Dizel motoru Rudolf Diesel icat ediyor ancak çok büyük olduğundan taşıtlarda kullanılamıyor. Sonrasında Robert Bosch‘un geliştirmeleriyle taşıtlarda kullanılabilir hale geliyor. Ekonomik olduğu için çok talep görüyor ancak hala bir otomobilde kullanabilecek kadar küçük değil. Bunu da Diesel‘den patenti alan Daimler başararak ilk dizel otomobili üretiyor. Günümüze kadar da neden dizel sorusu sorulmuyordu ama artık durum değişiyor.
Günümüzde gelişen teknolojiyle beraber dizel otomobiller hala fazla talep görüyor. Ancak artık bazı ülkelerde yasak, bazı şehirlere girişleri de limitli. Çünkü yüksek emisyonları sebebiyle çevreye ciddi zararları var.
İlk çıkanlara göre şu anki dizel motorların emisyonları ve verimliliği kıyaslanamayacak kadar iyi olsa da hala emisyon konusunda benzini yakalayabilmiş değil. Çünkü mazotun içerisindeki kükürt kurum yapıyor. Yeni teknoloji motorlar bu kurumu da yakmak için özel sistemler yapsa da biriken bir kül mutlaka oluyor.
Benzinli motorlardan daha ekonomik, daha yüksek torklu olması sebebiyle dizeller tercih ediliyordu. Son dönemde benzinli motor teknolojisindeki gelişmelerle neredeyse dizel ekonomisi yakalandı.
Aynı ekonomi sağlanmışken yüksek emisyonlu, gürültülü, karmaşık yapılı olduğu için bozulma ihtimali daha yüksek olan bu motorların kullanılmasında bir mantık da kalmadı. Neden dizel araçlar kullanılmaması gerektiğiyle ilgili argümanlar her geçen gün artıyor. Bu yüzden artık elektrikliye tamamen geçiş sürecinde alternatif olarak sadece benzinli motorları kullanacak gibiyiz.
Dizel motorlarda marka farkı var mı?
Dizel otomobil almaktaki amacımız daha az yakıtla daha uzun km gitmek olduğu için ilk dikkat ettiğimiz hususlar yakıt ekonomisi ve dayanıklılık. Bu anlamda en iyiyi bulmak için her markanın dizel motorunu ayrı ayrı incelemek zorunda kalıyoruz.
Aslında işin temelinde bu motorların çalışma prensibi aynı fakat her markanın dizel motoruna verdiği isim ayrı. Bu da markaların ufak geliştirmelerinden kaynaklı patentlerinden dolayı. Burada aslında markaya göre değişen husus dayanıklılık.
Çünkü yeni nesil dizel motorlar çok yüksek basınç altında çalışıyorlar. Bu basıncı dizginlemek ve motoru sağlıklı çalıştırmak için özel koruma metotları gerekiyor. İşte bu noktada markanın önemi ortaya çıkıyor.
Örneğin Renault dizel motoruna dCi adını vermiş. 1.5 dCi motor dünyada en çok üretilen ve en sağlam dizel motor olarak ünlenmiş. Çalışma prensibi diğer marka motorlarla aynı olsa bu ünü kazanması Renault‘un patentli teknolojileri sayesinde gerçekleşiyor. Ve bu motoru Mercedes-Benz ve Nissan da kullanıyor.
Renault dCi, BMW d, Mercedes-Benz CDI ve d, Hyundai CRDI, Peugeot HDI, VW grubu TDI, Opel CDTI, Fiat Multijet, Toyota D-4D Honda I-DTEC dese de aslında hepsi aynı prensiple çalışan motorlar.
Bu prensibe göre çok yüksek basınçlı havaya birden fazla püskürtme yapılıyor. Sonucunda ise yüksek güç, daha az tüketim ve emisyon sağlanıyor. 2008 sonrası tüm dizel motorlarda durum bundan ibaret.
2002 yılına kadar tüm dizel motorlar ilkel mekanik sistemle daha verimsiz ve gürültülü çalışıyordu. 2002 itibariyle Volkswagen Grubu hariç tüm markalar az önce bahsettiğim verimli sisteme geçiş yaptı. Volkswagen Grubu ise kendi teknolojisini kullanmayı tercih etti ancak bu sistemin herhangi bir avantajı yoktu. Bu yüzden 2008’de o da tüm dünyanın kullandığı sisteme geçti.
Yani 2002-2008 arası Volkswagen Grubu motorlar daha gürültülü ve yüksek emisyonlu.
Dizel motorun sorunları neler?
Emisyonu düşürmek için dizel motorlarda bir partikül filtresi var. Bu filtre yanma sonrası oluşan kurumu egzozdan dışarı atılmadan tutup hapsediyor. Böylece bu zararlı parçacıklar doğaya salınmamış, emisyon düşürülmüş oluyor.
Partikül filtrelerinin giriş ve çıkışlarındaki sensörler filtreden geçen havanın azaldığını tespit ederse filtrenin dolduğunu anlıyor hemen rejenerasyon sistemi devreye giriyor. Motor devri yükseltiliyor, sıcak egzoz gazıyla biriken kurum yakılıyor.
İş bununla da bitmiyor. Filtrede biriken kurumlar rejenerasyonla bir yere kadar temizlenebiliyor. Bir süre sonra filtre tamamen tıkanıyor. Araç hava çıkaramadığı için çekişten düşüyor, motor sıkışıp başka büyük arızalara yol açabiliyor.
Tamamen tıkanan filtreyi servisler aracı bilgisayara bağlayıp özel bir çalışma şekliyle temizliyorlar. Araçta uyarı gidiyor temizlendi zannediliyor ancak kısa süre içinde aynı sorun tekrar görülüyor. Tek ve kesin çözüm filtrenin sökülüp özel makinelerde kimyasalla yıkanması. Bu da ayrı bir maliyet ve zaman kaybı.
Tüm bu karmaşık sistemler ve sarf edilen efor sadece dizel motorun emisyonunu düşürebilmek için. İnsan bu kadar şeye ne gerek var demeden edemiyor.
Sonuç
Her marka başka ad taksa da dizel motorların sistemi, avantajı sorunları da günümüzde aynı. Markalar kendi iyileştirmeleriyle daha sorunsuz dizel motorlar yapabiliyorlar ama emisyonu sıfıra indiremiyorlar.
Benzinli motorların gelişimi, hibrit ve elektrikli modellerin artmasıyla dizele alternatif çoğaldı ve dizelin gereği kalmadı. Sadece benzini ucuz satarak bile bu kadar dizel geliştirmesine sorununa uğraşına gerek kalmazdı belki de. Neden dizel? Sorusuna verecek daha az cevap olurdu.
Unutmayalım ki -otomobiller için- dizel tercihinin asıl sebebi torktan ziyade yakıt ekonomisi. Benzinin mazottan ucuz olduğu bir ülkede kimsenin dizele dönüp bakacağını düşünmüyorum. Neyse ki elektrikliler gelecek ikisini de bitirecek daha temiz çevrede yaşayacağız daha sorunsuz ekonomik ve güçlü otomobiller kullanacağız.
Ancak elektrikli araç bataryaları üreten fabrikalar da çok yüksek emisyonlara ulaşıyorlar. Bu da başka bir yazının konusu.
Yazıdaki bilgilerin çoğunu Onno Usta vermiştir. Daha detaylı bilgi için şu videoyu izleyebilirsiniz: https://www.youtube.com/watch?v=1LGuiECiuoI&t=1099s
Bir Cevap Yazın