Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde Geçen Saatler

Mübarek ve Diğerleri

Tanpınar, Saatleri Ayarlama Enstitüsü romanında farklı bir üslup kullanmış vermek istediği mesajı ironi yoluyla okura sunmuştur. Ahmet Hamdi Tanpınar, Azra Erhat ile yaptığı röportajında  ‘’Şahsı nasıl buldunuz ?’’ sorusuna cevap verirken romanı neden ele aldığını da söylemiştir: Bulmadım, kendi geldi. Şehir saatlerinin birbirini tutmaması yüzünden vapuru kaçırdığım bir gün Kadıköy iskelesinin saatinin altında birdenbire onunla karşılaştım ve bir daha beni terk etmedi. Ondan kurtulmak için bu hikayeye başladım. Bütün eserlerim böyle olur. Onun içindir ki çok defa birisi tarafından anlatılır.

Eser ilk olarak 1954 yılında tefrikalar halinde yayımlanmış daha sonra 1962’de kitap haline gelmiştir. İlk baskısı 1962 yılında Remzi Kitabevinden  çıkmıştır. Sonrasında ise 1987-1999 yılları arasında Dergah Yayınlarından çıkmış ve 2000 yılından sonra ise Yapı Kredi Yayınlarından basılmaya devam etmektedir. Roman 1998 yılında Ahmet Çakır tarafından tiyatroya uyarlanmış ve bu uyarlama Yunus Emre Ödülü’nü almıştır. Ayrıca 2009’da Özgür Yalım uyarlamasıyla İstanbul Devlet Tiyatrolarında sahnelenmiştir.

Saatleri Ayarlama Enstitüsüiçindeki saat objesi, değisik benzetme ve sembollerle geçmiş, şimdi, gelecek zamanı anlatırken roman boyunca devam eden bozulmuş saatler de bozulmus kurumların, kaçınılmaz kaderlerin, şiddetli acı ya da başkaldırının bir simgesidir.

Zamanı ölçen saatle medeniyet arasında bir ilişki kuran Tanpınar, ayarı bozuk saatlerle “kaybedilen zaman”ı içsellestirerek, zamanı kurumların bünyelerine dağıtarak bir problemi yani iç huzursuzluğu eserlerinde sergilemeye çalışır.

…Ayarsız bir saatin hiçbir mazereti yoktur. O, korkunç bir günahtır. İnsanların vakitlerini israf ettirmek ve onları hak yolundan ayırmak için şeytanın başvurduğu çarelerden biri de… şüphesiz ayarsız saatlerdi.

s. 34

Tanpınar, saatleri romanın merkezine alarak toplumda meydana gelen yozlaşmaları bize gösteriyor. Düşün, Hayri İrdal! Aziz dostum! (Batı) saniyeyi bile ziyan etmez. Halbuki biz ne yazpıyoruz. Bütün şehir ve memleket ne yapıyor? Ayarı bozuk saatlerimizle yarı vaktimizi kaybediyoruz.s. 35. diyerek zaman kaybına dikkat çeker.

Romanda 4 tane saat bulunmaktadır.

Mübarek:

Bu saat bazen bir eşya gibi, bazen bir evliya gibi görülmektedir. Romanda Mübarek adeta kanlı canlı bir kimliğe bürünüyor. Ev sakinleri bu saate farklı anlamalar yüklüyorlar. Baba Müberak’e menhus –uğursuz- der. Çünkü saat ona yerine getiremediği vasiyeti hatırlatmaktadır.  Anne ise Mübarek diye bahseder. Böyle söylemesinin sebebi saatin kafasına estiği zaman çalışıp canı istediği zaman durmasıdır.

Annem onun bu ihtiyari hallerini hiç iyiye yormazdı. Ona göre bu saat ya bir evliya idi, yahut da onu iyi saatte olsunlar çarpmıştı. Bilhassa İbrahim Bey’in vefat ettiği gece, belki birdenbire en derin sesiyle vurmaya başlamasından sonra bu korku hepimizin içine yerleşti.  

s. 27.

Bunun yanı sıra Mübarek’teki değişim ile İrdal’daki değişim paralellik gösterir. Çatı katında unutulan saati Emine salona getirdiğinde İrdal’ın da adli tıptan ayrıldığını görürüz. Doktoru olması, ara sıra seyahate çıkması, Pakize’nin bayramlarda elini öpmesi onun şahsiyetleştiğini gösterir. Para, refah, kazanma hırsı hepimiz gibi onu da değiştirdi.s. 321.

Romanda Mübarek, Tanzimat öncesi ve onun tiplerini temsil ediyor. Dini, uhrevi, bir zaman var. Buradaki kişiler ise; Seyit Lütfullah, Abdüsselam Bey, Aristidi Efendi gibi Şark kültürünü devam ettiren kahramanlardır. Bu kişiler bilim ve akıl dışı şeylere inanıyorlar.

Masa Saati: Bu saat birincisi gibi dini ve uhrevi değildir. Tam aksine laik bir saattir. Halit Ayarcı, Dr. Ramiz ve Hayri İrdal saatin temsil ettiği karakterlerdir. Kurum olarak; Enstitü, İspirtizma Cemiyeti, Psikanaliz Cemiyeti, Sanat Severler Cemiyeti gibi kurumlardır. Bunlar eşikte olma halini yaşarlar. Modernlik uğruna yanlış düşüncelere yönelirler.

Koyun Saati: Pusulalı ve alafranga bir saattir. Mevcut ve gayrimevcut zamanların simgesidir. Üçüncü saat babamın koyun saati idi, pusulalı, kıblenümalı, takvimli, alaturka ve alafranga, mevcut ve gayrimevcut bütün zamanları sayan acayip bir saatti bu. Tek bir kusuru vardı. O da muhtelif marifetlerini bir tek ustanın layıkıyla tanımasına imkan olmamasıydı.s.27.. Bu saat Muvakkit Nuri Efendi ve Ahmet’i karşılamaktadır. Bir kez bozunca kolay kolay tamir edilemez.

Muaddel Saat: Bu saatin bütün parçaları yamalı bohça ayrı ayrı yerlerden gelir.  Nuri Efendi ve Ahmet’in dışındaki karakterler burada yer alır. Kurum olarak ise okul ve atölye dışındaki bütün kurumlar da buradadır. Nuri Efendi böyle esaslı tadillerle yeniden zaman arabasına koştuğu saatlere o devrin silahlarını kastederek hafif bir alayla ‘muaddel’ adını verirdi. Çünkü bu saatlerde zemberek, tulumba, çarklar her biri ayrı fabrikalardan, ayrı işçiliklerden gelmiş olurdu. Bu cinsten bir saati eline alıp da evirip çevirirken, ‘ Ne kadar bize benziyor… Tıpkı bizim hayatımız!’  derdi.s. 32.

Bir yanıt

  1. Çok güzel bir yazı olmuş. Çok beğendim. Ahmet Hamdi TANPINAR, özelikle adı geçen kitap benim de ilgi alanım içinde. Kitabın çok yorumunu okudum. Bir konu hakkında düşünürken kitaptan örnekler gelir aklıma sık sık fakat saatlerin de insanlar ile bir bağının olduğunu fark etmemiştim daha önce. Zaman felsefesi ve çalışma vurgusunun dışında bir şey bu. Teşekkürler yazı için.

Bir Cevap Yazın

Diğer 1.078 aboneye katılın