Nostalji: Eşyanın Ruhunu Aramak

Entropi, termodinamiğin ikinci yasası. Var olan her şey zamanla bozulur. Tabii bu dağılma ve bozulmayı engelleyecek enerji sisteme verilmezse. Evren içindeki her şeyler birlikte dağılıyor ya da başka bir forma bürünüyor. Perdeler düşüyor, bütün yapılanlar dağılma yolunda. Binalar, arabalar, telefonlar, kaldırım taşları vesaire. Entropi ya da eşyanın ya da insanın yok olması sosyal kurumlar için de geçerli gibi görünüyor.

Ay altı alemde değişmeyen bir şeylerin olup olmadığı çok tartışılmış, zaman harcanmış bir konudur. Geometrik şekillerin değişip değişmeyeceğine kafa yormuşlar mesela. Bir kare imgesi değişir mi? Değişmeyen, sabit bir şeyler aramak insana güvende hissettirdiğinden ya da izaha muhtaç başka nedenlerle insanın doğal bir eğilimi. Sabit bir şeylerin olması hayatı anlamlı hale getiriyor demek yanlış olmaz.

Ruh inancında insan için sabit olan değişmeyen bu sabit ruhtur. İnsan aklının sınır kavramlarından biridir ruh. Ne olursa olsun, kaç bedenden geçerse geçsin, dirildiğinde onu o yapacak olan sabit ruhtur. Yaş, kilo, deri rengi, zaman, cinsiyet vs önemli değildir çünkü o özün özündeki insanı o kişi yapan değişmezdir. Beni ben yapan şey. Doğanın zalimliği karşısında tutunabilecek bir şeydir bu. Buna zalimlik de denemez. Doğanın umursamazlığı ve hatta farkında olmayışına karşılık bir söylemdir.

Şeylerin Ruhu

Ruh arayışı bir şekilde eşyaya da sirayet ediyor olabilir. Sevdiğimiz kazağımızın ya da kravatımızın olması, arabamıza yönelik bir sevgi geliştirmemiz bununla ilgisizmiş gibi gelmiyor bana. Eşyanın ruhunun bir başka tezahürü ise sosyal kurumlar olabilir. Benedict Anderson Hayali Cemiyetler kitabında aslında milliyetçiliği, devletin bir kurgu ürünü olduğunu geçmişte bunun karşılığı olmadığını savunmuştu. Sosyal kurumlar için de durum farklı değildir.

İnsanların değerler sisteminde üst sıralara koyduğu bazı yapıların gerçekliğini daha doğrusu bir sabitinin olup olmadığını düşünelim. Bir siyasi partiyi tutmak, bir futbol takımı tutmak, hep aynı markanın aracını almak ya da bir sendikaya üye olmak…Nasıl da UEFA kupasını aldık cümlesi mesela. Bir takımın bütün futbolcuları zamanla değişir, stadı değişebilir, yöneticileri tamamen değişebilir. Ancak renkleri sabit kalır hatta o bile değişebilir fakat X ruhu dediğimiz şey değişmez. Buradaki X ruhu nedir?

Bir siyasi partiden ya da sendikadan vazgeçmek göreceli olarak daha zordur. “Ben on yedi senedir bu sendikadayım. Sendikamı değiştirmem.” Yukarıdaki örnekte olduğu gibi aslında on yedi senede ilgili sosyal kurumda belki de değişmeyen tek şey isimdir fakat birey geçmiş on yedi senesini bir şekilde orayla ilişkilendirmeye devam eder. Aradığımız veya tutunduğumuz şey aslında o yapıya verdiğimiz emektir daha ötesinde ise gençliğimizdir.

Nostalgia

Şeylere yönelik bağlılığın sanallığının önündeki engel onlara ruh atfetmemizdir. Bu ruhun kaynağını aradığımızda Eski Yunanca bir kelime olan eve dönme isteği, eve duyulan özlem olarak karşımıza çıkıyor fakat kelimenin taşıdığı anlam zamanla zenginleşerek eskiye dönme isteği, eskiye duyulan özlem haline gelmiş. TDK eski güzel zamanlara duyulan özlem ve değişime karşı duyulan korku olarak açıklamış nostalji kelimesinin anlamını. Kelimenin farklı dillerdeki anlamlarını takip ettiğimizde nostalji ve ruh kelimesinin aynı ruh halinden doğan kelimeler olduğunu düşünmek çok yanlış olmayacaktır.

Geçmişte aradığımız yine kendimiz ve o eski mutlu zamanlarımızdır. Çocukluk günlerimizi çürüyen belleğimize rağmen hep güzel hatırlarız. Gerçek sanatçıların sezgileri ile yakaladığı da sanırım budur. Eşyanın ruhunu yani gençliği yani çocukluğu arayış. Belki de daha öncesini. Cahit KÜLEBİ’nin İstanbul şiiri nostalji duygusunun derinleri hakkında bize fikir verir.

Şeylerin ruhunu aramak, yok olan bir dünyada sabitler yaratmaya çalışmak insanın kendi imdat çığlığından kurtulma çabasının bir sonucudur. Sosyal kurumları ve hatta bireyi umut ve inançla var ederiz. Sabitler eşyayı dahası bizi anlamlı kılar. Eğer biz körler bu yer bu gök ve bu yıldızların boş olduğunu göremiyorsak ve alacağımız nefes de boşuna ise bile bu durmadan kurulup dağılan evrende yine de var olan ve peşine düşmeye değer tek şey çığlığa kulak vermek olacaktır sanırım.

Bir Cevap Yazın

Diğer 1.068 aboneye katılın
%d blogcu bunu beğendi: