Mor Salkımlı Ev Halide Edip Adıvar’ın (Türk yazar, siyasetçi, akademisyen, öğretmen) çocukluk döneminden (1884 doğumlu) 1918 yılına kadar yaşadıklarını anlattığı romanı. Roman o dönemdeki gelişmelere tanıklık etmiş yazarın anılarından oluşuyor. Bu anılar bize Osmanlıi içtimai hayatı hakkında bilgiler veriyor. Nasıl zaman geçirirler, aile ilişkileri nasıldır, okulların durumu nedir? gibi soruların cevapları yer alıyor.
Mor Salkımlı Ev’i okurken aslında bir Türk aydınının gelişim sürecini okuyoruz. Nasıl okumaya merak saldığını, Amerikan Kolejinde geçen günlerini, Yurt dışı seyahatlerini, Feminizm ile tanışmasını, Bernard Lewis ile tanışmasını anlatır. Halide Edip Adıvar Batı kültürüne yabancı değildir. Öyle ki Mor Salkımlı Ev önce İngilizce yazılmıştır. Fakat Türkçe yazılan Mor Salkımlı Ev romanı da tercüme değildir.
Halide Edip Adıvar, Mor Salkımlı Ev romanında (bu ev çocukluğunun geçtiği evdir) Balkan Savaşı’nı, Arap diyarında geçirdiği zamanlara yer vermiş. Bir zamanlar Darülmuallimat (Kız öğretmen okulu) yöneticilik yapmış. Kitabın son bölümünde de bir yetimhanede yöneticilik yaptığı günleri yazmış. Bu eğitim ile ilgili konular benim ilgimi çektiği için onlardan alıntılar yaptım.
Mor Salkımlı Ev’de Halide Edip Adıvar’ın eğitimci yönü dikkat çekmektedir.
Eğitimde öğretmen ve öğrenci arasındaki mesafe üzerine :
Talebenin yeni bir görüşle, yeni dünyaya ayak uydurabilmesi için yepyeni bir talim ve terbiyeden geçirilmesi hayatî bir mesele idi. Talebede bir mesuliyet hissi, hoca ile işbirliği etmeyi, aynı zamanda hocanın da daha açık fikirli olması, ifrada kaçan otoritesinin yumuşatılması lâzım geliyordu.
Zaman, bize hoca ile talebe arasındaki muvazenenin ölçülü olmasının ne kadar elzem olduğunu ispat etmişti. Eğer bu tedris terazisinde hocanın otoritesi mutlakıyete ve talebeye hiçbir hak vermemek şekline kaçarsa genç nesilleri istibdada alıştıran bir sistem yaratırdı. Aksi olarak talebenin hürriyeti ve hakları ölçüyü kaçırır, terazinin gözünde ağır basarsa o zaman da fikir ve hareket sahasında talebe arasında bir anarşi husule getiriyordu. Bu hakikati bu gün sadece biz değil, Amerika dahi tamamıyla idrak etmemiştir. Hulâsa, tedris sisteminin temelinin sağlamlığı tamamen bu muvazeneye bağlıdır.
Sineklerin Tanrısı romanını anımsatan bir örnek.
Çocuklara sahip çıkılmazsa insanlıktan nasıl uzaklaşabilecekleri ve bunu düzeltmek için yeteneklerini kullanabilecekleri, ruhlarını terbiye edecekleri bir alan bulunması gerektiği üzerine.
Müdürün maneviyatı süratle sona eriyordu. Onları, tavır, hareket bakımından, yani maddî ve manevî bakımından insanlıktan ayırmış olan sefalet ve zillet hâlâ barizdi. Bir avuç kuvvetli ve yaşları da müsait olan erkek çocuk, bütün müesseseye hükmediyordu. Bunlar küçüklerin ekmeklerini alıp köyde satıyor, kumar oynuyor, daha ağıza alınmaz derece vahşî insiyakları gösteriyordu.
Üç gün sonra bütün ustalar geldi, büyük çocuklardan istediklerini seçtiler, hummalı bir faaliyete giriştiler. İşin garip tarafı müesseseyi altüst eden, ıslah kabul etmez gibi görünen haylaz ve dejenere çocukların bu ilk işlerde en fazla işe yaramalarıdır.
Yazarın yuvada gördüğü çocuklar üzerine bir gözlemi. Böyle genellemeler artık çok kabul görmüyor fakat dikkate değer.
Kürt çocukları, doğru sözlü, beklenilmeyen derecede insana bağlanan ve belli etmemelerine rağmen çok şefkatli idiler, fakat onları idare edebilmek için mutlaka adalete ve hakka bağlı, aynı zamanda çok kuvvetli bir irade lâzımdı. Maamâfih liderlik hassaları1039 zayıftı, çünkü çabuk hiddet ederler ve hislerine mağlûp olurlardı. İdaresi en kolay olanlar Türk çocukları idi, disiplin ve liderlik kabiliyetleri de çok kuvvetli olduğu gibi, çok sakindiler ve mektebin sulh unsurunu teşkil ediyorlardı.
Montessori eğitimi o zamanlarda da uygulanıyormuş. Doğru insanlar hangi zamanda olurlarsa olsunlar doğru yöntemleri seçmek konusunda mahirler.
Aynı doğramacılar, küçükler için hazırlamakta olduğumuz Montessori sınıfları için lâzım gelen masa ve edevatı da yapıyorlardı.
Mor Salkımlı Ev romanını buradan satın alabilirsiniz. Kullandığı dil incelemeye değer. Çok keyif alır mısınız? Emin değilim. Kurgusu olmayan bir roman bu. Bu türü sevenler ve dönemin ruhunu hissetmek isteyenler bunu da sevecektir. Yazarın anlatımı duru fakat fazla Osmanlıca (Genellikle Arapça’dan geçmiş) kelime yer aldığı için yer yer düşündürebilir metin. Eski kelimeleri öğrenmek için yararlanılabilecek güzel bir kitap.
İlber Ortaylı da zamanında şöyle bir yazı yazmış yazar hakkında.
Bir Cevap Yazın