Entropi maddenin zamanla bozulmasıyla ilgili bir fizik terimi olsa da kurumların ve toplumların yapısıyla ilgili olarak sosyal bilimlerde de kullanılır. Sosyal entropi dışardan kaynak ve enerji bulamayan sosyal yapıların gelişme bir yana zamanla durgunlaşmasını ve işlevini kaybetmesini ifade etmek için kullanılabilir. Aile, okul ya da bir iş yeri dışarıdan beslenmezse, (dönütlerle, hammadde ya da insan kaynağıyla) entropiye uğrayarak sonunda yok olur. Failed state ise halkın etkili şekilde yönetilme becerisinin kaybolduğu toprak parçalarını ifade etmek için kullanılır. Failed state yani başarısız devlet. Başarısız devlet demek bile bir çelişkidir çünkü ortada devlet değil çetevari güç grupları vardır. Devlet de zaten hukuku kaybettiği için bir başka otorite kaynağından başka bir şey olmayabilir.
Sosyal entropinin yıkacağı en büyük yapı doğal olarak devletler olmalıdır. Sonuç devletin bir “failed state” e dönüşmesi olacaktır. Çetelerin devleti ele geçirmesi ve yamyamlığa başlaması, ülkeye gönderilen Birleşmiş Milletler yardımlarının halka hiç ulaşmayarak çete liderleri tarafından bölüşülmesi sonucu Birleşmiş Milletlerin yardımdan vazgeçmesi, çetelerin devletin elinde olmayan silah teknolojilerini elde etmesi gibi göstergeler sosyal entropinin son noktasına vararak devletin işlevsiz kaldığı failed state örnekleridir.
Sosyal entropiden kaçmak zordur ve zannediyorum başarılı kurumlar dediğimiz şey sosyal entropi ile başedebilmiş kurumlardır. Bir kurumun başarılı olması için belki de uçup kaçmasına gerek yoktur. Ortaya çıkış amacını yerine düzgünce getirmeye devam ediyorsa, bir süre sonra diğer kurumlar sosyal entropi nedeniyle geri kalacağı için sosyal entropiye dayanan kurum başarılı görünecektir. Ceza’nın şarkısında dediği gibi, “Yükselen ben değilim bak alçalan duvarlar.” Bence, sosyal entropiden kurtulmayı ilk işlev olarak görmeyen kurumlar iyileşme ve gelişme adı altında işlevini kaybederek sadece ambalaja dönüşecektir. İşlevini yerine getiren sosyal bir kurumda değişme ve gelişme, ortaya çıkan “artı bakiye” sosyal yapı için kullanılacağından kendiliğinden ortaya çıkacaktır.
Tarihi Döndüren Çark ve Roma İmparatorluğu
Hegel efendi köle diyalektiği dediği yarı belirsiz bir kavramla tarihi oluşturan temel kanunu açıklamıştı. Tarih koca bir savaştan ibarettir. Marksistlere göre bu savaş sınıf savaşıdır. Herhalde bu savaş Hobbes’cu anlamda herkesin herkesle savaşıyla ilgilidir. Montesquieu’ya göre İngiltere Kralı VII. Henry, soyluların itibarını azaltmak için avamın gücünü arttırır. Muhtemelen soyluların kendine daha az baskı yapabilmelerini sağlamak için halkı yüceltir soyluların değerini onların gözünde düşürür. Roma Kralı Servius Tullius’da “senatusun” gücünü azaltmak için halkın ayrıcalıklarını genişletmişti. İki kralın da sonu halk tarafından devrilmek oldu. Halk gözü pekleştiği için ve elbette otoritenin kırılganlığını gördüğü için kralları devirdi.
Montesquieu’ya göre Roma’da benzer bir durum daha yaşanmıştır. Krallar sürüldükten sonra yönetim aristokratikleşir ve sadece “patrici” aileleri bütün memurlukları ve ünvanları kaparlar. Kralların dönüşünü engellemek isteyen Patriciler halka sürekli bir kral nefreti ve ölçüsüz bir özgürlük arzusu vermiştir. Sonunda halk özgürlüğe sahip olmadığını hissedip yüksek dereceli memurluklar ve ünvanlar istemeye başlamışlardır. Patriciler de halka istediği şeyi vermeye mecbur kalmışlardır. Sonrasında patricilerin yetkileri tamamen ellerinden alınmaya çalışılacak ve halk tarafından desteklenenler önem kazanmaya başlayacaklardır. Sonuç olarak tarihi döndüren temel kanun olan efendi köle diyalektiği işleyerek kralları ve aristokrasiyi devirir. Elbette bu iş burada bitmeyecektir.
Her şeyin daha kötüye gitmemesinin sebebi
Sosyal entropi halledilmesi zor bir meseledir. Her sosyal yapı yozlaşmaya doğru gidiyordur. Zor zamanlarda alınan acı dersler kurumları ortaya çıkarır. Bu kurumlar zor zamanları ve acı dersleri bilenler tarafından kar/zarar hesabıyla değil ilkelerle yönetilirler. Sonraki nesil ya da sonradan ortaya çıkanlar zor zamanları ve acı dersleri hatırlamayıp kendi imkanlarını iyileşme derdine düşebilirler. Hele ki kimi sosyal yapılarda lider olmak topluluğun onayını zorunlu kılıyorsa lider topluluğun bilgeliği kadar bilge olacaktır. Meşhur sözü hatırlayalım. “Bir insanı uzun süre kandırabilirsiniz. Birçok insanı kısa süre kandırabilirsiniz fakat birçok insanı uzun süre kandıramazsınız.
Topluluk üyelerinin eğitim seviyesi çok düşük ise durum daha tehlikeli olacaktır. Zannediyorum her zaman daha ilkel olan daha ilkel olanı seslendiren daha çok destekçi bulacaktır. Ekonomide kötü paranın iyi parayı kovması gibi ilkel olan da çağdaş olanı kovabilir. Yalnız burada bir çelişki vardır. Bu durumda bütün devletlerin failed state olması gerekmektedir ve bu kaçınılmazdır. Sosyal entropi sonucu her şey daha kötüye gitme eğilimindeyken, insan kalabalıklarının desteği de işin içine karışınca ve eğitimliler görece toplumun azınlığını oluşturduğundan gidişat hep daha ilkele olacaktır. Özgürlük karşıtları hep kazanacak, barbarlık en sonunda galip gelecektir. Bütün yönetimler önce askeri cuntaya, sonra cuntanın bölünmesiyle gelen iç çatışmalar sonucu çeteler devletine dönüşecektir. Fakat dünyaya bakınca durumun böyle olmadığını görüyoruz.
Ülkeleri daha kötüye gitmiyor olmasının sebebini tam olarak anlamıyorum. İnsan zekasının yeterince gelişmiş olması ya da toplum kaynaklarını ele geçiren grubun iradesi, hırsı ya da asabiyesi bizi çöküşten koruyor olabilir. Demokrasi beş yılda bir yapılan bir aşı olup devleti korur. Teorik olarak halk olan bitenden memnun olmayınca yönetme yetkisini başkasına verir. İyi ama hata üstüne hata da yapılabilir. Teorik olarak halk kötü bir karar verip sonra kararını değiştirip tekrar kötü bir karar verebilir. Belki durumun daha kötüye gitmemesinin sebebi demokrasi ve insan haklarına nasıl sahip çıkacağımızın üniversitelerde vs iyi anlatılmasındandır. Tarihten elde edilen bilgelik iyi aktarıldığı için bu tecrübeyi hala sürdürebiliyoruzdur.
Bir diğer sebep ise insanların sağduyusunun güvenilir olması olabilir. Belki parça parça topluluklar doğruyu ıskalayabilir ama koca bir halk büyük hatalar yapmayacak kadar bilgedir. Çağdaş değerleri değil de ilkel değerlere yönelen toplumlar bilim ve teknolojide dolayısıyla savaş teknolojilerinde geri kaldığı için yok olacağından iş buraya gitmiyordur belki de. Devletlerin neden daha kötüye gitmediğiyle ilgili aklıma gelmeyen makul onlarca sebep vardır muhtemelen. Belki de böylesi karlı olduğu için işler iyiye gidiyordur, işlerin kötüye gitmesi karlı olmaya başlarsa durum değişecektir. Yine de devletlerin neden sürekli daha kötüye gitmediğini tam olarak anlamak bana zor geliyor. Yazının görseli biraz ilgisiz oldu ama telifsiz görsellerde pek sonuç çıkmadı konuyla ilgili.
Bir Cevap Yazın