Spinoza ve Einstein’ın İnandığı Tanrı

Spinoza semavi dinlerden farklı olan Tanrı tasavvuruyla bir tartışma konusu olmuştur. Kimilerine göre ateistliğini gizliyordu, kimilerine göre deist kimilerine öğre panteist kimilerine göre ise başka bir şeydir. Spinoza’nın Tanrı anlayışı Einstein ve Goethe gibi isimlerin ona katılmasını sağlasa da mensubu olduğu Yahudi topluluğundan kovulmasına neden olmuştur. Einstein Spinoza için bir şiir yazmıştır ve şu sözü önemlidir:

“I believe in Spinoza’s God, who reveals Himself in the lawful harmony of the world, not in a God who concerns Himself with the fate and the doings of mankind. (Ben Spinoza’nın, kendisini doğa yasalarıyla uyumuyla ortaya koyan Tanrısına inanıyorum, insanlığın kaderi ve yaptıklarıyla ilgilenen Tanrıya değil.)

Neredeyse her inanç biçimine dahil edilebilen noktaları olan Spinoza’nın Tanrı anlayışı hakkında Irvin Yalom’un Spinoza Problemi kitabından ve Dergipark’ta yer alan bu makaleden faydalandım.

1- Kusursuz ve eksiksiz bir varlığın hiçbir ihtiyacı, yetersizliği, isteği ya da arzusu yoktur.

2- İnsanın Tanrıya kendi özelliklerini yüklemesi bir hatadır.

Tanrı’nın yaşayan, düşünen, bize benzeyen, bizim gibi düşünen, bizim hakkımızda düşünen bir varlık olduğunu varsayma hatası. “Antik Yunan’da bu hata anlaşılmıştı. İki bin yıl önce Xenophanes denilen bilge bir adam eğer öküz, aslan ya da atların duvarlara resim kazıyacak elleri olsaydı Tanrı’yı kendileri gibi şekillendirip, ona kendilerininkine benzer vücutlar vereceklerini yazmıştı. Bence eğer üçgenler düşünebilseydi üçgen görüntüsü ve özelliklerine sahip bir Tanrı yaratılardı ya da daireler dairemsi Tanrılar...

3- İnsanın Tanrının suretinden olduğunu düşünmesi bir hatadır.

Bunlar birer metafor. Biz ölümlülerin (bazılarımız sağır ya da kambur, bazılarımız kabızlık çekiyor, bazılarımız acınacak halde) Tanrı’nın suretinden yaratıldığımıza gerçekten inanıyor musun? Annem gibi yirmili yaşlarda ölenleri, kör ya da sakat doğanları ya da devasa çıbanlardan ötürü keçileri kaçıranları, sıraca illetinden mustarip olanları, ciğerleri iflas edip, kan tükürenleri, açgözlüleri ya da canileri düşün; onlar da Tanrı’nın suretinden mi yaratıldı?

Tanrı’nın bizimki gibi bir zihniyete sahip olduğunu, gururunun okşanmasını istediğini, yasalarına uymadığımıza kıskançlaşıp kindarlaştığını mı düşünüyorsun? Bu kadar kusurlu, sakat düşünce şekilleri kusursuz bir varlıkta mevcut olabilir mi? Bunlar sadece Kutsal Kitabı yazanların ifade şeklidir. ”

4- Kutsal kitaplardaki söz ve fikirler insanların ürünüdür.

Kutsal Kitaptaki söz ve fikirlerin insan zihninin, o pasajları yazan ve Tanrı’nın suretinde yaratıldıklarını, Tanrı’ya benzediklerini hayal eden -ya da daha doğrusu bunu arzu eden demeliyim- insanların ürünü olduğunu söylüyorum.

Yahudiler altın putlara değil ama kalem ve mürekkeple yapılan putlara tapıyorlardı.

5- Tanrı dualarımıza karşı kayıtsızdır ve öteki dünya diye bir şey yoktur.

Tanrı’nın bizi kendi suretinden yaratmadığı, bizim onu kendi suretimizden yarattığımız gibi şeyler. Biz onun bizim gibi bir varlık olduğunu, mırıldanarak okuduğumuz duaları duyduğunu ve ne istediğimizi önemsediğini hayal ediyoruz. Öteki dünyanın varlığına yönelik rasyonel bir kanıt yoktur.

“Korku batıl inancı besler. Köşeye sıkışmış zayıf ve açgözlü insanlar Tanrı’dan yardım dilenmek için duaları ve kadınsı gözyaşlarını kullanıyorlar.”

6- Hristiyanlık ve diğer dinler amacı değildir. Yahudiler seçilmiş değildirler.

Herhangi bir insan gibi bir oğlu olan ve oğlunu bizi kurtarmaya gönderen bir Tanrıya dair batıl inançlara asla teslim olmam. Bizimki de dâhil bütün dinler gibi Hıristiyanlık da insani özelliklere, insani arzu ve ihtiyaçlara sahip bir Tanrı tahayyül ediyor.

Benim amaçladığım radikal evrenselcilik bütün dinleri ortadan kaldıracak ve bütün insanların eksiksiz bir Doğa kavrayışı aracılığıyla yüce mutluluğa ulaşmaya çalışacağı evrensel bir dine bağlılık yaratacak.

Amor dei intellectualis

Spinoza’nın Tanrı kavramında neyin olmadığını biliyoruz. Peki Spinoza’nın inandığı şey neydi? O doğaya inanıyordu. Doğanın Tanrı dışında bir şey olamayacağını söylüyordu. Ona göre hayatta her şeyden daha önemlisi kavrayış ya da aklı kusursuzlaştırmaktır.

‘Doğa’ kavramım özel bir biçimde kullanıyorum. Ağaçları, çimenleri, okyanusu ya da insan yapımı olmayan diğer şeyleri kastetmiyorum. Var olan her şeyi kastediyorum: mutlak gereklilik, kusursuz birlik. Bu Doğa anlayışı sonsuz, birleşik, kusursuz, rasyonel ve mantıklı olan şeyi ifade ediyor. Her şeyin içkin nedenidir bu. Ve var olan her şey, hiç istisnasız Doğa yasalarına göre işler. Dolayısıyla ben Doğa sevgisinden bahsederken karına ya da çocuğuna duyduğun sevgiyi kastetmiyorum. Farklı bir sevgi türünden, zihinsel bir sevgiden bahsediyorum. Latincede buna amor dei intellectualis diyorum. ”

“Doğaya ya da Tanrı’ya dair olası en eksiksiz kavrayışa duyulan sevgi. Her sonlu şeyin sonsuz nedenler bağlamında sahip olduğu yeri kavramak. Bu, mümkün olduğunca, evrensel Doğa yasalarını kavramaktır. “Doğa yasaları Tanrı’nın ebedi emirlerine verilen daha rasyonel bir isimdir sadece. Doğa ile Tanrı’yı gerçekten seven kişi karşılığında Tanrı’nın onu sevmesini arzu etmemelidir. ’ Eğer Tanrı’yı onun da karşılığında bizi sevmesi beklentisiyle seviyorsak, delilik ederiz, diyor Spinoza. Spinoza’nın Tanrısı duygulu bir Tanrı değil. Eğer Tanrı’yı seviyorsak, karşılığında sevgi alamayız ama başka bir şey alırız.” “Spinoza’nın en yüce mutluluk durumu dediği şeyi: Amor Dei Intel-lectualis.

Kozmik teizm

Spinoza’nın Tanrı anlayışı hakkında çok fazla tartışma olduğunu söylemiştim. Bu konuda yazılmış bir makalede (baştaki makale) Spinoza’nın dini görüşü hakkında dikkate değer bir bölüm var. Okumak konuyu anlamak açısından yararlı olabilir. Dediğim gibi geniş bir tartışma alanı. Sufizm diyen de var.

Pollock’a göre, Spinoza’nın panteizm olarak isimlendirilen sistemi, Mr. Fiske gibiler tarafından, ‘kozmik teizm’ olarak isimlendirilmektedir. Bununla birlikte, Spinoza’nın, ne ateizm ne deizm ne de agnostisizm olarak isimlendirilen doktrini, zati bir Tanrı’yı savunan teizm olarak da isimlendirilmektedir.94

Tanrı ile alemi özdeşleştiren panteizm. Spinoza’nın panteizminin cevherin birliği (oneriess) üzerine kurulduğunu iddia eden Gilles Deleuze’e göre de, Etika’da olduğu gibi tabiat Tanrı’yla özdeşleştirilmiştir.

Konuyla ilgili alıntıların kaynağını başta vermiş olsam da hatalar olabilir. Kitabı yanlış anlamış olabilirim ya da yazar Spinoza’yı yanlış anlamış olabilir. Spinoza Problemi kitabındaki alıntıların yapıldığı asıl kaynak Spinoza’nın Teolojik-Politik İnceleme kitabı. Teolojik-Politik İnceleme’yi okudum ama kitaptaki ifadelerin hepsini bulamadım. Sanıyorum eksikti okuduğum kitap.

Spinoza’nın tutkuları kontrol altına almakla ve özgür iradenin olmadığıyla ilgili değerlendirmeleri önemlidir. Kötülük problemi de üstünde durduğu konulardan birisiydi. Spinoza Problemi kitabı bundan kısmen bahsetmiş güzel bir başlangıç kitabı. Hem Spinoza’ya bir giriş yapmak hem de harika bir kurgu için kitabı okuyabilirsiniz.

Bir yanıt

  1. Spinoza’ya destek olarak değerlendirilebilecek şu satırlara bakalım. Bu alıntı Stanislaw LEM’in Yıldız Güncesi romanındandır.

    “Tarih boyunca zihin çeşitli Tanrı modelleri yaratmıştır, her birinin tek ve asıl doğru olduğunu iddia etmiştir, ama bu bir hatadır, zira bir model yapmak kodlaştırmak demektir ve kodlaştırılan bir gizem, gizem olmaktan çıkar. Dogmalar sadece uzun uygarlık yolunun başında ebedi görünür. Başlangıçta Tanrı’yı Öfkeli Baba, sonra Çoban, sonra da yarattıklarına tutkun olan bir Sanatçı olarak hayal ettiler; dolayısıyla insan sırasıyla terbiyeli bir çocuk, söz dinleyen bir koyun, son olarak da büyülenmiş bir seyirci rolü oynamak zorunda kaldı. Ama Tanrı’nın dünyayı, yarattıkları sabahtan akşama önünde eğilsin diye yarattığını düşünmek; Tanrı’nın insanları, onlar Bu Dünya’yı beğenmeyip Öte Dünya için yatırım yaparcasına O’nu sevsinler, ve sanki O, dinmeyen alkışlar ve hayranlık dolu sözler karşılığında tekrar sahneye çıkan bir virtüoz misali, asıl numarasını ölüm perdesinin inmesine saklıyormuş gibi kendisine dua etsinler diye yarattığını düşünmek çocukçadır.

    Artık Aşkın’a bir muhasabecinin gözüyle bakmıyoruz; Tanrı ne bir Zorba, ne bir Çoban, ne bir Sanatçı, ne bir Polis, ne de Varlığın Baş Muhasebecisi’dir. Tanrı’ya olan inançta bütün bencilce düşüncelerin terk edilmesi gerekir, çünkü inanç hiçbir zaman -hiçbir yerde- mükafat görmeyecektir. Eğer Tanrı’nın mantığa ve akla aykırı davrandığı ispat edilecek olursa, bu gerçekten de acı bir sürpriz olur. Bize bu mantıklı düşünceleri -eğer onlar olmasaydı hiçbir şey bilemeyecektik- veren O değil midir? (Başka kim olabilir ki?) O halde inancın, mantıklı düşünceden vazgeçmeyi gerektirdiğini nasıl kabul edebiliriz?

    İnancımızın nasıl olduğunu sordunuz. Diyebiliriz ki, bizim inancımız tamamen çıplak ve savunmasızdır. Umut beslemiyoruz, talepte ve dilekte bulunmuyoruz, güvendiğimiz bir şey yok, sadece inanıyoruz. “Bu yüzden, bana daha fazla soru sormak yerine, benimki gibi bir inancın ne anlama geldiğini biraz düşünün. Eğer inancınız belli nedenlere ve belli ilkelere dayanıyorsa, o inanç bütün kudretini kaybeder; iki artı ikinin dört ettiğini çok iyi biliyorum, bu yüzden buna inanmam gerekmez. Ama Tanrı hakkında hiçbir şey bilmiyorum, bu yüzden O’na ancak inanabilirim.”

Bir Cevap Yazın

Diğer 1.075 aboneye katılın