Kırsaldan Kente Kültürel Değişim ve Süreklilik

Yüz Temel Eser arasında yer alan Refid Halid Karay’ın “Memleket Hikayeleri” ile Necati Cumalı’nın “Susuz Yaz” kitabını birkaç gün içinde okudum. Kitapların ikisi de hikaye kitabı ve iki kitap da Anadoludan hayatları gözümüzün önüne getiriyor. Belki de kendimizi hiç ait hissedemeyeceğimiz kırsal ile ilgili hikayeler bunlar. Yine de yazarların seçtikleri konular ve anlatımları bugün bile kitapların keyifle okunabilmelerini sağlıyor.

Yazıda bahsetmek istediğim konu kitaplardaki hikayelerin edebi yanı olmayacak. Sadece okursanız, bu ülkenin birkaç on yıl önce neye benzediğini görebileceğinizi söyleyeceğim. Evet birkaç on yıl öncesi. “Memleket Hikayeleri” 1919 yılında yayınlanmış ilk kez. (Kimi hikayeler daha da öncesi) “Susuz Yaz” ise 1968 yılında. Günümüz Türkiye’sini anlamak için birkaç on yıl öncesine bakmak önümüzü görmemizi sağlayabilir.

Türkiye her ülke gibi Sanayi Devrimi’nin yol açtığı değişimden az çok payını alan bir ülke. Bu, kır nüfusunun sürekli azalırken, kent nüfusunun sürekli artmasına yol açan bir değişim. Bu yüzden birkaç on yıl öncesini düşünürken bu toplumun bir köy,kasaba toplumu olduğunu unutmamak gerek. Aşağıdaki tabloda göründüğü gibi Türkiye daha 1927 yılında halkın neredeyse %80’inin kırsalda yaşadığı bir ülkeydi.

Ekonomik faaliyetler toplumların kültürlerinin oluşmasında en önemli etkenlerden biridir. Öyleyse birkaç on yıl önceye baktığımızda bu ülkenin bir tarım toplumu olduğunu ve kültürün buna göre geliştiğini göreceğiz. Tarım toplumlarının genel özellikleri nelerdir, şehir toplumlarının genel özellikleri nelerdir? Bu sorular konu dışında olacağı için bu konuya girmeyeceğim. Aklınızda bazı düşünceler vardır konuyla ilgili.

Sosyolojinin konusu olacaktır fakat yine de tarım toplumları, sanayi toplumları ve bilgi toplumları arasındaki farklar üzerine bir okuma yapmak isterseniz Alvin Toffler’ın “Üçüncü Dalga Geliyor” kitabını okumanız faydalı olabilir. Türkiye’nin köyden kente değişimini edebiyat üzerinde görmek için ise Orhan Pamuk’un “Kafamda Bir Tuhaflık Var” romanı da iyi bir seçim olabilir. Bu iki kitap ise taşra ve taşra hayatı ile ilgili.

Eskiden her şey daha mı güzeldi?

Kadına yönelik şiddet

Kırsal yaşamak için daha zor bir yer. Kitaplarda bunu görüyoruz. Örneğin kadının yeri iyi değil bu kitaplarda. Bir hikaye boşanmak isteyen bir kadının öldürülmesiyle ilgili. Hikayede çevresindeki diğer kişiler katili eşine haddini bildirmesi konusunda uyarıyor. Ülkemizde kadına yönelik şiddetin kökenlerini bu hikayelerde görüyoruz. Bir başka hikaye ise sürgün edilen, şiddet gören bir kadın hakkında yine.

Kız kaçırma

Bir hikayede bir kız kaçırma meselesine değiniliyor. Süreç hakkında bilgi sahibi oluyoruz. Eskiden olan bir şey. Toplumun bir gerçeği olarak bu konu da karşımıza çıkıyor. Başka bir hikaye olan Susuz Yaz hikayesinde kardeşinin eşiyle hile hurda yoluyla evlenmeye çalışan bir karakteri okuyoruz.

Zorbalık

Yine bir hikaye hapisten çıkan ve millete musallat olan bir zorba hakkında. Zorba köydeki diğer kişilerden haraç alarak geçimini sağlıyor. Ölüme giden bir hikaye. Yine zorbalık deyince “İnce Memed” romanı akla geliyor. Eşkıyalık, yol kesme ve nam salma işleri.

Kaz ve Deve Güreşi

İki kitapta da hayvanların güreştirildiği! hikayeler var. Güçlü, yenilmez hayvanlar bunlar. Birisi bir kaz, birisi ise bir deve. Eskiden insanların eğlencelerindemiş bunlar. Günümüzdeki horoz dövüşleri gibi hayvanlara zararlı adetler böyle bir geçmişle ilgili olmalı. Doğa ile iç içe olmak böyle bir anlayış geliştirmiş. Türkistan’dan gelen bir öğrenciye nevruz kutlamalarını nasıl yaptıklarını sorduğumda “Horoz dövüştürüyorduk.” demişti. Kırsal nüfusu daha fazla olan bir ülkeydi bu.

Evlerde silah bulundurulması geleneği

Susuz Yaz hikayesinde kendi tarlalarına zarar vermek için gelenleri bekleyen iki kardeş silahlı çatışmaya giriyorlar gelenlerle. Gelenlerde de silah var, bekleyenlerde de. Kırsal adalete ulaşmanın belki biraz daha zor olduğu bir yer. Bu yüzden insanlar hem vahşi hayvanlara karşı hem de düşmanlarına karşı tetikte olmak zorundalar. Bu ihtiyaç kırsaldaki silahlanmanın gerekçelerinden biri olarak sayılabilir.

Günümüzde durum ne?

Tüm yukarıdaki sorunların tarım toplumu olmaktan kaynaklandığına değindik. Yukarıdaki adetlere benzer adetler başka toplumlarda da ortaya çıkmıştır. Günümüz Türkiye’sine baktığımızda bu sorunların hala devam ettiğini görebiliriz. Bu sorunlar kırsalda mı daha yaygın yoksa kentlerde mi daha yaygın? Sorunlar artık azalmakta mıdır, yoksa çoğalmakta mıdır? Bu sorunun cevabı sadece kır kent nüfusuna bakılarak cevaplanamaz. Ekonomiden iklime ve kültüre kadar çok etkeni olan bir mesele.

Günümüze baktığımızda bir değişim olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Belki sorunlar değişmekte veya şekil değiştirmektedir. Gasp olayı artmış olabilir mesela. Toprak meselesinden değil de otopark meselesinden dolayı cinayet işlenmiş olabilir.  İnsan olmanın getirdiği zaaflardan doğan suçlar aynı kalabilir. Eğitim seviyesinin yükselmesi sonucu kimi durumlar değişmiş olabilir. Bugünün kültürü geçmişe bakıldığında daha iyi anlaşılabilir.

Sonuç olarak Memleket Hikayeleri ve Susuz Yaz kitaplarını okumak eski Türkiye’ye bir göz atma imkanı veriyor. Birkaç on yıl önce bu insanların meseleleri neydi? Kitaplar kurgu olduğu için bu hikayeleri mutlak veri olarak almak doğru olmayacak olsa bile özellikle bir avukat olan Necati Cumalı’nın başından geçen olayları hikayelerinde işlediğini düşünürsek yazılanlara güven gözümüzde artacaktır.

Bir Cevap Yazın

Diğer 1.069 aboneye katılın