Sevmek Zamanı ve Bir Hayal

Sevmek Zamanı 1965 yılında Metin Ersan tarafından hem yönetmenliği hem de senarisliği yapılmış çağının ötesinde bir film. Bu yazıda filmin kendimce bir okumasını yaparken çağımızın bir fotoğraf karesi olma hayali üzerinden yazıyı ilerletmeye çalışacağım.

Sevmek Zamanı Filminin Konusu

Bir adada köşklerin tamiri, boyası kısaca bakımı ile uğraşan Halit( Müşfik Kenter) ve ustası ile girdikleri bir köşkte bir kadının resmini görürler. Halit bu resme aşık olur ve hergün bu resmi görmeye gelir. Bir zaman sonra bu resimdeki kadın yani köşkün sahibinin kızı arkadaşları ile köşe gelir ve Halit’ in bu resme pür dikkat baktığını görür ve bu olay ilgisini çeker. Meral (Resimdeki kadın) Halit’ ten hoşlanır ama bu Halit’ in ilgisini çekmez. Daha sonra bu ikili arasında çeşitli olaylar gelişir.

Film Üzerine Bazı Okumalar

Film üzerine okuduğum yazılarda veya izlediğim videolarda genelde bu resme aşık olma hikayesini ilahi aşka yönelme olduğuna dair yorumlar gördüm. Fakat benim gördüğüm kadarıyla ilahi bir aşktan ziyade Halil’in resimde bulduğu o şey koşulsuz kabüldü. Her ne olursa olsun o masum bakışta kendisine karşı bir beklentiye girmeden bir koşulsuz kabul vardı. Peki ilahi aşkta koşulsuz kabul her durumda mümkün müdür? Filmin yönetmeni ve senaristi olan Metin Erksan eğer bu ilahi aşkı vurgulamak istese bu konuda bize daha belirgin ipuçları bırakırdı diye düşünmekteyim. Koşulsuz kabulle ilgili filmde şöyle bir diyalog geçmektedir.

Halil: Resminle benim aramdaki bir durum, seni ilgilendirmez. Ben senin resmine âşığım.

Meral: İyi ama âşık olduğun resim benim resmim. İşte ben de buradayım, söyleyeceklerini dinlemeye geldim.

Halil: Resmin sen değilsin ki. Resmin benim dünyama ait bir şey. Ben seni değil resmini tanıyorum. Belki sen benim bütün güzel düşüncelerimi yıkarsın.

Meral: Bu davranışların bir korkudan ileri geliyor.

Halil: Evet. Bu korku sevdiğim bir şeye ebediyen sahip olmak için çekilen bir korku. Ben senin resmine değil de, sana âşık olsaydım ne olacaktı? Belki bir kere bile bakmayacaktın yüzüme. Belki de alay edecektin sevgimle. Halbuki resmin bana dostça bakıyor. Ve ebediyen bakacak.

Düğün ve Gölgelerin Dansı

Filmde ilgili çeken bir bir nokta ise Meral istemeden de olsa Başarla evlenmektedir. Düğün sırasında sadece Başar ve Meral görünür ve duvarda dans edenlerin gölgesi vardır. Diğer insanların sadece gölgelerinin gösterilmesi önemli bir ayrıntıdır.

Oldukça çarpıcı olan bu sahnede Meral oldukça hüzünlüdür ve gittikçe artan bir istekle düğünü terketmek istemektedir. Ötekiler içinde Meral kaybolmuştur, gerçek manada bir koşulsuz kabul yoktur orda. Sadece zengin ve yakışıklı bir kişi ile evlenmektedir. Başar için ise Meral sadece bir saplantı haline gelmiştir. Bunu ise Meral’ e merhametsiz bazı davranışlarında görmekteyiz.

Meral sadece toplumdan, ailesinden basit bir kabul gören bir eviliğin içerisindedir. Meral’in ait olduğu yer burası değildir. Nasıl ki insan ait olmadığı yerde gerçeklerin farkında daha çabuk varır Meral’ de bu gerçeğin farkına varır ve Halil’in yanına gitmek için düğünden ayrılır.

Koşulsuz Kabülden Nihai Değişmeze

Halil karekteri surette bulduğu koşulsuz kabülü filmde şu sözle başka bir noktaya götürür.

 “Sen dostlukların, aşkların kolay mı kurulduğunu, kolay mı sürdürüldüğünü sanıyorsun? Resminle ilk karşılaşmamızı dün gibi hatırlarım. Elbiselerim eskiydi, kirliydim, sakallarım uzamıştı. Birden bana iyilikle, sevgiyle bakan bir yüz gördüm. İnanamadım, ikinci kez zorlukla baktım resmine. Gene iyilik, gene sevgi vardı gözlerinde. Nihayet değişmezi bulmuştum. Resmin benim içime bakıyordu. Benim kendimi görüyordu. Bana hep dostlukla, iyilikle, sevgiyle baktı.”

Değişmez kavramı bu replikte çok önemli bir noktadadır ve bence filmin en can alıcı noktası da burasıdır. Hayatımızda bizimde bir değişmezin peşinde olduğumuz anlar elbette vardır. Kimileri ilahi bir güçte bulur bunu, kimileri gökyüzünün maviliğinde ve bazen Halil gibi karakterler ise değişmez olan bir sevgide.

Sevmek Zamanı filminin resme bakış açısından günümüzdeki bir fotoğraf karesi olma hayaline geçiş

Günümüzde fotoğraflarda çoğumuz sanki değişmezi arıyor gibiyiz. Yıllar geçse bile pişman olmayacağımız o sihirli kareyi arıyoruz. Aramak yetmiyor filtrelerinde yetmeyeceği gibi. Bir fotoğraf karesinde benliğimizi ortaya koymaya çalışıyoruz. Fakat bu genel olarak bir beğenilme çabasından öteye gitmiyor. Bir fotoğraf karesinde değişmez olmak istiyoruz. Peki ama koşulsuz kabul nerde kaldı?

Nihai değişmezi aramayacaksak bu değişmez biz olmalıydık ve artık nihai değişmezin kendimiz olduğunu düşünmeye başladık. Artık önemli olan biziz çünkü biz kendimizi değişmez olarak kutsamak istiyoruz. En öne kendimizi koymakta sakınca görmüyoruz. Bunun için biraz kadrajın dışına çıkıp gölgelerden sıyrılmak gerekir belki de.

In

Bir cevap

  1. Ben bu yazıyı ilk okuduğumda filmi tekrar izledim ama “koşulsuz kabul” ne demek çok anlamadım. İnsan bazı şeyleri ancak üzgünken anlayabilir. Dersim Dört Dağ İçinde türküsünü çok severim. Dinlerken bir şeyler kopar içimden o yüzden etkisi azalmasın diye nadir dinlerim. Ben bu ağıtın Ahmet Kaya’dan bir yorumunu dinledim. Sözleri farklıydı biraz. “Eli elimde olsun, kapı kapı dilenek.” diye bir dize vardı. Herhalde koşulsuz kabulü iyi anlatan bir cümle.

Bir Cevap Yazın

Diğer 1.068 aboneye katılın
%d blogcu bunu beğendi: