Küçük Prens – Antoine De Saint-Exupéry

Küçük Prens eski bir Fransız askeri tarafından, modern insanın ve hayatın karmaşasının unutturduğu şeyler üzerine yazılmış bir kitap. Gülünü kaybeden Küçük Prens ‘in gülünü ararken karşılaştığı insanları ve o insanlarla konuşmaları üzerine ilerliyor kitap. Bolca vakti ve tek bir hedefi olduğundan söylenen her şeyi sadece dinlemiyor, düşünüyor da Küçük Prens. Diğerlerinin ona söylediği şeyler anlamsız gelmeye başlıyor. Biraz düşününce her şey tuhaf gelmeye başlar zaten.

Küçük Prens, gezegen gezegen gülünü arıyor. Tek bir gül peşinde. Kendi gülü. Gülünün binlerce gül arasında farklı yapanın gülüne olan muhabbeti olduğunu anlıyor sonra. Başlangıçta her şeye eşit mesafededir insan ama ona duyduğumuz muhabbet onu dünyadaki binlerce gülden farklı yapar. Bağ kurduğumuz şeyi anlarız sadece ve bağ kurduğumuz kişiye karşı sorumlu hale geliriz. İhmal edilen şeyler. Dünyanın hızına uymuyor Küçük Prens bu dünyadan olmadığı için ve ihmal edilen şeyleri unutmadığı için.

Bir satıcı ona, susamamasını ve böylece ayda yarım saat daha boş vaktinin kalmasını sağlayacak bir hap önerdiğinde “Gönlümce harcayacağım yarım saatim olsa bir çeşmeye doğru yavaş yavaş su içmeye giderim.” diyerek reddediyor.

“Bütün tavuklar birbirine benzer. Bütün insanlar da öyle. Bu yüzden biraz sıkılıyorum. Ama beni evcilleştirirsen eğer, yaşamıma bir güneş doğmuş olacak. Senin ayak seslerin benim için diğerlerinden farklı olacak. Ayak sesi duyduğum zaman hemen saklanırım. Ama seninkiler, bir müzik sesi gibi beni gizlendiğim yerden çıkaracaklar. Şu ekin tarlalarını görüyor musun? Ben ekmek yemem. Buğday benim hiçbir işime yaramaz. Bu yüzden de bu tarlalar bana hiçbir şey hatırlatmazlar. Buna üzülüyorum. Ama sen beni evcilleştirseydin, bu harika olurdu. Altın renkli saçların var senin. Ben de altın renkli başakları görünce seni hatırlardım. Ve rüzgarda çıkardıkları sesi severdim.”

Sustu tilki ve uzun bir süre küçük prensi izledi.
“Senden rica ediyorum. Lütfen beni evcilleştir!” dedi.
“Elbette” dedi küçük prens. “Ama pek fazla vaktim yok. Yeni arkadaşlar edinmem ve birçok şeyi anlayabilmem gerekiyor.”
“Sadece evcilleştirdiğin kişiyi anlayabilirsin” dedi tilki. “İnsanlarınsa hiçbir şeyi anlayacak vakitleri yoktur. Her şeyi dükkandan hazır alırlar. Ve arkadaşlar dükkanlarda satılmadığı için de, hiç arkadaşları olmaz. Eğer bir arkadaşın olsun istiyorsan, evcilleştir beni!”
Böylelikle küçük prens tilkiyi evcilleştirdi. Ve ayrılma vakti geldiğinde “Ah! Sanırım ağlayacağım” dedi tilki.
“O halde bunun sana hiçbir yararı olmadı.” dedi küçük prens.

“Hayır, oldu. Buğday tarlalarının rengini gördükçe seni hatırlayacağım.”

Küçük Prens ‘in 2015’te animasyon filmi de yapıldı. Sanırım Fransız yapımı. Konu çok bilindiğinden olsa gerek farklı şekilde işlemişler. Çölden metropole gelmiş Küçük Prens ve kim olduğunu unutmuş. Kitabın devamı gibi olmuş film. Biraz eğitim sistemi eleştirisi, biraz disiplin eleştirisi vesaire var. Ben beğenmedim. Kitabı sevdiren hiçbir şey yoktu filmde. Yine de birçok filme göre iyidir ama.

Kitapta insan kendi gönlünün derinliklerine iniyor. Meb’in neden bu kitabı öğretmenlere önerdiğini anlamış değilim ama. Eğitimin asıl amacını unutmamak mı? Belki de çocuklara önerilsin diye. Belki de Küçük Prens ‘i okudum. Şehzade Mahmut’un hayat hikayesini anlatıyor demeyelim diyedir. Zaten Meb 100 Temel Eser İlköğretim listesinde de tavsiye edilmiş.

Küçük Prens Kitabından bazı alıntılar:

O sırada tilki ortaya çıktı….
Tilki ‘günaydın’ dedi.
Küçük prens döndüğünde hiç bir şey görememesine rağmen kibarca ‘günaydın’ diye yanıtladı.
Ses ‘tam buradayım’ dedi, ‘elma ağacının altında’.
Küçük Prens ‘kimsiniz’ diye sordu
Tilki ‘Ben bir tilkiyim.’ dedi.

Küçük Prens ‘Gel benimle oyna’ diye teklif etti. ‘Çok mutsuzum’
Tilki ’seninle oynayamam’ dedi. ‘Evcilleştirilmedim’
Küçük prens ‘Ah! Lütfen beni affet’ dedi. Ama biraz düşündükten sonra:
‘Evcilleştirmek’ bunun anlamı ne? diye ekledi.
Tilki ’sen burada yaşamıyorsun,’ dedi. ‘Ne arıyorsun?’
Küçük prens ‘insanları arıyorum’ dedi ‘evcilleştirmek, bunun anlamı ne?’

Tilki ‘insanlar’ dedi ‘Tüfekleri vardır ve avlanırlar. Bu çok rahatsız edici.ayrıca tavuk yetiştirirler. Bu onların tek İlgilendikleri şeydir.Tavuk mu arıyorsun?’
Küçük prens ‘hayır’ dedi. ‘Arkadaş arıyorum’
“Evcilleştirmek” bunun anlamı ne?’
Tilki ‘bu çok ihmal edilen bir konudur’ dedi.
‘Anlamı bağ kurmaktır’
‘Bağ kurmak mı?’

Tilki ‘tam olarak öyle’ dedi. ‘Bence sen yüz binlerce küçük çocuk gibi küçük bir çocuktan başka bir şey değilsin. Ve sana hiç ihtiyacım yok. Ve senin açından , bana ihtiyacın yok. Sence , ben diğer yüz binlerce tilki arasından bir tilkiden daha başka bir şey değilim. Ama beni evcilleştirirsen o zaman birbirimize ihtiyacımız olacaktır. Bana göre sen tüm dünyada tek olacaksın. Sana göre ben, tüm dünyada tek olacağım.’

Küçük prens ‘anlamaya başlıyorum’ dedi.

Tilki ‘yaşamım çok monoton’ dedi. ‘Ben tavuk avlarım insanlar beni avlar. Tüm tavuklare birbirine benzer ve tüm insanlar birbirine benzer. ve neticede , biraz sıkılıyorum. Ama eğer beni evcilleştirirsen , yaşamıma güneş doğmuş gibi olacak.Diğerlerinden farklı bir ayak sesi bileceğim. diğer ayak sesleri beni hızla yeraltına yolluyor. Seninki beni, müzik gibi, inimden çağıracak. Ve bak: ötede hububat tarlalarını görüyormusun? ben ekmek yemem. Buğdayın bana bir yararı yoktur. Buğday tarlalarının bana söyleyeceği bir şey yoktur. Ve bu acı. Ama senin altın rengi saçların var. Beni evcilleştirdiğinde ne kadar harika olacağını düşünsene! Kendisi de altın gibi olan tahıl, bana senin düşünceni getirecek. Ve ben buğdayların arasındaki rüzgarı dinlemeyi seveceğim…’

Tilki uzun süre Küçük Prense baktı.

‘Lütfen beni evcilleştir’ dedi.
Küçük Prens ‘çok isterim’ dedi ‘ama çok vaktim yok. bulmam gereken arkadaşlar, ve anlamam gereken çok şey var.’
Tilki ‘insan ancak evcilleştirdiğini anlayabilir’ dedi. ‘İnsanların artık bir şey anlamak için hiç zamanları yok. Her şeyi dükkanlardan hazır olarak satın alıyorlar. Ama arkadaşlığın satın alınacağı bir dükkan yok. eğer bir arkadaş istiyorsan , beni evcilleştir..’

Küçük prens ’Seni evcilleştirmek için ne yapmam gerekiyor?’ diye sordu.
Tilki ‘çok sabırlı olmalısın’ diye yanıtladı. ‘önce benden biraz uzakta, şöyle , çimenlere oturacaksın. Sana gözümün ucuyla bakacağım ve sen hiç bir şey söylemeyeceksin. Kelimeler yanlış anlaşılmanın kaynağıdır. Ama her gün bana biraz daha yakın oturacaksın..’

Ertesi gün küçük prens geri geldi.

Tilki ‘aynı saatte gelmek daha iyi olurdu. ‘ dedi ‘eğer örneğin akşamüstü saat dörtte geldiysen saat üçte mutlu olmaya başlayacağım. Saat ilerledikçe gitgide daha mutlu olacağım saat dörtte , çoktan merak edip zıplamaya başlayacağım. Sana ne kadar mutlu olduğumu göstereceğim! Ama herhangi bir saatte gelirsen kalbimin seni selamlamak için hangi saatte hazır olacağını asla bilemem…’

2 cevap

Bir Cevap Yazın

Diğer 1.068 aboneye katılın
%d blogcu bunu beğendi: