İktidarın halka belli düşünceleri benimsetmeye başlaması modern çağ ile başlayan bir süreç değil. Devletler ellerindeki imkanları halkın duygu ve düşüncelerini etkilemek için kullanmışlardır. Radyo ve televizyondan önce de hikayelerle, söylentilerle propaganda işi yapılıyordu. Osmanlı Devleti’nde de propaganda vardı. Tırnova Cadıları olayı bunun eşsiz bir örneğidir.
Tırnova Cadıları hakkındaki aşağıdaki alıntılar ve yorumlar Reşat Ekrem Koçu’ya aittir. Tırnova cadıları hakkındaki bu bilgi ve değerlendirmeleri Yeniçeriler kitabının sonunda yer almaktadır. İşte yazarın aktarımı:
Tırnova cadıları Vakai Hayriye’den yedi sene sonra, hicrî 1249, miladî 1833 yılında, o zamanlar Türk idaresinde bulunan Bulgaristan’ın Tırnova kasabası kadısı Ahmed Şükrü Efendi, bu kasabada geçen ve kolayca inanılmaz bir vakayı resmî bir yazıyla hükümet merkezine bildirmiş ve bu yazı yine o zamanlar devletin resmî gazetesi olan Takvimi Vekayinin 19 rebiülevvel 1249 tarih ve 68 numaralı nüshasında neşredilmiştir.
Önce bu yazıyı okuyalım.
Tırnova Cadıları
“Tırnova’da cadı türedi. Gün battıktan sonra evlere musallat olmaya başladı. Zahireye dair un, yağ, bal gibi şeyleri birbirine katar ve kâh içlerine toprak karıştırır. Evlerin yüklüklerinde bulduğu yastık, yorgan, şilte ve bohçaları didikler, açar ve dağıtır. İnsanların üzerine taş, toprak, çanak, çömlek atar. Birkaç erkek ve kadının da üzerine saldırmış. Tecavüze uğrayanlar çağrıldı, soruldu: – Üstümüze sanki bir manda çökmüş sandık!.. dediler. Bu yüzden iki mahalle halkı evlerini bırakıp başka taraflara kaçtılar. Kasaba halkı bu işlerin cadı denilen habis ruhların eseri olduğunda ittifak etti.
İslimye kasabasında cadıcılıkla tanınmış Nikola ismindeki adam Tırnova’ya getirildi ve 800 kuruşa pazarlık edildi. Bu adamın elinde resimli bir tahta vardı. Mezarlığa gider, tahtayı parmağı üzerinde çevirirmiş, mahut resim hangi mezara bakarak durur ise cadı o mezardaki ruhi habis imiş; hani o mezara gömülmüş olan mevtanın ruhu habis ruh olmuş imiş. Büyük bir kalabalıkla mezarlığa gidildi. Cadıcı Nikola resimli tahtayı parmağı üstünde çevirmeye başlayınca resim sağlıklarında Yeniçeri Ocağı’nın kanlı zorbalarından Ali Alemdar ile Abdi Alemdar’ın mezarlarına karşı durdu. Mezarlar açıldı. İki şakinin cesetleri yarım misli büyümüş, kılları ve tırnakları da üçer dörder parmak uzamış bulundu. Gözleri de açıktı, kan bürümüş kıpkırmızı, gayet korkunçtu. O gün mezarlığa gitmiş olan bütün kalabalık bunu gördü.
Abdi Alemdar ile Ali Alemdar sağlıklarında her türlü fesadı irtikâp etmiş, cana kıymış, mal yağmalamış, ırza namusa tecavüz etmiş; ocakları lağv edildiği zaman her nasılsa yaşlarına riayet olunarak cellada verilmemiş, ecelleriyle ölmüşlerdi. Sağlıklarında yaptıkları yetişmemiş gibi şimdi de halka ruhi habis birer cadı olarak musallat olmuşlardı. Cadıcı Nikola’nın tarifine göre bu habis ruhları def etmek için mezarları bulunup cesetleri çıkarıldıktan sonra cesetlerin göbeğine birer ağaç kazık çakılır ve yürekleri kaynar suyla haşlanır.
Ali Alemdar ile Abdi Alemdar’ın da cesetleri mezarlarından çıkarıldı, göbeklerine birer ağaç kazık çakıldı ve yürekleri bir kazan kaynar suyla haşlandı, fakat hiç tesir etmedi, Cadıcı, Bunları yakmak lazım gelir’ dedi. Bu hususta şeran da izin verilebileceğinden ruhsat verildi ve iki şerir yeniçerinin mezarlarından çıkarılan cesetleri mezarlıkta bir odun yığını üzerine konularak yakıldı. Çok şükür kasabamız da cadı şerrinden kurtuldu… “
Resmi gazetesinde böyle bir haberin çıkmasının maksadı nedir?
Kolay inanılır şey değildir. Fakat bir kadı efendinin kaleminden çıkmış ve devletin resmî gazetelerinde neşredilmesi çok manalıdır. Biz bu cadı meselesini şöyle tefsir edeceğiz: Vakai Hayriye, aslında, takılan isim ölçüsünde çok büyütülmüş bir kıyamdır, birtakım çapaçul, yalın ayaklı sefil ve perişan yeniçerinin ihtilal adı verilen nümayişi, Yeniçeri Ocağı’nı kaldırmak için pek güzel bir sebep addedilmiştir ve ayaklanan o bir avuç serseriye eldeki bütün kuvvetle hücum edilmiş, yeniçeri olup da kendi halinde, namus erbabından kimselerin dahi kendilerini kurtaramayacağı bir imha, katliam yoluna gidilmiştir.
Yeniçeri ocağının lağvından sonra girişilen imha hareketi padişaha karşı amme nefreti yaratmıştır. Halkın nazarına bu katliamı haklı göstermek propagandasında devam edilmiş, dirilerden sonra da ölülerle uğraşılmıştır. Mezarlıklarda yeniçeri kabirlerinin taşları kırılmış, Tırnova’dan da böyle cadı vakası haberi getirilmiştir.
Buradaki örnekte görüldüğü gibi devlet yöneticileri halkta Yeniçeri algısını değiştirmek için böyle bir hikayeye başvurmuştur. Tırnova cadıları Osmanlı’da yapılmış bir propaganda çalışmasının örneğidir. Medya ve algı konusunda benzer bir yazı için buraya göz atabilirsiniz.
Bir Cevap Yazın