek olacaktır. Bir şeyi daha iyi yapmanın veya alternatifini üretmenin yolu onu iyi bilmektir sanıyorum. Bir şeyi hatırlatma gereği duyuyorum. Çin gibi ülkelerin demokrasiyi es geçerek kapitalist üretim modeliyle büyüdüğünü söylemiştim. Kapitalizm demokrasiden ayrılırsa tamamen rezil ve ezici bir sistem olacaktır.
Bir Cevap Yazın