İnsanın algoritması üzerine düşünmek, konu determinizm ve özgür iradeye geleceğinden biyoloji ve felsefenin ortak konusu olarak kabul edilebilir. Toplumun algoritması üzerine düşünmek ise istatistik ile ilgili bir mesele olabilir. Toplumlar hangi durumlarda hangi tepkileri verirler ve toplum makinesine yön vermek mümkün müdür? Bu elbette tartışmalı ve çok boyutlu bir meseledir. İki dünya savaşından sonra daha barış yanlısı bir toplum yaratma hedefi bir toplumsal hedeftir mesela. Kapitalizmin sadece tüketerek var olabileceğine inanan bir toplum yaratmaya çalıştığı eleştirisi de bir toplum mühendisliği eleştirisi olarak kabul edilebilir. Toplumlar şekillendirilebilir mi yoksa bu beyhude bir çaba mıdır? Cevap evet ise bile bu ne kadar zaman alır? Bu sorular bir kenarda dursun, toplumların bazı değişmez ortak noktalara sahip olduğunu varsayabiliriz.
Meşhur fado, fiesta, futbol üçlüsü toplumları oyalamanın en iyi üç yolunu ifade eder. Toplumu siz meşgul etmediğinizde kendisi meşgul olacağı bir şeyler bulur toplumdaki öfkenin dışarı yansıtılarak sisteme dönmesini engellemek kaba bir ifadeyle toplumun gazını almak gerekmektedir. Toplumu siz meşgul ettiğinizde kontrol kolaylaşır. Siyaset biraz böyle bir şeydir. İnsanların gündemini siyaset belirlemeli ve öfkesini kontrollü olarak serbest bırakmasını sağlamalıdır. Bir bireyin ya da topluluğu iyi yönetmenin kuralı onları meşgul ederek kendi gündemlerinin oluşmasını engellemektir. Çocuklar üzerinden bir örnekle, çocuğunuzu müzikle, sporla, derslerle, gezi planlarıyla kendi gündeminizde tutmazsanız arkadaşlarıyla aralarında istemeyeceğiniz bir gündeme kapılabilir. Derste mobil oyun oynamak, arabalara asılmak ya da sınıflar arası uzun eşek turnunavasının bir parçası olmak gibi. Bunun yerine çocuğun gündemine hafta sonu okul gezi planını ya da okul balosunu verirseniz enerjisi bu yöne kayacaktır.
Yukarıdaki örneği vererek elbette toplumların kendisi için iyiyi ve kötüyü bilmeyen bir grup insan olduğunu söylemek istemiyorum. Elbette bu bir benzetmedir. Yalnız şu var ki kitlelerin bilgeliği de cehaleti de sınırları zorlayabilir. “Kitle” genelde toplumun olumsuz tarafına dikkat çekmek istenirken kullanılır. Kitleler her zaman dikkat edilmesi gereken bir oluşumdur. Bazı okumalara göre cadı avları, hastalık ve kıtlık gibi nedenlerle ortaya çıkan toplumsal öfkenin iktidara yönelmemesi için ön verilmiş eylemlerdir. Bu eylemlere katılanlar çocuk değillerdi ama çocuktan beklenecek şekilde davranmışlardı. Toplumun ve insanın doğası üzerine yazılmış Sineklerin Tanrısı kitabı da meseleyi çocuklar açısından ele almıştır. Zannederim bu tesadüfi değildir. Toplumun işleyiş mekanizmasının en yalın şekilde görebilmemiz için olaylar çocuklar açısından ele alınmıştır. Aynı kodlar yetişkin yaşamlarımızın da bir parçasıdır.
Kıtlık ve Korku
Çok tecrübeli bir spor hocasından şunu duymuştum. “Neyse ki bu sene çok malzememiz var da kavga çıkmıyor. Geçen senelerde sürekli buralarda birilerini ayırıyorduk.” Bu cümle hem toplumu meşgul etmenin öneminin bir örneği hem de kıtlığın en hafif durumda bile neden olabileceği sorunları anlatması açısından önemlidir. Kıtlık toplumsal öfkenin ortaya çıkmasına neden olur. Kıtlığın boyutu arttıkça problemler aklın almayacağı boyutlara gelir. Mao Dönemi Çin’i tarihi bir örnektir. Kıtlık toplumlar için en büyük harekete geçiricidir. Suyu ve tarımsal üretimi bollaştıracak yöntemler çoğalmazsa, işsizliğin ve dünya nüfusunun sürekli artması sorunu bir şekilde çözülemezse güzel günler görmemiz giderek zorlaşıyor demektir.
Toplum makinesiyle ilgili bir diğer dişli ise otorite ve yaptırım gücüdür. Toplumsal öfkeyi dizginleyebilecek bir otorite, bir kuvvet şarttır. Yasanın yaptırım gücü yoksa onu ciddiye almayacak çok insan ortaya çıkacaktır. Toplumu bir araya getirmenin yolu da korkudur. Hem korkulacak bir düşman hem de kabadayılık yapılabilecek hayali bir düşman gerekebilir. Esasında düşman korkusunun kaynağı da can ve mal korkusudur. Can korkusu kadar kıtlık korkusu da vardır. Düşman değerli olanı alacak ve bizi köleleştirecektir muhtemelen.
Burada anlatılanlar sosyolojinin abc’si olduğu için elbette tanıdık gelecektir. Yine de bu tanıdık gelen gerçekler üzerine ciddiyetle düşünmek içinde bulunduğumuz durumlara yeni bir bakış açısı geliştirmemizi sağlayabilir. Sineklerin Tanrısı kitabında anlatılanlar bir grup çocuğun başından geçen bir macera olarak değerlendirilmemeli sanırım. Bu rengi değiştiğinde bir ağacı tanımamak gibidir. Toplum mekanizmasının işleyişi gereği gündem hep yoğun olacak ve kendine çekecek. Herhalde önemli olan kendi bireysel gündemimizi belirleyebilmek olmalıdır. Aksi halde sadece konuşmamıza izin verilen konularda konuşarak enerjimizi boşa harcayabiliriz. Sovyetler Birliği’nde Krokodil adında bir hiciv dergisinden bahsedilir. Söylenenler doğruysa, muhalifleri buradaki sözde eleştirilerle rahatlatırlarmış.
Bir Cevap Yazın