Ortam mesajın kendisidir anlamına gelen “The medium is the message” cümlesi, Kanadalı bir iletişim kuramcısı olan Marshall McLuhan’ın bir mesajı aktarmakta kullanılan mecranın çok önemli olduğunu vurguladığı teorisinin özü. Bu söz, mesajın (içeriğin) verildiği ortamın, (sanal ortam dahil) mesajın içeriği kadar, hatta mesajdan daha önemli olduğunu anlatmak için söylenmiş.
Bir içeriği, örneğin bir reklam veya bir partinin kitlelere iletmek istediği bir mesaj, iletirken kullanılan mecra dinleyiciye bir şeyler söyler. Aynı içerik televizyonda, radyoda, Youtube’da, Twitter’da ya da Tiktok’ta verildiğinde ortama göre içeriğin anlamı ve algılanışı değişecektir. Mecranın ruhu ile marka arasında bağlantı kurulacaktır. Aynı içeriğe yönelik duygu, tutum, anlam ve dikkat değişecektir. Sms ile iletilen bir içerik içeriğe olumsuz bir anlam katabilir ya da televizyonda verilen bir reklam dikkate değer bulunmayabilir.
Marshall Mc Luhan bu sözü iletişim ve reklamcılık alanıyla ilgili söylemiş olsa da bu yazıda ortam mesajın kendisidir sözünü biraz bağlamının dışına taşıyarak günlük hayatımızdaki ortamlara ve bunların bizi nasıl etkilediğine getireceğim. Çok eskilerden beri insan davranışlarını etkilemek için çeşitli yöntemlere başvurulmuştur.
Eski Roma’da da mekanın mesaj iletme işlevinden faydalanılmıştı. Oluşturulan ortam, ortamdaki insanlara bir mesaj iletir. Ortamın ilettiği mesaj asıl mesajı ortaya koyar ve sözle verilen mesajdan daha önemlidir. İçeriğin ne kadar doğru olduğu ya da içeriği verenin asıl düşüncesi ortamda gizlidir. Ortam mesajın kendisidir sözüyle ilgili günlük hayat örneklerine geçmeden önce Emrah Safa Gürkan’ın konuşmasında bahsettiği şu oturma biçimlerine yani ortamlara bakalım:
Görselde İngiltere kabinesi ve Türkiye’deki MGK toplantıları var. İngiltere kabinesinde ortam herkesin herkesle iletişim kurabileceği şekilde tasarlanmışken Türkiye’de iletişimin tek taraflı olmasının istendiği bir ortam oluşturulmuştur. İstişare mi yoksa itaat mi? Oturma düzeni, kürsü olması, kürsünün yeri ve diğer ayrıntılar bize asıl mesaj iletmektedir.
Hitler’in Odası
Hitler’in bir odasıyla ilgili bir arkadaşımdan şunu dinlemiştim. Oda, giren kişiyi girer girmez etki altına almak, iradesini kırmak ve ikna edilmeye uygun hale getirmek için tasarlanmış. Tek pencereli odanın girişi en sağda fakat Hitler’in koltuğu tam çaprazında sol köşede ve yerde I__ şeklinde kan kırmızısı halı varmış. Odaya giren kişi çapraz mı gitsem halıyı mı takip etsem diye tereddüde düşsün diye yapılmış bu. Başta kafası karışan ziyaretçi Hitler’in karşısındaki alçak sandalyeye oturur, bu çevresi boş cılız bir koltuktur ve ziyaretçi oturduğunda başı cam hizasındadır. Bu onda güvensizlik duygusu oluşması içindir. Elini kolunu koyacak yer bulamaz, Hitler güvenilir bölgede ve yüksekteyken ziyaretçi suikaste açık haldedir… (Mekan tasarımı olarak Hitler’i fazlasıyla aşan monarklar da vardır tabii.)
Oda hakkında birkaç tam hatırlamadığım ayrıntı da vardı ama burada önemli olan ortamın ziyaretçiye verdiği mesajdır. Hitler ikna olacak ya da ikna edilmeye izin verecek biri değildir. Hitler başka bir şey söylese de ortam bunu haykırır. Parlemento sözcüğü “konuşma” kelimesinden gelir fakat diktatör dili emre indirger. Konuşma tek taraflı olur. Karşı tarafın ona söyleyeceği her şey bahane ve uydurmadır diktatör için. (Byung-Chul Han)
Günlük hayatta ortam
Bir mekana girdiğimizde ise dans mı edeceğiz, sohbet mi edeceğiz yoksa resmi bir yemek mi yiyeceğiz anlarız. Eğer etrafta okey takımı varsa bile ortamın mesajı farklıdır. Hem okey takımı hem de iskambil kartları varsa mesaj daha da farklıdır 🙂 Eğer ortamda masalar birbirine mesafeliyse, kitaplık varsa ve garsonlar şıksa verilen mesaj yine farklıdır.
Mekan tasarımları eşsiz örneklerle doludur. Alış veriş merkezleri, oteller, kumarhaneler, mağazalar bir mantığa ve işleve göre düzenlenmiştir. Oturmanız için koltuk ya da bank olmaması tesadüf değildir. Merdivenlerin yeri, binanın havalandırması ve ışığı, mobilyalar özenle ve amaca yönelik seçilmiştir.
Günlük hayatta bir konferansa veya eğitime katıldığımızda ortamdan konuya ve bize verilen önemi çıkarabiliriz. Gittiğimiz yerde garsonlar etrafta dönüyor, masalar şık, ikramlar sınırsızsa değerlendirmemiz farklı olur. Fakat sıradan bir konferans salonuna veya özensiz bir ortama toplandıysak konuya ve konuklara verilen değere dair izlenimimiz farklı olur. Bunlar tabii çok bilindik ve göz önünde şeylerdir. Çok görünenden yola çıkarak az görünenleri de fark etmek mümkün olabilir.
Finlandiya’da okullarda öğrencilerin halka ya da farklı bir şekilde oturduğunu görürüz. Halka şeklinde oturmuş 4-5 grup öğrenci bir şeyler için uğraşırlar. Öğretmenler de grupları dolaşarak süreci izler. Klasik sınıf düzeninde ise tüm sıralar öğretmene çevrilmiştir ve öğretmeni izlerler. Öğretmen aktif öğrenci pasiftir. Buradaki ortamlar dersin nasıl işleneceği, öğretmenin ve çocukların konumu hakkında mesaj verir. Bir ortam öğrenci merkezliyken bir sınıf öğretmen merkezlidir. Öğrenci sürecin katılımcısı ya da izleyicisidir. Bir ortam öğrenciye işbirliği yap mesajını verirken diğer ortam sessizce izle ve kaydet mesajı vermektedir.
Sadece girdiğimiz mekanlar değil ortamdaki durum da mesaj hakkında bilgi verir. Örneğin daha üst düzey bir yönetici, bir alt yöneticinin yanında sorunlarınız veya eskikleriniz olup olmadığını sorarsa aslında sizden gerçek bir cevap beklemiyordur. Gerçekten sorunları ve eksikleri merak ediyor olsa herkesin içinde özellikle de yöneticinin yanında sormazdı. Oluşan ortamda beklenti beğeni ve onaydır.
Ortam mesajın kendisidir ve her ortamda bu mesaj az çok bellidir.
Bir Cevap Yazın