Makinelerin Kontrolü Gerçekten Bizde Mi?

Makinelerin kontrolü bizde mi? Bu soru, ileride ortaya çıkması muhtemel her şeye kadir bir yapay zekayla ilgili değil. Tamamen günümüz teknolojisiyle ilgili. Bugün dünyada bulunan teknoloji ürünlerinin kontrolü bizde mi? The Matrix Reloaded (2.film) bir sahne vardır. Konsey üyesi ile Neo birlikte makine odasına giderler. (Su arıtma, havalandırma vb makineler) Aralarında şu tuhaf konuşma geçer:

Konsey üyesi: Bazen Matrix’te makinelere bağlı yaşayan insanları düşünüyorum. Sonra bu makinelere bakıyorum ve bizim de onlara bağlı olduğumuzu düşünmeden edemiyorum.

Neo: Ama bu makineleri biz kontrol ediyoruz. Onlar bizi değil.

Konsey üyesi: Tabii ki etmiyorlar. Nasıl edebilirler ki? Çok saçma bir düşünce ama yine de merak ediyorum. Kontrol tam olarak nedir?

Neo: İsteseydik, bu makineleri kapatabilirdik.

Konsey üyesi: Tabii ki. İşte bu kadar. Kapatırsın. Kontrol bu değil mi? İstersek onları parça parça yapabiliriz… Ama bunu yaparsak aydınlama, ısınma ve havalandırma sistemlerini düşünmeliyiz.

Neo: Bizim makinelere, makinelerin de bize ihtiyacı var. Söylemek istediğiniz bu değil mi?

Konsey üyesi: Yok, hayır.

Buradaki konuşmada çok önemli bir mesele var. Matrix filminde makineler insanları kontrol ediyordu. Enerji ihtiyaçlarını insanlardan karşılıyorlar, karşılığında da onlara makinelere bağlı bir simülasyon evren sunuyorlardı. Kontrol makinelerdeydi Zion şehrinde ise makineler insanların kontrolü altındaydı. Aydınlatma, su arıtma havalandırma, savunma vs gibi. Yani bugünkü dünyamız gibi. Tüm bu makineler, telefonlar, otomobiller, sosyal medya araçları hepsi kontrolümüz altında. İstersek onları parçalayabiliriz, bize karşı çıkamazlar. Peki gerçekten parçalayabilir miyiz?

Bu soru yapay zekayla ilgili değil demiştim. Bir teknoloji karşıtı manifesto olan Sanayi Toplumu Ve Geleceğindeki bazı maddeler üzerinden bu konuya devam edelim. Teknolojik bir ürün ilk başta isteğe bağlıymış gibi görünür. Onu kullanıp kullanmamak elimizdedir. Almazsınız olur biter. İddia budur fakat gerçek bu değildir. Örneğin otomobiller. Artık otomobillerin sağladığı ulaşım teknolojileri nedeniyle gelişmiş şehirlerde yürümek ancak bir hobi olarak kalmıştır. Şehirler otomobil yollarına ve otomobillerin sağladığı hıza göre mesafelenmiştir. Başlangıçta bir tercih olarak ortaya çıkan otomobil bugün zorunlu hale gelmiştir. Zorunluluk sadece fiziki ihtiyaçlarla da ilgili değildir. Psikolojik olarak da otomobillerin yokluğu yıpratıcıdır. İlgili manifestodaki 127. maddeye (kısaltılmıştır) bir bakalım.

Motorlu araçlar ortaya çıktığında insanın özgürlüğünü arttırıyor gibi görünüyorlardı. Yürüyen insanın özgürlüğünü elinden almıyorlardı, kimse istemediği halde araba almak zorunda değildi ve araba almayı seçen bir insan, yürüyen bir insandan çok daha hızlı ve çok daha uzun mesafede yol alabiliyordu. Ancak, motorize ulaşım kısa sürede toplumu öyle bir değiştirdi ki, insanın hareket özgürlüğü büyük oradan kısıtlandı. Üstelik, motorlu ulaşımın kullanımı artık seçime bağlı değil.

Motorlu ulaşımın ortaya çıkışı, şehirlerimizin düzenini öyle değiştirdi ki, insanların büyük çoğunluğu, işyerlerine, alışveriş merkezlerine ve eğlence yerlerine yürüyebilecekleri uzaklıkta yaşamıyorlar, bu yüzden de ulaşım için arabalarına bağlı olmak zorundadırlar. Ya da toplu taşıma araçlarını kullanmak zorundadırlar ki bu durumda da hareketlerini, araba sürerken olduğundan daha az kontrol edebiliyorlar. Günümüzde bir yayanın özgürlüğü bile büyük oranda sınırlıdır. Bir yaya, şehirde, temelde oto trafiğine hizmet eden trafik ışıklarını beklemek için sürekli durup beklemek zorundadır. Kırsal kesimde ise, motorlu araç trafiği, kara yolunda yürümeyi tehlikeli ve zevksiz bir hale getiriyor.

Motorlu ulaşım konusunda dile getirdiğimiz noktanın önemine dikkat edin: Yeni bir teknolojik araç bireyin kendi seçimine göre ister kabul edeceği, ister etmeyeceği bir seçenek olarak sunulduğunda bu, o aracın hep bir seçenek olarak kalacağı anlamına gelmez. Çoğu durumda, yeni teknoloji toplumu öyle bir değiştirir ki, insanlar sonunda kendilerini bu yeni aracı kullanmak zorunda kalmış olarak bulurlar.

Aynı durum akıllı telefonlar ve Whatsapp gibi teknolojiler için de benzerdir. Başlangıçta telefonlar isteğe bağlıydı hele ki Whatsapp gibi uygulamalar tamamen keyfiydi. Zamanla akıllı telefon sahibi olmamak otomobil kullanmamaktan daha da kötüdür. Telefonların ya da akıllı telefonların getirdiği olumsuzluklar bir yana bırakalım. Bugün bir kişinin telefon kullanmama özgürlüğü istisnai durumlar hariç gerçekten var mı? Başlangıçta meraktan kurduğumuz Whatsapp ise artık resmi kararların ve talimatların gönderildiği bir platform haline geldi. İşverenlere Whatsapp grubuna katılmak istemediğimizi söylesek tepki ne olurdu?

Bugün güçlenen algoritmalar bizim yerimize kararlar vermeye başlamış ya da bize büyük yardımlar sunmaya başlamışlardır. Algoritmalar borsada hangi hisselerin alınıp satılacağına karar veriyor, kimi ülkelerde mahkemeler belli bir miktarın altındaki alacak verecek davalarında karar verme işini algortimalara bırakmayı tartışıyor. Öğrenen algoritmalar her yerde. İşlerimizi kolaylaştırıyor. Bu algoritmaları geliştirmek için ülkeler birbirleriyle yarışıyorlar ve kimsenin geri kalmaya niyeti yok. Gerçek şu ki artık tüm bu teknolojinin getirdiği makinelerle birlikte yaşayacağız. Onları reddetme seçeneğimiz yok. Arabamızı, telefonumuzu, bilgisayarımızı bir kenara bırakabilir miyiz? Makinelerin kontrolü gerçekten bizde mi?

Bir yanıt

  1. Delininbirisi avatarı
    Delininbirisi

    Zamanında whatsapp kurun diye yalvarıyorduk. Ucuz iletişim diyorduk. Şimdi elimizden bırakamaz olduk. Her yerde zorunlu tuttular. İletişim teknoloji tabiki yararlı ama buna bağlı olarak bunlarla sağlıklı şekilde yaşamayı ve sağlıklı şekilde kullanmayıda öğrenmeliyiz. Artık resmen uygulama bağımlılığı gibi konular ortaya çıkmaya başladı. Çok güzel bir konuya değinmişsiniz. Emeğinize sağlık.

Bir Cevap Yazın

Diğer 1.069 aboneye katılın