Naim Filmi ve Hegelci Tanınma Mücadelesi

Cep Herkülü : Naim Süleymanoğlu filmi bence Türk sinemasında kendi türünde önemli bir yer edinecek. Tarihi gerçeklikler bir yana, sinema belli amaçlar için kullanılabilir. Naim filmi de Batılı muadilleriyle aynı kalitede ve gerçeğe dayanan hikayesiyle başarılı. Sahneler, konuşmalar ve aksiyon, duygusallık dozunda. Klişe sahneler de var elbette. Yine de iyi bir film bu tür için.

Naim filminde seyirciyi etkileyen duyguyu ve milliyetçiliği Hegel’in tanınma mücadelesiyle ilişkilendirmeye çalışacağım. Naim filmindeki anahtar noktalardan biri insanların isimlerinin değiştirilmesiydi. İsimlerin değiştirildiğini somut olarak anlamamızı sağlayan şey ise kimliklerin değiştirilmesiydi. Çünkü Bulgar hükümeti bir kimlik siyaseti uyguluyordu. Türkler baskı görüyordu. Neydi bu baskı? İsimleri değiştiriliyor, inançlarına saygı duyulmuyor ve kendi dillerini konuşmalarına izin verilmiyordu.

İsim, dini inanç ve dil uğruna mücadele neden?

Şöyle bir soruyu kendimize soralım. Eğer ABD’nin sömürgesi olmayı kabul edersek ve karşılığında kişi başına düşen milli gelir iki katına çıkacak ve coğrafya gelişecek olsa buna evet der miydik? Dilimiz, inancımız ve değerlerimizden vazgeçer miydik? Bu soru elbette ihtimal dahilinde bir soru değil ama buradaki önemli nokta insanların tanınma mücadelesi ve ihtiyacına dikkat çekmek için sorulmuştur.

Bu soruya verilecek hayır yanıtının kökenleri düşünülmeye değerdir. Bu kökenler primatlarda da olan statü arama davranışı ile ilgilidir. Canlılar başkaları tarafından tanınmak isterler. Onlar tarafından saygı görmek isterler. Bu tanınma isteği insanlarda daha da karmaşıktır. Örneğin bir şempanze yalnızca kendisinin tanınmasını ister. İnsan ise tanrı, kutsal mekan ya da bayrak gibi soyut şeylerin tanınması için mücadele edebilir. (Siyasi Düzenin Kökenleri /Francis Fukuyama)

Naim filminde de biz bu durumu görürüz. İnsanlar tanınmak için mücadele ederler hatta bu uğurda canlarından bile olmayı göze alabilirler. İnsanlar sahip oldukları değerlerle itibar görmek isterler. Yaşam tarzları, tanrıları, gelenek ve görenekler için tarih boyunca mücadele edilmiştir. Peki bunun statü arayışı ile ilgisi nedir?

İnsan özgürlüğünün temel anlamı, insanın kendi kendini yönetme, yani daha az değere sahip olan insanlara itaatten kaçınma yetisidir.

Siyasi düzenin kökenleri / francis fukuyama

Neden insanlar kendilerini kendinden olanlar yönetsin ister? Bu sorunun cevabını da verir bu cümle. Neden Türkiye’de bir Fransız başkan seçilemez? Sanırım aynı sebepten.

Naim değerleri temsil ediyordu.

İnsanlar aslında sanıldığı gibi siyasilerin ya da liderlerin peşinden gitmezler. Liderlerin temsil ettiği değerlerin peşinden giderler. Bu yüzden siyasetçilerin halkın kültür kodlarını bilmesi ve bu kodların sembolü olduğunu halka anlatması gerekir. Filmde de Naim Süleymanoğlu Türk halkının, özellikle Bulgar Türklerinin değerlerini temsil ediyordu. Onun zaferi bir milletin zaferiydi.

Bir hikaye anlatıcısının yapması gereken en önemli şeylerden biri de karakter ile empati kurulmasını sağlamaktır. Baş karakter bir şeyin yoksunluğunu çeker ve onu telafi etmek için bir takım mücadelelere girer. Empatinin şartı benziyor olmaktır. Biri ya da bir canlı bize ne kadar yakınsa onla o kadar empati kurma eğiliminde oluruz. Naim bir Türk olarak, bir vatansever olarak bizi temsil ediyordu. Bunun yanında zulme uğramıştı ve zulüm karşısında baş kaldırma, adaletsizliğe isyan etme en soylu insan davranışlarındandır. Büyük hareketlerin ardında hep bu zulme uğramış olma duygusu vardır.

Naim filmini bu kadar başarılı yapan ve Hegelci tanınma mücadelesi için iyi bir örnek yapan bence bu duygulardı. Hegelci tanınma mücadelesi Hegel’in efendi köle diyalektiği ile de ilişkilidir. Benim yazıyı yazarken yararlandığım kaynak yukarıda da belirttiğim gibi Francis Fukuyama’nın Siyasi Düzenin Kökenleri kitabındandır.

Bir Cevap Yazın

Diğer 1.078 aboneye katılın