Lacan’ın saray aşkı dediği bir şey var. Orta Çağ’daki bir lirik şiir geleneğidir aşkın imkansızlığı Saray aşkının yapısında, aşkın tatmine kavuşmasının önünde bir engel, özsel bir imkansızlık bulunmaktadır. Saray aşkında çiftler arasındaki bir imkansızlık söz konusudur. Taraflardan biri evli olabilir veya taraflar arasında düşmanlık olabilir. Aşk gerçekleşirse sonuç felaket ve ölüm olacaktır. Bu durumun tabii psikanalitik bir karşılığı vardır.
Konuya Lacan üzerinden giriş yapmış olsam da onun saray aşkı dediği bu lirik geleneği biz divan şiirinden çok iyi biliriz. Divan şiirinde maşuk aşığa yüz vermez. Mum pervaneye “Benim binlerce talibim var, sana mı kaldım?” diyebilir. Mecnun gibi bir türlü Leyla’sına kavuşamaz ve aradığının Leyla olmadığını fark eder. Çünkü maşuk aslında hiç orada değildir. O arzunun nesneleşmiş halidir. Onu yakalamak imkansızdır. Arzuya ulaştığını sandığın anda o çoktan gitmiştir. Bu yüzden aşk imkansızdır.
Maşuk neden elde edilemez ve o neden hep erişilemez kalmalıdır? Çünkü maşuk (Lacan tabiriyle leydi) “arzunun hareketini başlatan nedendir.” Schopenhauer ihtiyaçların giderilebileceğini fakat arzunun sonsuz olduğunu ve asla giderilemeyeceğini söylüyordu. Arzu hiç bitmez. Maşuk arzunun nedeni olduğu için ve arzunun simgesi olduğu için elde edilemez. Elde edilemez, esasında orada değildir bile. Çünkü maşuk ya da leydi dışarıda değildir. İçsel sebeplerden dolayı idealize edilir maşuk. “Güzelliğin on para etmez, şu bendeki aşk olmasa.”
Fosforlu Cevriyem Ve Aşkın İmkansızlığı
Edebiyatta ve sinemada bu tema çok işlenir. Genç Werther’in Acıları ve Romeo ve Juliet kitapları aşkın imkansızlığını ortaya koyar. Ne Werther ne de Romeo kavuşabilmiştir sevgilisine.
1969 yapımı, başrollerini Türkan Şoray ve Tanju Gürsu’nun oynadığı Fosforlu Cevriyem filminde bir sahne vardır. Saray aşkını ve aşkın imkansızlığını anlatan güzel bir repliği vardır Tanju Gürsu’nun. Filmde Kıtipiyoz karakteri der ki:
“Fosforlu Cevriye benim eski yavuklum değil ki. Fosforlu Cevriye benim dünkü, bugünkü, yarınki sevgilim. Ben hayatımca Fosforluyu bekledim.”
Kıtipiyoz aslında kendisiyle ilgili bir gerçeğin farkına varmıştır. Hayatı boyunca beklemiştir, bulduğunu sansa da bulamayacaktır onu. Yansımaları Fosforlu sanacaktır lakin sonuç hayal kırıklığı olacaktır. Çünkü Fosforlu’yu dünkü, bugünkü ve yarınki sevgili yapan onu hayatı boyunca beklemesi ve bekleyecek olmasıdır.
İlgi duyulan kişinin sıradan hareketlerini, başkası için normal hareketlerini farklı değerlendirmek söz konusudur. Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde geçen bir cümle:
Benden ilk önce iş hakkında izahat istedi. Çok çocukça bir saflıkla, “Ben böyle şeyleri yapamam ki…” diyordu. Bunu söylerken elleriyle yaptığı işaret o kadar güzeldi ki bütün konuşma boyunca bir daha yapmasını bekledim.
Mesnevi’den konuyla ilgili bir alıntı:
Âşık dedi ki: “Doğru, sen buradasın ama ben, istediğim zevki, istediğim gibi bulamıyorum ki. Geçen yıl senden aldığım zevki, şimdi vuslatına erişmiş olduğum halde alamıyorum. Ben bu kaynaktan arı, duru su içtim, o suyla gözümü de yeniledim, gönlümü de. Şimdi kaynağı görüyorum ama su yok. Yoksa su yolumu birisi mi kesti?” dedi.
Maşuk dedi ki: “Sen bana değil, bir hale âşıksın. Fakat yiğidim, hal elde kalmaz ki. Senin tamamıyla istediğin ben değilim. Halbuki aşk peşindir, eldedir; sandıkta değil! Sevgili, tek olan sevgiliye derler. Gelişin de ondandır, sonuncu gidişin de ona! Onu buldun mu başkasını bekleyemezsin gayri. Ortada görünüp duran da odur, gizli olan da o!
Lacan bunlara dayanarak aşkın imkansızlığını savunuyor. Céline ise bir yazar, daha duru anlatmış bana kalırsa. “İnsan gençken ve cahilken her şeyi aşk acısı zannediyor.” diyor. Buna benzer bir şeydi en azından. Lacan ile ilgili yararlandığım kaynak Sean Homer’ın Jacques LACAN kitabı, Saray Aşkı başlığı.
Bir Cevap Yazın