Tanzimat’tan Günümüze Edebiyatta Tipler

Yazın tarihinde ağırlıklı olarak işlenen edebiyatta tipler meselesini belli kategorilere ayırmadan önce tip nedir, karakter nedir bunun ayrımına bakmak gerekir. Öncelikle kurmaca eserlerde olayı veya durumu yaşayan/gerçekleştiren bir kişi vardır. Bu kişi baş kişidir ve her eser bir merkez kişi etrafından şekillenir. Bu merkez kişi veya başkişi eğer ayrıntılı olarak ele alınmış, çeşitli özelliklere sahip, karmaşık bir ruh düyasına sahip ise karakter, daha çok yüzeysel özelliklere sahipse, her yerde her zaman karşılanabilecek nitelikte ise tiptir.

Edebi bir tanım vermek gerekirse İsmail Çetişli tip için “kendine has bireysel nitelikleri ile değil, herhangi bir sınıfın, grubun veya meslek mensuplarının ortak değer ve niteliklerini şahsında taşıyıp yaşayan kahraman” tanımını yapar. 

Mehmet Kaplan Türk edebiyatı detaylı incelendiğinde belli tiplerin yoğun olarak kullanıldığını  ve bu kullanılan tiplerin genel özelliklerinin devrin özelliklerini yansıttığını belirtir. Tanzimat’tan önce edebiyatımızda –özellikle şiirde – baskın olan tipler vardır. Bunlar kahramanlık şiirlerinde ve destanlarda daha çok işlenen “alp tipi” lirik şiirlerde ve aşk hikâyelerinde kullanılan “aşık tipi” ve dini muhtevanın ağırlıklı olduğu eserlerde işlenen “veli veya eren tipi”dir. 

Tanzimat, Batılı eserlerle tanıştığımız, Türk edebiyatı için önemli bir devirdir. Bu dönem romanları incelendiğinde baskın olan iki tip ortaya çıkar. Aslında dönemin sosyal ve siyasal durumu bu tipleri doğurmuş denilebilir. Romanlar genelde bu iki tip üzerine, bu iki tip arasındaki zıtlıklar üzerine inşa edilir. Bu tipler “aydın tipi” ile “züppe tipi”dir. “aydın tipi” idealize edilmiş bir tipken “züppe tipi” kaçınılması gereken bir tip olarak okura sunulmuştur. Biri ülkesini, ailesini kendinden çok düşünen, eğitimiyle, çalışma disipliniyle, amaçları ve yaşam tarzıyla dört dörtlük iken diğeri babadan kalma mirası yemekle meşgul, değerlerini umursamayan, tek derdi eğlenmek olandır. 

Tanzimat’ta Yeni Aydın Tipi

Mehmet Kaplan bu aydın tipini “yeni aydın tipi” olarak adlandırır ve aslında devrin bütün umutlarının bu tipe yüklendiğini ifade eder. Yıkılmak üzere olan bir İmparatorluk vardır ve kurtuluşu sağlayacak olan özelliklerin tümü bu aydın tipine yüklenmiştir. Bundan dolayı idealize edilir ve olması gereken gösterilir. Mehmet Kaplan bu “yeni aydın tipi”ni şu şekilde ele alır: 

“Bu manada aydın, sadece muayyen bilgilere sahip bir kimse değil, düşünceyi bir çeşit itiyat hâline getiren, hiçbir şeyi peşin olarak kabul etmeyen, her şeyin aslını araştıran bir şahsiyettir. Muayyen bir ideolojiyi ve hayat görüşünü kafasına şapka gibi geçiren ve onu hakikatin ta kendisi zanneden bir insan bizce aydın değil, bir nevi portmantodur. Descartes’ın metodik şüphesine sahip olmayan bir kimse kelimenin gerçek manasıyla düşünen insan değildir. Onun muayyen bilgileri ve inançları olabilir, fakat o, bu bilgi ve inançların efendisi değil, kölesidir. Aydın, karşılaştığı her meseleyi yeniden soran insandır. Fikirler, üzerinde düşünülmeyince basmakalıp hâle gelirler; bir nevi batıl inanç şekline girerler. Aydın, başkalarından önce kendi kendisine karşı hür olan insandır, onun için hakikat en üstün kıymettir. Bunun içindir ki o insan, fikirleri menfaat, propaganda, mevki, prestij değil, hakikat zaviyesinden ele alır.”

Tipleri ele alırken dönemin sosyal, siyasi, kültürel ve ekonomik özelliklerini göz önünde bulundurmak gerekir, çünkü bazı dönemlerde siyasi olaylar bir tip yaratırken, bazı dönemlerde ekonomik gelişmeler yeni bir tip dünyaya getirir. Servet-i Fünun için de aynı durum söz konusudur. Dönemin siyasi yapısı baskıcı ve sansürcüdür. Devrin yazarları da Tanzimat yazarlarına göre daha sakin, daha içe dönük, daha duygusal olmak zorunda kalmışlar, eserlerinde yarattıkları tipleri de bu yapıya göre ele almışlardır.

Servet-i Fünun kurmacası için baskın bir tipten söz etmek ne derece doğrudur veya bu devir için baskın olan tipten bahsetmek mümkün müdür? Devrin kurmaca eserleri bütünlüklü olarak incelendiğinde böyle bir tip net olarak belirmez. Romanlarda aydın tiplerine de rastlanır züppe tiplerin yeni hallerine de. (Behlül örneği) Bu tiplerin yanında eserlerdeki kahramanların ortak bir özelliği dikkat çeker. Aşırı duygusal olmaları. (Ahmet Cemil veya Nihal mesela) Bu durumu bir tip olarak değerlendirmek mümkün müdür bilinmez ama ortak olan şey kahramanların aşırı duygusal olmalarıdır. Bundan dolayı da edebiyata Servet-i Fünun ile santimantal tip girmiştir denilebilir. 

Milli Edebiyat döneminde yine dönemin siyasi olaylarından dolayı edebiyata hakim olan tip kahraman tiplerdir. İdealize edilmiş aydın tiplere bir de vatanperverlik, vatanseverlik eklenmiş ve gerektiğinde hiç düşünmeden cephelerde düşmanla savaşacak cesarete sahip olmuşlardır. Ayrıca bu dönemde özellikle kıyı bölgelerde yaşanan mücadeleler ve bu mücadelelerde baskın olan efelerle birlikte Türk yazınında bir efe tipi ortaya çıkmış ve popülerlik kazanmıştır. 

Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatı için şu dönemde baskın olan şu tiptir demek pek mümkün değildir. Çok fazla tiple karşılaştığımız Cumhuriyet döneminin ilk dönemlerinde baskın olan köye yöneliş, edebiyatta yeniden bir köylü tipini getirmiştir. Bu yöneliş ayrıca imam tipini ve eşkiya tipini de beslemiş, özellikle Orhan Kemal, Kemal Tahir ve Necati Cumalı eserlerinde baskın bir şekilde ele alınmıştır. 

Cumhuriyet Dönemi’nde Tipler

Cumhuriyet dönemi için söz edilecek önemli bir tip de küçük insan tipidir. Aslında bu tip zamanla hem isim değiştirmiş hem de küçük farklılıklarla form değiştirmiştir. Sait Faik ile birlikte tanınmaya başlayan küçük insan tipi flanuer kavramıyla da açıklanmıştır. Yalnız ilerleyen dönemlerdeki flanuer tiplere yalnızlık ve şizofreni gibi özellikler de eklenmiştir. Aylak Adam bu küçük insan tipinin bir başka versiyonudur. Sait Faik öykü kahramanlarından farklı olarak ruhsal bozuklukları vardır. Zebercet’te de aşırı yalnızlık onu ruhsal bozukluklara yönlendirmiştir. 

Bazı durumlarda mekânlar da belli tiplerin doğuşunu tetiklemiştir. Flanuer tipinin büyük şehirlerde ve kalabalıklar içinde yalnızlaşması Türk edebiyatına tutunamayan tipi getirmiştir. Postmodernizmin ve metropolleşmenin doğurduğu tutunamayan tipler yalnızlıkları içinde boğulan ama büyük şehirlerde yaşayan, yalnızlıklarıyla ve aidiyetsizlik duygularıyla kalabalıklara karşı dururlar ve bu özellikleriyle de bir nevi pretest tip özelliği de gösterirler. Bu tiplerin ruhsal dengesizlikleri vardır. İntihara meyilli yapıları, inanç problemleri, aidiyetsizlik ve karamsarlıkları ile Sait Faik’in hayattan zevk alan küçük insan tipinden ayrılırlar.

Bir Cevap Yazın

Diğer 1.078 aboneye katılın