The Nines (2007) filmini ilk televizyonda gördüm. Yarısında denk geldiğim bir filmdi yaşım daha gençti. Yarısında yetiştiğim halde hoşuma giden bu filmi daha sonra birkaç kere bulmaya çalıştım ama bulamamıştım. Birkaç yıl önce bulup tekrar izledim. İsmi genelde G ile başlayan baş karakterin sürekli karşısına çıkan, bilinçaltında ona kim olduğunu hatırlatan “9” rakamıyla karşılaşmasını izliyoruz. “G” de zaten “9” un bir biçimi olarak karakterin isminin baş harfi olarak ortada. Dokuzun ne olduğunu anlamaya çalışıyoruz film boyunca.
Filmde sürekli kendini hatırlatan, G’yi rahatsız eden bir şey bu dokuz. Filmdeki dokuz gerçekte, zaman zaman hepimizi yoklayan rahatsız edici, belirsiz bir hissin imgesi. Sanırım bu hissi sonuna kadar izlemenin bir yolu yok. Sonuna kadar inilmekte ısrar edilirse, elimizde onlarca alternatifi olan kuru bir argüman kalır sadece. Bu yüzden asıl sanatta kendine yer bulabilen bir imge olarak kalmaya mecburdur dokuzun ne olduğu. Dokuz seni huzursuz eden sana kim olduğunu hatırlatan bilinçaltındır. Seni arayışa iter. Jung’a göre kişinin mutsuzluğu, sıkıntısı, huzursuzluğu ve depresyonu onu uyandırmaya çalışan önemli dostlarıdır.
İbrahim b. Edhem ile ilgili rivayerleri hatırlamak bu meseleyi anlamak açısından bir örnek olabilir. Birçok rivayet vardır İbrahim’in kafasını karıştırıp onu arayış yoluna iten ama birini burada yazmak yeterli. İbrahim b. Edhem rivayete göre oldukça zengin bir ailedendir ve bolca hizmetçileri vardır. Zaman zaman bir şeylerin yanlış olduğuyla ilgili hislere kapanır. Birgün iç sıkıntılarından kurtulmak için ava çıktığında bir geyiği avlamak üzereyken geyik ona “Sen bunun için mi yaratıldın?” diye sorar. Bunun üzerine İbrahim yayını ve okunu fırlatıp Tanrıya daha yakın olabilmek için malını mülkünü ve yurdunu terkeder. Onunki gerçek bir erdemdir çünkü elinde olmayan bir şeyi terk ediyormuş gibi yapmakla övünmemektedir, sahip olduğu bir şeyi terk etmektedir.
İbrahim’in Hikayesi
İbrahim b. Edhem’in durumunun ilginçliği iki katmanlıdır. Neden malını mülkünü bırakmıştır? Aslında zaten malını mülkünü kaybetmek üzere miydi ya da toplumunun onaylamayacağı istek ve arzulara mı sahipti? Ya da İbrahim malını mülkünü feda ederek başka türden daha büyük bir toplumsal fayda mı elde edecekti? Nedeni bunlardan biriyse elbette hikayenin bağlamı açısından bu hayal kırıklığı olurdu. Biz İbrahim’in Tanrıya daha yakın olabilmek için malından mülkünden vazgeçtiğini kabul edelim. Bu çok ağır bir koşuldur. Hz. İsa, İncil’e göre genç ve zengin yöneticiye Tanrıya yakın olmak istiyorsan malını mükünü fakirlere dağıt dediğinde genç ve zengin yönetici üzülerek onun yanından ayrılmıştı. İbrahim ise bir peygamber görmeden bunu yaptı.
Dünya mal mülk edinmek için herkesin kendi oyununu oynadığı bir yerken belirsiz bir şey için diğer insanların çoğunun, ele geçirmek için her şeyi yapacağı mal ve mülkten vazgeçmek herhalde varılacak son noktadır. Acemaşirana inanmak ya da aslında bir ödülün olmadığına inanmaktan çok daha öte bir durumdur bu. İnsan bedel ödemediği müddetçe her şeyin bir olasılık dahilinde olduğunu düşünerek aslında inanmadığını kendinden bile gizleyerek inanıyormuş gibi yapabilir. Bedel gerektiren bir olasılığı tercih etmek gerektiğinde ise akıl başa gelir. Belki de temkinlik olmak gerekiyordur diye düşünmek makuldur. Hz. İsa’nın tavsiyesini duyan genç gökteki hazine için yerdekinden vazgeçmeyi mantıklı bulmadı büyük ihtimalle.
Malı mülkü daha büyük bir tür mal uğruna feda etmek bir bakıma tüccarlık olsa gerektir. Tüccarlar bilir ki eldeki beş dışarıdaki on beşten iyidir. Bu yüzden genç ve zengin yönetici böyle bir takası tüccar mantığıyla doğru bulmadı. Bazı yorumlara göre ise İbrahim cezbeye yani Tanrının çekimine kapılmıştı. Bu tür insanlardan istekler çekilir. Mal mülk isteği de. Belki de İbrahim genç zengin yöneticiden farklı olarak iki mal arasında tercih yapmıyordu. Zaten mal mülkü gözü görmüyordu ona dair bir hevesi yoktu. Bu yüzden malı mülkü terk edebildi. Eğer mal mülk hevesi devam etseydi diğerini tercih edemezdi. Elbette İbrahim kötü bir tüccar olduğu için ikinci tercihi yapmış da olabilir.
Oscar Wilde’ın “Tanrıların gözünde aptal olanlarla insanların gözünde aptal olanlar ayrıdır.” sözünü hatırlayalım. Kullandığım kelimelerin hepsini kavram olarak düşünmeli. İbrahim’in hikayesinin de bir rivayet olduğu ya da rivayetlere dayandığı unutulmamalı. İbrahim de burada bir kavramdır. Böyle bir hikaye sadece onun değildir. Büyük amaçlar ya da farkındalıklar için bir şeyleri terketmek doğru mu yanlış mı anlamak çok güçtür. Herhalde makul insanlar dengeyi tavsiye edeceklerdir. Sonuçta hayata geldiğimizde kartlarımız az çok bellidir. Elimizi doğru oynamamız gerekir. Hayat çarkında rezil olmak da bir ihtimaldir.
İnsanlara zarar vermedikçe insan eylemlerini küçümsememek gerekir. Makul olmak, tasarruf etmeye çalışmak vs de kötü değildir elbette. Hatta iyidir bile. Belki “9” kendini hatırlattığında, aramaya ancak belli ölçüde rahata eriştikten sonra başlayabilir insan.
Bir Cevap Yazın