İnternette nezaketin ve kibarlığın kalabalıklarca zayıflık olarak görüldüğüyle ilgili çok sayıda yorum var. Bu tür şeyleri internette dile getirmek daha kolay sanırım. Ayı olanın, kaba saba davrananın daha ciddiye alındığı ya da sözünün daha çok dinlediği doğru olabilir mi? Bu tür soruları ben çok severim. “Hayır elbette.” demek ve buna inanmak isteriz. Son cümleyi bu konuyu kastederek söylemiyorum.
Duymak istediklerimizle gerçekler çeliştiğinde kendimizi kandırız. İyi bir bahne bulur ya da sonunda “bizim” gibi olanların kazanacağını düşünürüz. Savunma mekanizmalarıyla kendimizi ikna ederiz. Biraz zordur ama aşmak gerekir. Filozof kendisini, “hakikatin canını yakmayacağı şekilde” yetiştirmeye çalıştığını söylemişti. Hakikati canımızı yaktığı halde kabul etmek sanırım bir olgunlaşma işaretidir.
Nezaket meselesine gelince, kibar olmayı bir kere tanımlamak gerekir fakat konuyu bu sıkıcı tarafından ele almayacağım. Yine de bunu söylememin nedeni kibarlık ile pasifliğin ya da kibarlık ile başka olumsuz bir kelimenin karıştırılabilecek olmasıdır. Çok güzel bir yorum duydum bugün. Kibarlığın alıcısı olmadığı yerde neden kibarlık malını satmaya çalışıyorsunuz? “Kibarlığın değerinin bilinmediği yerde sizin ne işiniz var?” diyordu konuşmacı. Çok isabetli bir yorumdu fakat her zaman içinde bulunacağımız çevreyi seçemeyiz. Hatta çoğu zaman seçemeyiz. Bu varlıklı insanlara ya da birtakım şanslı insanların yapabileceği bir şeydir sanırım.
Otobüste, metrobüste, kendi aracımızda, apartmanda, iş yerinde, restorantta ister istemez diğer insanlarla aynı ortamı paylaşırız ve bazen sürtüşmeler çıkar ya da sürtmüşme ihtimali ya da bize kendimizi kötü hissettiren herhangi bir durum. İnsan olmanın gereği bunlar. Belki de çok fazla insanın aynı durumlara maruz kaldığını bilmek rahatlamamızı sağlardı. Arabayla ilk kez kaza yapınca ilk başta kötü hissetmek normaldir. Birçok şeyi sorgulamanız olasıdır. Tamir ettirmeye çalışırken birçok kaza yapan insanı görmek bir parça rahatlatır. Bilirsiniz zaten ama görmek başkadır.
Hayat çelik ellerle atılan zar olmalı
Atsız’ın şiiri böyle başlıyordu. “Anlamayız hayatı felsefeyle, ilimle; hayat çelik ellerle atılan zar olmalı.” Ne sert bir cümle fakat elbette şair bunu vatan için mücadeleyle ilgili olarak söylüyordu. İnsan ilişkilerinde böyle bir tutum elbette sürdürülebilir de değildir, mantıklı da değildir. Günlük hayat makul olmayı fakat pasif olmamayı gerektiriyor. Elbette başa bela almamanın ya da varlığımızın yok sayılmamasının garanti bir formülü yoktur ama sanıyorum makul olmak bizim için iyidir 🙂
Günlük hayatta cühela takımı kibar insanı ezik sanıyor diye hoşumuza gitmeyen bir durumda hemen sesimizi mi yükselteceğiz ya da kalabalık yerlerde kenar mahalle jargonuyla mı konuşmalıyız. Saçma sapan hareketlerle ortamı mı gerelim. Elbette hayır. Hatta bunlar küçük hesaplardır. Sakinliği korumak ve olmadığımız biri gibi davranmak ya da onaylamayacağımız bir davranışı kendimizin yapması ilkesel olarak doğru değildir. Bahsettiğim konuşmacıyı dinlerken bu tür durumlar kendi tutumumu düşünürken aklıma hepimizin bildiği güzel sloganlar geldi. Hepsinden önce gelen ise Mehmet Akif Ersoy’un şu güzel dizeleriydi. Benim açımdan olayı özetleyen dizeler bunlar.
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum
Sakin olmak, makul olmak iyidir fakat istenmeyen durumlara katlanmak da değildir. Bazen saçma sapan bir ortamda da kalınabilir. Bir kişi muhataplarına “bela” olduğunu ima edebilir. Birilerini korkuttuğundan bahsedebilir. “Hayırdır birader beni mi tartıyorsun?” diyeceğiz. Sanıyorum hayır. Sadece muhabbetten hoşlanmadığımızı ve bu saçmalıkları dinlemeye vakit ayırmak istemediğimizi belli etmemiz yeter. Hoşumuza gitmeyen bir durumda tavırlı şekilde ortamı terketmek yerine konunun hoşumuza gitmediğini bir şekilde belli etmek eğer ortam uygunsa muhatabımıza söylemek doğru yöntem olabilir. Elbette oluşan ortamın geçiciliğine ve kalıcılığına bağlı olarak değişebilir durum.
Bu arada konuyla ilgili aklıma gelen bazı sloganlar: “Diklenmeyeceğiz ama dik duracağız.” , “Ben kimsenin hakkını yemem kimseye de hakkımı yedirmem.” Son olarak Arçelik’in sloganı: “Dünyaya saygılı, dünyada saygın.” Evet bunlar güzel ve konuyla ilgili bence. Bu tür kibarlığın zayıflık olarak görüldüğü ortamlardan uzak kalmak ruh ve beden sağlığı açısından çok önemlidir, umarım kimse denk gelmez fakat hayat böyle değil. Keşke hayat Nesimi’nin dizelerinde anlattığı insanlarla dolu olsa hep. “Gül alırlar gül satarlar, gülden terazi tutarlar, gülü gül ile tartarlar, çarşı pazar güldür gül.” Yine de cühela için kendimizi mi bozacağız? Daima nazik olmalı, ilkesel olarak.
Bir Cevap Yazın