Ego ideali kişinin olmak istediği, olmayı arzu ettiği hali olarak tanımlanabilir. Fakat bu tanımı biraz geliştirerek ego idealini sinemaya ve insan yaşantısına uyarlamak çok uçuk bir fikir olmayacaktır. Öncelikle ego idealine Freud’un tanımıyla bakalım.
Ego ideali, ego yapısı içinde son derece önemli bir mekanizmadır ve kişinin olmayı arzuladığı görünümün imgesidir.[1] Freud’un kurama göre, kişinin olmayı arzuladığı var oluş biçimine ait olan, bilinçli ve bilinçdışı imgelerinden oluşan ve süper egoya yerleşmiş, mükemmel ya da bir ideal kendilik yapısıdır.[8,9]
Ego ideali kişinin olmak istediği, kafasında yarattığı imge ya da hedef ise bunun sinemada çok sayıda örneği vardır. Ego ideali ve sinema konusunu katman katman genişletelim. Sinemada ego ideali ayna sahneleri ile karşı karşıya gelebilir. Karakterin aynaya baktığında gösterdiği tavır, memnuniyeti veya üzüntüsü, onun ego ideali ile kendi kişiliği arasındaki ilişkiye dair bize ipucu verebilir. Sinemanın bizzat kendisinde ise Fight Club ego ideali üzerine harika bir örnek olarak kabul edilebilir.
Sinemada Ego İdeali
Fight Club filminde Edward Norton “Tyler” karakteriyle kendi ego idealini yaratmıştır. Tyler ona, “Hayatını değiştirmek, harekete geçmek için bana ihtiyacın vardı.” der. Bir başka sahnede ise senin görünmek istediğin gibi görünüyor, senin sevişmek istediğin gibi sevişiyorum.” der. Sinemada kullanılan “değişim” motifi de ego ideali ile ilgili olmalıdır. İlaç ya da deney sonucu değişen ve hayatı değişen karakterler bize ego idealini hatırlattığı için onları seviyor olabiliriz.
Limitless filminde baş karakter bir tutunamayanken tesadüf ederi aldığı ilaç sayesinde zekileşir ve hayatını yoluna koymaya başlar. İlaç aldıktan sonra zeki biri olur. Görünüşü ve tarzı da değişir. Ego ideali açısından önemli nokta eskiye göre büyük bir değişim olduğu halde “kişiliğin” aynı kalmasıdır. Bu açıdan karakterin aldığı ilaç sayesinde olmak istediği kişiye ulaştığını söylemek çok anlamsız olmayacaktır. Limitless ile benzer temaya dayalı başka filmler de vardır. Karakter bir durum sonucu olmak istediği kişiye ulaşır. Aslında izlediğimiz şey kişinin ego idealine ulaşmasıdır.
Ego ideali sadece filmdeki karakterin değişiminde kendini göstermez. Bir filmi sevmemizin önemli bir sebebi de orada özdeşleşeceğimiz bir karakter bulmak olabilir. Karakterlerini sevdiğimiz yapımları seviyoruz. Kendimizden bir şeyler bulduğumuz karakterle bağ kuruyoruz. Belki bir parça hayranlık. Ego idealimizi ekranda gördüğümüz için film daha çok dikkatimizi çekiyor olabilir. Marvel filmlerinin başarısının sırrı belki biraz “izleyiciyi” yansıtmalarıdır. Kusursuz karakterler ve çok sayıdalar. Herkes kendi ego idealini bu filmlerde buluyor olabilir. İzlediğin senin hikayen değil ama senin fantezin olabilir.

Günlük hayatta ego ideali
Eğer ego idealimize ulaşma fikri bizi heyecanlandırıyor ve mutlu ediyorsa neden onu sinema dışında da aramayalım? Ego idealimize yakın gördüğümüz kişilerin arasında kendimizi mutlu hissediyor olabiliriz. Onlarla konuşmak bize keyif veriyor olabilir. Neden bazı insanların yanında çok sıkılırız, onlarla bir şeyler paylaşmak istemeyiz de bazı insanların yanında neşemiz artar? Elbette bu sorunun onlarca sebebi olabilir. Ortak noktalar, koşullar vs.
Biriyle neden anlaştığımızın ya da vakit geçirmeyi sevdiğimizin bir sebebi de bu meseleyle ilgili olamaz mı? Ortak noktamız olan insanları seviyoruz. Benzer mizah anlayışı, aynı ilgi alanlarına sahip olmak, olaylara aynı gözle bakmak vs. Benzer kelimesini çok kullandım. Belki de o insanları bize benzediği için seviyoruzdur ve o insanlarda kendi ego idealimizden parçalar görüyoruzdur.
Son olarak; bir filmin başarısını ve beğenilmesini sadece bu konuya bağlamak tabii ki mantıksızdır. Ego idealinin sinema sevgisine ve insan ilişkilerine yansıdığıyla ilgili fikirler de tabii ki yoruma ve eleştiriye açıktır. Sanıyorum okuyucu zaten bunun farkındadır.
Bir Cevap Yazın