21 Aralık 2019’da ABD Başkanı Trump, Amerikan Uzay Kuvvetleri’nin kuruluşu için imza attı. Bu haberi televizyonda izlediğimde olası tehlikeleri düşünüp eyvah etmiştim. Aslında bu endişem yakın zamanda okuduğum Carl Sagan’ın (Cosmos adlı bir belgeseli de sunan ünlü astrofizikçi) Soluk Mavi Nokta kitabından hatırladığım bir pasajla ilgiliydi.
Camarinalılara benzeme ihtimalimiz
Sagan, Camarina Bataklığı ile ilgili hikayeyi anlatarak giriyor konuya. Her kıssada olduğu gibi bu hikayede de bir hisse var: Camarina Bataklığı hastalık üretiyordu ve Camarinalılar bataklığı kurutmaya karar verdiler. Oysaki kehanet böyle bir girişimi yasaklıyor ve sabretmeyi öğütlüyordu. Fakat kehanete boş verilip bataklık kurutuldu. Bunun ardından doğal bir kalkan görevi gören bataklığı aşan düşmanları tarafından Camarinalılar yok edildi. “Kaş yaparken göz çıkarmak” bu hikaye için kullanışlı bir deyim.
Biz Dünyalıların da Camarinalılar gibi bir takım endişeleri var. Meteor yağmurlarına maruz kalmak veya büyük bir astreotin dünyaya çarparak yaşamı ortadan kaldırması gibi. Uzay ajanslarınca gözlemlenen uzayda, bu tür olaylar gündelik bir olaymış gibi yaşanıyor peki ama dünyada neden yaşanmasın?
Tedavi hastalıktan daha kötü sanki..
Böyle bir tehdit üzerine hemen önlemler alınması gerekliliği ortaya çıktı. Hemen yakın uzaydaki asteroitlerin yörüngeleri belirlenmeli; olası çarpışma tehdidine karşı yörüngelerini saptırmaya veya dünya atmosferinde parçalanacak boyutlara getirmeye yarayan silahlar uzaya konuşlandırmalıydı. Elbette bu, silah şirketlerinin ağzının suyunu akıtmaya yeter bir meşru müdafaa hamlesi oluyordu.
ABD silah şirketleri böyle bir nükleer silah deneme fırsatını değerlendirmek isteyecektir. Ama onların “kötüye kullanılmayacak” vaatlerine nasıl inanbiliriz ki?
Şöyle diyebilirler, “ancak bir deli…” Ancak bu deliler sahiden var olurlar ve hatta siyasal iktidarı ellerinde bulandırabilirler: Hitler ve Stalin gibi.. Sagan şunu soruyor: “Uygarlığı tehdit eden teknolojiler biz insanlara emanet edilebilirler mi?”
Hem, Hiroşima Faciası yaşanmadan önce, yetkililerin özgüvenine bakarsak böyle bir facianın gerçekleşmesi olasılığı yoktu. Asteroit saptırma teknolojisinde de insanların özgüvenine rağmen bu tür riskler var. Ve bu riskler küresel çapta tehdit oluşturuyor.

Sagan tüm bu ihtimallerin yanında şunu da göz önünde bulunduruyor:
Sıkı bir emir-komuta hiyerarşisiyle, bilginin bölümlere ayrılmasıyla, genel gizlilik ve göstermelik bir hikayeyle, askeri bir ortamda kıyamet yaratacak emirlere itaat edilmeyeceğine güvenebilir miyiz?
Bütün bu negatif ihtimallere karşı bu tür teknolojilerin geliştirilmesi ve kullanılması için dünya siyasi örgütlerinin epey güvenilir olması gerekir. Sagan’ın önerisi, devletlerin birbirlerini denetleyeceği gayet güçlü siyasi ve uluslararası bir sistemimiz olmalısı yönünde.
“Bakın yaklaşıyor, yaklaşmakta olan, bakın yaklaşıyor…”
Fakat Sagan; dikkatli ve öngörülü olmasına karşın optimistik olmayı seçmişti. Devletlerin uzayı askeri anlamda kullanacak kadar cüretkar olacağını düşünmemiş veya düşünmek istememişti.
İnsanların yaşam alanı olan Dünya’nın bulunduğu uzay herkese ait olan, hiçbir devletin egemenlik kuramayacağı bir alan olarak uluslararası atlaşmalarda belirtilir.”
Oysaki dünyada yapılan savaşlar gelişen teknolojiyle beraber uzaya sıçramıştır.
Uzay Yarışı

Günümüzde uzay rekabetindeki en önemli rolleri üç büyük güç oynuyor: ABD-ÇİN-RUSYA.
SSCB uzay çalışmalarını başlatan ilk ülkeydi, onu ABD takip etti ve aralarında sürekli ve büyük bir rekabet başladı. Bu büyük rekabete hem siyasi hem ekonomik anlamda güçlenen Çin de eklendi.
Bunların yanında Avrupa ülkeleri, Irak, İran, Hindistan, İsrail gibi ülkeler de uzay çalışmalarıyla uğraşıyor. Aslında uzaya duyulan bu yoğun ilgi gelişen teknolojinin de yardımıyla uzayı kullanarak dünyada hükümranlık kurmakla alakalı.
ABD’nin 6. askeri kuvvet olarak kurduğu Uzay Kuvvetleri’nin amaçlarını anlamakta yararlandığım makalede çok anlaşılır biçimde aydınlatılıyor bu durum: Öyle ki makalede uzay, yeni savaş alanı olarak tanımlanmakta.

ABD-Çin- Rusya arasındaki dünyada oluşan küresel güç rekabeti uzayda da üstünlük kurmak amacıyla sürmektedir. Bunun için astropolitika kavramı kullanılıyor. Astropolitika: Bir devletin ulusal imkanları ile uzayın kontrolü arasındaki ilişkiye denilmektedir. Uzayın tüm kontrolünü ele geçiren bir devlet dünyayı da ele geçirebilecek bir gücü elde eder.
Uzayda kurulacak üstünlük, dünyada kara, deniz ve havada üstünlük sağlar.”
Bu doğrultuda Ruslar 2015’te ülkelerinin tehdit algılarına göre örgütlenme yapılarını vs. yeniden düzenlediklerini ve Atmosfer Uzay Gücü (Aerospace)’nü oluşturduklarını açıkladı.
Yİne Çin de 2015’te uzay, siber ve elektronik savaş görevlerini merkezileştirdi. 2018’de ise ABD, Amerikan ordusunda altıncı yeni kuvvet olarak uzay gücü oluşturmayı kararlaştırdı. 2019’da bunu yürürlüğe koydu.

ÇİN
Çin, dünyadaki gücünü pekiştirebilmek ve güvence altına alabilmek için uzayda hakimiyet kurmaya çalışıyor.
Bu doğrultuda uzay istasyonu kurarak, uzay bilimsel araştırmalar yapmayı ve kullanım teknolojilerini geliştirmeyi amaçlıyor. Böylece uzayda dişe dokunur faaliyetlerde bulunuyor. Bunlardan en önemlisi insanlı uzay istasyonunu 2011 yılında Dünya yörüngesine yerleştirmiş olması.
Uluslararası uzay istasyonunda Amerikan, Avrupalı ve Rus astronotlar ortak çalışırken Çin tek başına uzay istasyonu inşa etmiştir. İleride uzayda bir askeri üs kurma açısından bakılınca çok önemli bir olaydır bu.
Bu üsse Çin, insanların yaşayabileceği bir modül de ekledi. Bu modül ileride askeri komuta merkezi olarak da kullanılabilir pekala. Çin’in hızla artan uzay atılımları üzerine NASA, Ay’da insanların sürekli kalacağı bir üs kuracağını açıkladı (Şubat 2019).
Çin de 2025’te, Ay’da bir gözlemevi kuracağını açıkladı.
Bu atılımlar şunu gösteriyor: Uzay iki büyük gücün birbirini kontrol ettiği bir alan olmaya devam ediyor.
ABD
Bir devletin uzay gücünün en önemli göstergesi uzayın kontrolünü sağlamasıdır.”
Alıntıladığım söz ABD’nin yol haritasını çizmiştir. Uzayda egemenlik kurarak diğer devletler üzerinden hegemonya kurması amaçlanıyor.
Siyasi iktidarı elinde bulunduran günümüz delisinin imza atarak kabul ettiği strateji belgesinde “Güç yolu ile barışı sağlama” ehemmiyet verilen bir alan olarak belirtilmiştir. Tüm bu sebeplerle dış uzaydaki askeri faaliyetleri yürütmek amacıyla altıncı kuvvet oluşturulmuştur.
Uzayı kullanmanın dünya hakimiyeti açısından önemi
Uzaydaki bu hakimiyet yarışı bariz bir biçimde dünyadaki savaşların da yönünü belirlemektedir. Çin ve Rusya’nın teknolojik hamleleri uzay hakimiyet savaşında ABD’yi etkisiz hale getirerek savunma gücü oluşturmaktır.
Şuandaki gelişmeler uzayda bir savaşa yönelik değil de uzaydan faydalanarak dünyadaki sistemleri desteklemek düşman tarafın sistemlerini etkisiz hale getirmek şeklindedir.
Uzay silahları ve teknolojileri dünyada olup biten birçok savaşı ve stratejiyi yönlendirir. GPS’lerle vs. bilgi üstünlüğü sağlayan hakim devletler düşmanlarına karşı daha net başarılar elde etmişlerdir (Örn: Körfez Savaşı)
Bilgi güçtür.
Francis Bacon
Uydular kullanarak gizli dinlemeler ve izlemeler gerçekleştirilmekte, nükleer füze fırlatma erken uyarı sistemleri, erken füze haber sistemi gibi savunma teknolojileriyle saldırıları önceden engelleme gibi imkanlar doğmaktadır.
Halihazırda bu uzay gücü üç büyük devlette olduğu için diğer ülkeler kendi bölgelerinin ve teknolojik sistemlerinin korunması için bu üçlüden birinin tarafında olarak düşman devlete karşı kendisini korumaya çalışır. Bu da Soğuk Savaş Dönemi’ndeki gibi bir bloklaşmaya sebep olmaktadır.
Uzay teknolojilerindeki kabiliyet ve bunun önemi dolayısıyla ABD, NASA’nın “uzayı kontrol altına alan Dünya’ya hakim olur” düşüncesini ulusal hedefe dönüştürmüştür.
Dünya’nın güvenliği tehdit altında.
Dünya’yı hatta uzayı olası krizlerden kurtarmak için Sagan’ın da önemsediği bir konu olarak bu tehditlere karşı nasıl önlemler alınmalıdır? Uzayın yönetişimi ve iş birliği çatışma risklerini azaltabilir ama rekabet içinde olan büyük güçler silahsızlandırma veya bu tür girişimleri sınırlanıdırmaya yönelik antlaşmalara girmek istememektedirler.
Aynı zamanda dünyada tehdit olarak gördükleri devletlerin uzay teknolojisini yakalamalarını da istemeyeceklerdir. Bu da uzayda devletlerarası eşitlikten söz edilemeyeceğini gösterir.
Uzay güvenliği, 1967 Uzay Antlaşması’yla güvence altına alınmıştır. (Resmi Gazete)

Uzay konusunda uluslararası yönetişim bir yandan desteklenirken bir yandan da bu uzay rekabeti 1967 Antlaşmasını askıya alır nitelikler göstermektedir.
Bu aslında şu anlama gelmektedir: Ulusal çıkarlar söz konusuyken uluslararası antlaşmaların bağlayıcılığı yok sayılmaktadır. Dolayısıyla devletler arasında uzlaşma olması zor görünüyor. (C. Sagan ve ben hüsarana uğradık.)
Antlaşmalarla sağlanamayan Dünya güvenliğinin sağlanması Neorealist teorisyenlere göre; büyük güçlerin aralarında kurulan dengeye bağlıdır. Sonuçta ister birbirlerinin dengeleyicisi olsun, ister bir taraf çok güçlü olsun birbirlerine karşı tehdit unsuru olan uzay teknolojileriyle yapılan tahribatlar yaşamın tek sığınağı olan dünyamıza ciddi bir tehdit oluşturmaktadır.
Kaynakça
- Soluk Mavi Nokta, Carl Sagan, Ayrıntı Yayınları, 2017
- TASAM
- RESMİ GAZETE
- Anadolu Ajansı
Bir Cevap Yazın