Sosyal Bilimler ve Kuramlar

Sosyal bilimlerde kuram üretmek meseleleri formülize etmek ve kolay öğrenilmesini sağlamak dışında çok az işe yarıyor olabilir. Ekonomi, siyaset, yönetim ya da psikoloji ile ilgili bir kuramın başka bir topluma uymadığını görmek hiç şaşırtıcı olmayacaktır. Fizikte olaylar yere ve zamana göre değişmez. 1700 yılında kanıtlanmış olan bilimsel bilgi bugün tekrar denendiğinde değişmeyecektir. Sosyal bilimler ise bir maceradır 🙂

Sosyal bilimlerle ilgili kuramlar aslında bir alan tarihi öğretimidir ve bu kuramların artık geçerliliği kalmadığı ya da kısmi olarak geçerli olduğu görülecektir. Örneğin 1950’lere kadar geçerli olan yönetim kuramları ordulardan etkilenmişti ve o zamanın “bilimsel” kuramlarıydılar. Sonra birkaç on yılda bir yönetim kuramları değişti ya da birbirinin içine girdi. Klasik, neo klasik, modern ve postmodern gibi ayrımlarla yolumuza devam ettik.

Sosyal bilimlerde kuram üretmenin zorluğunun önemli nedenlerinden birisi onun zamana ve çevreye göre değişmesidir. Doğayla değil insanla ya da insan davranışlarıyla ilgili olan bu kuramlar çağın paradigmasına göre şekillenmek zorundadır. Monarşilerdeki sosyal bilimler kuramıyla demokrasilerdeki sosyal bilimler kuramları aynı olmayacaktır. Halbuki fizik, kimya ya da biyoloji homo sapiensin o sıralar gündeminin ne olduğuyla ilgilenmeyecektir. Radyo sinyalleri ya da karbon döngüsü değişen etik anlayışını umursamayacaktır.

Kuram değil insan yetiştirmek

Örneğin Freud’un çok iyi bir psikiyatr olduğunu kabul edelim 🙂 Freud’un bu engin deneyimlerini başka psikiyatrlara aktarıp aktaramayacağını düşünelim. Yüzde kaçını aktarabilecektir? Freud bir rüyayı analiz ederken o anda anlık olarak kuramını oluşturur. Bir neden sonuç zinciri kurar ve hastaya, “Sen farkında olmadan kocanı o kadından kıskandığın için o kadının en sevdiği yemek olan yahniyi sinirle yere döktün.” der. Freud’un bu gizemli tanı koyma süreci okuyanda bazı düşünceler uyandırır ama yeni bir vakada yine bir yorum için Freud gerekecektir. Burada yöntemin aktarılamayan kısmı bir sorundur.

Akciğer kanseri için ise bu geçerli değildir. Akciğer konusunda uzman bir doktor aşama aşama ne yapılacağını gelecek kuşaklara kolayca aktaracaktır. Röntgenler, ilaçlar ve tedavilerin notları ortadadır. Kişilerin çok da önemi yoktur alanın ilerlemesi için. Sosyal bilimlerin hep kişiler üzerinden devam etmesinin nedeni belki de bu duruma göre çözüm gerekliliğidir. Eğer sorunlar karşısında kuramlar iş görmüyorsa ve duruma yönelik bilgece bir bakış sorunu çözecekse sanıyorum yapılması gereken kuramları uyarlayabilecek, esnetebilecek ya da aşabilecek bireyler yetiştirmektir.

Doğru kararları almak

Yönetimin özü karar vermektir ve bu karar verme işinin nasıl yapılacağı kuramdan kurama değişir. Bir generalin karar verme süreci ve bir siyasetçinin karar verme süreci için aynı hassasiyetler söz konusu olmayacaktır sanırım. Yönetim bilimleri kuramlar halinde öğretildiği halde aynı kuramlar çok farklı tipte yönetici ortaya çıkarmaktadır. Örneğin dünyanın en büyük şirketlerine gelen yöneticilere baktığımızda kimilerinin çok başarılı kimilerinin ise vasat olarak değerlendirildiğini görebiliriz. Herhalde sorun bu insanların yönetim kuramlarını bilmemeleri olmayacaktır.

Sir Alex Ferguson ile Mahatma Gandhi tamamen farklı tipte liderler olsalar da yöntemleri işe yaramıştı. Uygun zamanda uygun hamleler onları başarıya ulaştırmıştı. Ve hayat o kadar esnek ve değişkendir ki kuramlar ancak sosyal bilimlerde bakış açımızı genişletebilir. Bize anahtarı değil kilit tiplerini gösterebilir.

Bir lastik fabrikasında başarı istiyorsam parça başı iş faydalı olabilir fakat turizmciysem bu yöntem intiharım olurdu. Çevre, insan ilişkileri ve dış etmenleri iyi analiz etmek gerekir. Bence sosyal bilimler bu yüzden hem bilim hem de sanattır. Olaylara üst bir bakışla bakma becerisi gerektirir.

Bir Cevap Yazın

Diğer 1.075 aboneye katılın