Bu soru ekseninde hem dünya edebiyatında hem de Türk edebiyatında birçok tartışma yapılmış, polisiyeyi tür olarak kabul edenlerin yanında küçümseyenler de olmuştur. Böyle bir tartışmanın açılımlarına geçmeden önce polisiye nedir/ne değildir, nasıl adlandırılmıştır, dünya edebiyatında nasıl başlamış, Türk edebiyatındaki gelişimi nasıl olmuştur sorularına cevap arayalım.
Polisiye roman nedir/ne değildir?
Öncelikle polisiye roman, üç ana temel üzerine kurgulanmış ve “katil kim” sorusuna cevap arayan bir romandır. Bu üç ana temel unsur ise katil, maktul, dedektif. Bu tarz romanlarda her şeyden önce bir suçun işlenmesi gerekir. Suçlu veya katil bir cinayet işlemeli ve cinayetin izlerini kendince gizlemelidir. Bu cinayeti çözmeye kendini adayan dedektif de ipuçlarını toplayarak adım adım katili bulmalıdır. Bu üç ana unsur üzerine temellenen ve merak duygusunu her sayfada diri tutup gizem oranını zirveye taşıyan eserler genelde polisiye roman olarak belirlenir. Peki, bu romanlar için sadece polisiye ismi mi kullanılmıştır?
Polisiye romanlar daha önce nasıl adlandırılmıştır?
Polisiye romanların adlandırılması aslında okurda bıraktığı duygular ekseninde bir adlandırma şeklini benimsemiştir. Bu tarz romanlar bir gerilim yarattığı için önce gerilim romanları olarak anılmış, bir gizem etrafında şekillendiği için de gizem romanları adlandırılması yapılmıştır. Romanın çekirdeğinde bir suç ve cinayet olduğu için de suç veya cinayet romanı olarak adlandırılan polisiye, iyi tarafın sembolü olan dedektife istinaden dedektif romanları olarak da anılmıştır.
İlk polisiye eserleri hangisidir?
İlk polisiye için iki farklı görüş bulunur. Aslında polisiyeler daha da geriye, destanlardan efsanelere, hatta mitlere kadar götürülür. Çoğu anlatıda polisiyeye dair izler bir şekilde vardır. Bu izler sayılmazsa bazı araştırmacılar Edgar Allan Poe’nun Morg Sokağı Cinayeti’ni kabul ederken bazı araştırmacılar William Shakespeare’nin Hamlet’ini ilk eser olarak kabul eder. Edgar Allan Poe, Morg Sokağı Cinayeti’nde işlenen bir cinayetin izini süren Auguste Dupin adlı dedektifin cinayeti çözme serüveni anlatır. Auguste Dupin aynı zamanda edebiyattaki ilk dedektif tipi olarak kabul edilir. Polisiye için üç ana unsurun üçünü de içinde barındırır. Yani ortada bir ceset, bu cesedin katili ve bu katili arayan bir dedektif vardır.
William Shaskespeare’nin Hamlet’ini ilk polisiye eser olarak kabul eden araştırmacıların temel dayanağı ise Hamlet’in öldürülen babasının katili bulmak için ipuçları toplaması gösterilir ancak Hamlet, polisiyenin amaçlarına yönelik yazılmamıştır. Günümüzde Türk polisiyesi denilince akla ilk gelen Ahmet Ümit de ilk polisiye eser olarak Morg Sokağı Cinayeti’ni kabul eder ama bu suç duygusunun, katil ve maktul anlatılarının her dinde anlatılan Habil ile Kabil olayına dayandığını belirtir.
Türk edebiyatındaki ilk polisiye eserler nelerdir?
Batı menşeili türlerin ilk olarak çeviri faaliyetleriyle girmesi polisiye için de değişmez bir kural olmuştur. Türk edebiyatındaki polisiye serüveni çeviri ile başlayıp adaptasyon ve taklitlerle devam etmiştir. Bu bağlamda polisiye tutkunu II. Abdülhamit’in o gizemli kütüphanesinden bahsetmek gerekir. Bu kütüphanede II. Abdülhamit’in özel olarak tercüme ettirdiği bir polisiye koleksiyonu vardır. O dönemlerde cinai roman olarak anılan polisiye romanın bizdeki muharriri Ahmet Mithat Efendi kabul edilir. İlk polisiye romanımız ise 1884 yılında yazılan Esrar-ı Cinayât’tır. Bu romanda polisiyenin üç ana unsuru da bulunur. Romanda 4 maktul vardır ve cinayetleri işleyen katilin izini ise hafiye Osman Sabri Efendi sürmektedir.
Asıl mesele: Polisiye roman türü müdür değil midir tartışmaları
Polisiye romanların bir roman türü olarak kabul edilip edilmemesi hem dünya edebiyatında hem de Türk edebiyatında tartışılagelmiş bir konudur.
Polisiye romanlar, uzun bir süre kendini kabul ettirememiş ve çoğu zaman diğer romanların gölgesinde kalmıştır. Bunun en önemli sebeplerinden biri ana akım olarak kabul edilen Realizm, Romantizm veya Natüralizm gibi akımların öngördüğü romanlar adeta soylu sayılması, polisiye, macera, fantastik gibi romanların ise avam sayılmasıdır. Hitap ettiği okur bazında da polisiye boş vakitleri doldurmak için okunan gelip geçici yazılar olarak kabul edildiği için klasik romanların yanında sayılmamıştır. Böyle bir kanıyı tetikleyen en önemli unsur ise Amerika’da polisiye anlatılarının ilk olarak ucuz kâğıtlara basılıp sadece kar amacı güdülmesidir. Bu hikâyeleri “dime novels” adı verilmiş ve on paralık öyküler olarak satılmıştır.
Eleştirilen, kabul edilmeyen bu romanlar üzerinden bir yok sayma çabası da başlamış, polisiye romanlar için gençleri yoldan çıkarıp suça sürükleyen teşvik edici bir unsur olarak görülmüş ve lanetli oldukları düşünülmüştür.
“Katil kim” sorusunun cevabını aramaya yönelik kurgulanan polisiye romanlar Türk edebiyatında da çoğu zaman edebiyat dışı sayılmıştır.
Suut Kemal Yetkin bunun sebeplerini “On beş, yirmi yıl öncesine gelinceye kadar polis romanı insan duygularına ilgi göstermediği, çoğunluk kötü bir dille yazılmış olduğu için edebiyat dışı sayılmakta idi” diyerek gösterir. Aynı zamanda bu romanların yazınsal değerinin bulunmadığı ve yalnızca vakit geçirmek maksadıyla okunduğu ileri sürülür.
Bu eleştirilere karşı çıkan Kurthan Fişek, her polisiyenin aynı sayılıp faturayı tüm polisiye romanlara kesmenin yersiz olduğu belirtir. Ona göre kötü ve değersiz polisiye romanların olduğu gibi iyi ve değerli polisiye romanlar da vardır. Sırf yazınsal bir değeri olmadığı gerekçesiyle bu romanların roman türü olarak sayılmamasına karşı çıkar.
Ahmet Ümit de bu romanların yalnızca boş vakitleri geçirmek için okunduğu iddialarına “Polisiyenin Vazgeçilmez Keyfi” adlı yazısında “hoşça vakit geçirirken bilgilendiren, eleştiren ama hepsinden zekâmızı alttan alta sınava çekerek düşünmeyi özendiren bir edebiyat türü” sözleriyle cevap verir ve bu kurmaca metinlerin bir tür olduğunu ifade eder. Ümit, “Polisiye Edebiyatın Piçi Değil Kremasıdır” adlı röportajında polisiye romanların amacından bahseder ve aslında asıl amacın yanlışı da göstererek suçla kalemle de olsa mücadele etmek olduğunu belirtir. Polisiye romanlar tıpkı fantastik romanlar gibi, tıpkı bilim-kurgu romanları gibi, tıpkı korku romanları gibi bir roman türüdür çünkü değişerek gelişmiş, edebi bir kaygıyla yazılır olmuş ve bir kültürü yansıtır olmuştur.
Bir Cevap Yazın