Kibir Görmeye Engeldir ya da Zen

Bazen, “hakikat arayışı” sözünü aslında mistisizm arayışımızı gizlemek için mi kullanıyoruz acaba diye düşünürüm. Hakikati aramak yani büyük sırların önümüze serilmesi dünyayı anlamak ve belki de onun üstüne çıkma isteği. Bu hakikat anlayışında aslında seçkinci bir anlamda demokratik olmayan bir şeyler vardır. Elbette hakikat “demokrasi” kavramıyla ilişkili olmak zorunda değil ve demokratik temel bir şeyin saflığını belirleme ölçütü değil. Demek istediğim, hakikat kendini gizler, herkese açmaz ve o kitleler için değildir. Ona ulaşan çetin yollardan geçerek varır ona. Zaten hakikat hep uzakta değil midir? Hakikat ona ulaşana ya da ulaştığını sanana bir onur payesi vermez mi? Bu anlamıyla hakikat kalabalıklar için değildir. O dipsiz kuyulardan, bilinmez diyarlardan çekip çıkarılır ve bedeli belki mutluluk belki de ömürdür.

Hakikat böyle bilmecelere ve örtülü kelimelere sarılmış bir şey değilse ve çok daha basit bir şeyse acaba tepkimiz ne olur? Dünyayı döndüren fikirleri düşünmeden, uzay, zaman, varlık ve insan gibi kavramların etrafında dolanmayan mütevazı bir hakikat, düşünmeye ve düşlemeye değmeyecek kadar değersiz kabul edilebilir belki. İnsanın sadece yaşamını devam ettirmesi ve mutluluğu bulmaya çalışması küçümsenecek bir şey midir? Hakikat mutluluğu feda etmeyi gerektirmeden sadece keyfini süreceğimiz bir şeydir belki ve bu değersizlikte gizlenmiştir. Günlük hayatı yaşarken büyük felsefi sorulara ve teolojinin çıkmaz sokaklarına girmeye gerek yoktur şüphesiz. Bunlar belli anların belli zamanların konuşmalarıdır ama artık hayatın olağan akışına aykırı olarak sürekli bizi bu atmosferde tutabilecek iletişim araçları vardır. Boğazımıza kadar gömülebiliriz.

Günlük hayat ise çok daha basittir. Birbirinden küçük ama bizi etkileyen onlarca olayla çevrilidir hayatımız. Bu hayatta çoğu zaman ne büyük bir hakikate ihtiyaç vardır ne de bunların dile getirilmesine. Hatta insanların çoğu bu tür sohbetlere karşı bir parça ilgisiz ya da sınırlı ilgilidirler. Bunun nedeni belki de hepimizin içten içe bunların bizi ilgilendiriyormuş gibi görünen ama aslında hiç de ilgilendirmeyen konular olduğunu biliyor olmamızdır. Geleneksel bir Budist öğretisine göre Buda ölümden sonra hayat olup olmadığı gibi soruları cevaplamayı reddetmiştir. Ok yarasından dolayı ölen bir adamın kendisini kimin yaraladığını öğrenmek istemek yerine tedavi edilmeyi istemesi gerekir. Hayatta olduğumuza göre yaşamaya odaklanalım. Bu sınavdayken, sınavı bırakıp sınavı geçtiğimizi hayal etmeye benziyor.

Dünya Bu Kadar

Hakikati göremememizin nedeni onu küçümsüyor oluşumuz olabilir. Kibir de görmeye engeldir. Hayatı yaşamak gerekiyor hem de eylemle. Pasif değil aktif olarak. Bir ana ilkeyi akılda tutarak eylemin yüceliğini fark etmek gerekiyor sanırım. Çoğu zaman, kısa vadede istediğim şeyler uzun vadede zararlıdır, kısa vadede istemediğim şeyler ise uzun vadede yararlıdır. Kısa vadede yürüyüşe çıkmak ya da spor yapmak bana zor gelebilir ama uzun vadede yararlıdır. Kısa vadede bir pizza sipariş etmek istediğim ama uzun vadede zararlı olandır. Beden harekete geçince ruh da harekete geçer. Burada ruhu mistik manada kullanmadığımı özellikle belirtmek isterim. Ruh hali bedene uyum sağlar. Depresyonda tedavisinde spor da önerilmesi bununla ilgilidir.

Eyleme yönelik mistik bir bakış da vardır halk arasında. Eylem yeni eylemleri başlatır hatta onları çağırdığına inanılır. Eğer hiç müşteriniz yoksa rafları dizin derler esnaflara. Hami Ulukaya’nın (Chobani yoğurtlarını kurarak ABD’de yılın girişimcisi olmuştur.) bir röportajını hatırlıyorum. ABD’ye gittiğinde ne yapacağını bilmiyormuş ve bir arkadaşı ucuza bir fabrika satıldığını söylemiş. Ne yapacağını bilmeden ucuz diye almış fabrikayı. Aklımda hiçbir şey yokken duvarları boyamaya başlamış birgün ve fikirler kafasında canlanmaya başlamış. Mevlana’nın “Sen yola çık yol sana görünür.” sözünü böyle anlamak gerekir belki de. Hakikat tam da yaşadığımız bu hayat olabilir ve eylemlerimiz onu var eder. Eylem yoksa hayatın kendisi de yoktur ve hayatın kendisi zaten hakikatin de kendisidir. Tarkovsky’nin sanırım Kurban filminde bir replik geçiyordu. “İnsan hergün bir şeyi yaparsa, bu şey ne kadar anlamsız olursa olsun bir şeyleri değiştirir. Bu hergün bir bardak suyu klozete dökmek bile olabilir.”

Hakikat mütevazıdır. Onu yerden kaldıramayacak kadar kibirliysek onu es geçebiliriz. Kendimizi bu hayatın içinde bulduysak ve hayatın bir anlamı varsa bu anlam içinde bulunduğumuz yaşamda gizli olmalıdır. Bir üstün amaçlar ya da us yaşamında değil. Hayatın kendisini bırakıp sınırlarında dolaşmaya çalışmak sınavda sorulardan değil kağıttaki boşluklardan mana çıkarmaya çalışmak olabilir. Bu dünyada anlam bulmak ve mutlu olmak bu dünya için eyleme geçmekle mümkün olabilir. Voltarie’in Candide ya da İyimserlik kitabının sonunda dediği gibi, “Hadi, biz bahçemizi ekelim.” Yani, yatağımızı toplayalım, yemeğimizi yapalım. Hakikat günlük işlerimizi yapmaya devam etmenin değersizliğinde ve hepimiz için gizlidir belki de.

Bir Cevap Yazın

Diğer 1.078 aboneye katılın