Rüyamda uyumadığımı gördüm. Bütün rüyaların başlangıç cümlesi olabilecek bu cümle Hüznün Fiziği kitabında geçiyor. Bir çocuğun cümlesi. Ürpertici bir gerçekliği var bu yalın cümlenin. Rüyada uyuduğumuzu görsek en başta rüyada olup olmadığımızdan şüphelenebilirdik. Rüya, gerçeği, neden sonuç ilişkisinin ilk basamağını atlayarak bozar. Gerçek olana erişmek için zinciri kaynağına kadar takip etmek gerekir.
Hayatımızdaki başımıza gelen her şeyi (%100) bizim çağırdığımızı anlatan bir kitap okuyorum. Elbette yazarı, kurbanı suçladığı için yerden yere vuranlar olmuş. Hayatımdaki kötülüklerin, travmaların ya da diğer berbat şeylerin kaynağı nasıl ben olabilirim? Üstelik bu berbat şeyler zaman zaman en masum insanların başına geliyorken. Konuya girmeden önce bu konuda bir açıklama yapmak gerekir çünkü yazarın düşüncesinin belli bir gerçekliğe temas ettiğini kabullenmek gerekebilir.
Herhangi bir travmatik olayda kurbanı suçlamak ahlaki ya da hukuki değildir. Fakat bu işin içindeki uzmanlar olayın doğasını anlamalıdır ya da anlamaya çalışmalıdır. Burası bıçak sırtı bir alandır ve toplumsal öfkeyi çekmek çok kolaydır. Yüzeysel yaklaşalım. Bir insanın sosyal medya şifresi “123456” ise ve bilgileri çalındıysa başına gelenler konusunda onu suçlamasak bile nedenini anlayabiliriz. Bunun için bazı önlemler elbette alınabilirdi. Analojiler meseleleri güdükleştirir. Her türlü tacizin ya da zorbalığın doğasına girmek ise burada yapılabilecek bir şey değil.
“Bir kafes bir kuş aramaya çıktı.”
İlgili kitapta yazar kurban,kahraman ve zorba kavramları üzerinde durarak meseleleri ele alıyor. Sorunlu ebeveynlerle büyüyen çocukları bu rolleri ezberlediğini ve kendi gibi bu rolleri öğrenmiş bireylere çekildiğini söylüyor. Sonrasında bu yetişkin bireyler birbirleriyle kurban, kahraman ve zorba oyununu oynamaya başlıyorlar. Roller zamanla değişiyor fakat oyun hiç değişmiyor. Kurban sürekli mağdur olan, hayatın sillesini yemiş kişi ve hayatı hep böyle depresif geçmiş biri oluyor genelde. Çünkü sevgi ile acımayı karıştırıyor. Ona acıdıklarında sevildiğini düşünüyor ve bile isteye mağdur olmaya çalışıyor. Fakat bunu bilinçdışında farketmiyor.
Kurban tam iyileşecekken madde almaya devam ediyor, dağıtıyor. Ebeveyninin ilgisini çekmek için okulda kaşını gözünü yardırıyor. Sevgilisi ondan ayrılmaya kalkınca ilaç içmeyi deniyor. Kurbanın kişiliği öyle bir yapılanmış ki arttık onun için mağdur olmak, kurban olmak bir savunma mekanizması. Başka türlü bir hayatta kalma yolu bilmiyor ve sevilme ve acınma aynı şey onun için. Üstelik bunun tam olarak farkında bile değil. Ne zaman değişmeye kalksa sonuç başarısızlık çünkü asıl sebebi göremiyor.
Kahraman ise kurbanın kurtarıcısı. Ona destek oluyor ve sahip çıkıyor. Sorunlarını çözerken yardımcı oluyor. Kurbanın hayatına sağlıklı devam edebilmesi için kahramanın oralarda olması gerekiyor. Genelde ailesini küçük yaşta derlemek toparlamak zorunda kalmış kişiler arasından çıkıyor kahraman. Fakat bir sorun var. Ortada kurban yoksa kahraman ne işe yarar? Kahraman kurbana ihtiyaç duyan kişidir ve kurban olmadığında o da ne yapacağını bilemez. Hayat ona kahraman olmayı öğretmiştir fakat kahramanlık hayatta yeri olan bir rol değildir. Aslında kahramanın kendisi de bir kurbandır çünkü kurbanın kahramana ihtiyaç duyması gibi kahraman da var olmak için kurbana ihtiyaç duyar.
Kaçınılmaz olan ise kurbanın ve kahramanın birbirine girecek olması ve zamanla zorba rollerine geçiş yapmalarıdır. Kahraman, kurbana kendini yetersiz hissettirdiği için kurbanın zorbalığına maruz kalacaktır ve kurbanın “kurban olma çabası” artacaktır. Amacı kahramana başarısız hissettirerek ona zorbalık yapmaktır. Kahraman ise sürekli fedakarlık yaptığını düşünen kişidir. Dolayısıyla fedakarlık yaptığına inanan insan haksızlığa uğradığı düşüncesini hep aklının bir köşesinde taşır. Kurban ona zorbalık yaptığında kahraman desteğini geri çekerek ona zorbalık yapar ya da kahramana ihtiyaç kalmadığında kahraman çökmeye başlar.
“Sen neyi ararsan o da seni arar.”
İnsan ilişkilerine baktığımızda bu şemaları çevremizde de görebiliriz. Neden hep hayatıma sorunlu insanları çekiyorum ya da neden kendime hep bir kurtarıcı arıyorum sorularının cevapları burada olabilir. Kurban da kahraman da aslında doğru noktada değildir. Birbirlerine doğru çekilmelerinin nedeni ikisinin de bildiği bir oyunu oynayacak olmalarıdır. Ailedeki geleneği devam ettirirler çoğunlukla fakat kurban ya da zorba olmak doğru bir var olma biçimi değildir. Çevremizde kurban olarak gördüğümüz kişilerin içten içe öyle olmak istedikleri ihtimalini göz ardı etmemek gerekir.
Yazar kitapta bir örnek olay veriyor. Olayı yazarın yorumundan bağımsız saf haliyle düşünmek kurbanın düşünme yapısı hakkında bilgi verecektir. Betty adında orta yaşlarını biraz geçmiş bir kadın kışın ucuza et yemek için tavşan beslemeye karar veriyor. Bir süre sonra aldığı tavşanlara acıyor ve onları serbest bırakıyor. Serbest kalan tavşanların kimilerini köpekler boğuyor ve sağda solda tavşan ölüleriyle karşılaşan insanlar rahatsız olmaya başlıyor. Bazı tavşanlar ise komşularının ekinlerine zarar veriyor. Betty komşularını vicdansız olmakla suçluyor. Kış geldiğinde Betty köydekilerle arayı bozduğu için kışa odun ayarlayamıyor. Komşularıyla arası iyi olsa onlardan edinebilirdi. Betty odun almak istiyor ama parayla almak yerine tek başına ormana giderek odun yapmaya karar veriyor. Bu arada Betty’in odun yapamayacağı ve soğuktan hasta olacağı belli bir şey.
Kurbanlar kahramanları kahramanlar kurbanları arar. Süper kahramanlar süper çaresizlere ihtiyaç duyar. Sorun şu ki kahramanlar kurbanların sorunlarını çözemez ve kahramanlık bir var oluş biçimi değildir. Kahraman da bir kurbandır. Kurbanlar ve kahramanlar bunu fark edemez çünkü neyin yanlış olduğunu düşünmeye başladıklarında hep tali konuları düşünürler. Neden sonuç zincirinin ilk halkasını göremezler.
Not: İlgili kitap tartışmalı bölümlere sahip olsa da kurban, zorba ve kahraman döngüsünü daha iyi anlamamızı sağlar. Kurban Tuzağından Kurtulmak kitabın adı. Baskısı yok gibi görünüyor.
Bir Cevap Yazın